Ersin ERCAN/ZONGULDAK, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2010 12:23
ZONGULDAK'taki Türkiye Taşkömürü Kurumu'nda (TTK) Müessese Müdürlüğü ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptıktan sonra 1997'de kurumdan ayrılan 65 yaşındaki Şeraafettin Üstünkol, dünya madencilik tarihinin en büyük facialarından biri olan 263 işçinin öldüğü 3 Mart 1992'teki grizu patlamasına, ocakta sigara içen işçinin neden olduğunu ileri sürdü.
Facianın ardından ocakta inceleme yaparken, dişlerinin arasında sigara filtresi bulunan bir çene kemiği bulduklarını, 18 yıl sonra ilk kez açıklayan Üstünkol, “Bu çene kemiğinin ait olduğu işçi, sigarasının filtresini noksan dişinin yerine yerleştirerek kibriti çakmış ve o anda orada biriken grizu patlamış” dedi.
3 Mart 1992'te, TTK Kozlu Müessese Müdürlüğü'ne ait maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 263 işçi yaşamını yitirdi. Patlama sırasında TTK Karadon Müessese Müdürü olan, patlamadan 2 ay sonra da Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirilerek, kurtarma çalışmalarının sürdüğü Kozlu Maden Ocağı ile yakından ilgilenmeye başlayan Şerafettin Üstünkol, faciayla ilgili saklanan gerçekleri 18 yıl sonra hazırladığı kitabında ilk kez gün yüzüne çıkardı. 1997'de TTK'dan ayrılarak Ankara'ya yerleşen ve özel sektörde bir süre çalıştıktan sonra emekli olan Üstünkol, 1 ay sonra çıkacak kitabında grizu faciasına ilişkin ilginç tespitlerde bulundu.
Dünya madencilik tarihinin en büyük facialarından biri olan patlamaya, ocakta sigara içen bir işçinin neden olduğunu ileri süren Üstünkol, patlamadan yaklaşık 1.5 yıl sonra incelemelerde bulunmak üzere girdiği ocakta gördüklerini 400 sayfalık kitabında şöyle anlatıyor:
“Bir gün göçük açma çalışmalarını yerinde görmek üzere Genel Müdür Hayrettin Soytaş ve Genel Müdür Yardımcısı Çetin Onur ile birlikte Kozlu’ya gittik. Yanımıza Kozlu Müessese Müdürü Ali Yorulmaz’ı da alarak kuyudan eksi 420 katına indik ve bu kattaki galerileri dolaşmaya, bilgi almaya başladık. Ana yoldan ayrılan tali yollardaki göçük açmaları da kontrol ederek giderken, taban yolu tabir edilen bir galerideki göçüğü açmaya çalışan ekibi de ziyaret ettik. ‘Çalışmalar nasıl gidiyor’ gibi rutin sorularımızı sorarken, ekibin başındaki nezaretçi oradan eline bir şey aldı ve bize göstererek, ‘Efendim, bakın ne bulduk’ dedi. Elindeki şey bir insanın alt çene kemiğiydi. Kemiği hayretle incelemeye koyulduk. Anlaşıldığına göre patlamalar esnasında burada bulunan bir işçi göçük altında kalmış ve kaldığı bu uzun süre içinde, belki suyun da etkisi ile eti çürüyerek taş ve kömür postasına karışmış ve çene kemiği de kazı esnasında kafatasından ayrılmış. Buraya kadar normal. ‘Bunda ne var?’ diyeceksiniz. Doğru ama esas ilginç olan şu; Çene kemiğinde noksan olan bir dişin yerinde bir sigara filtresi duruyor. Allah'ın işine bakın ki tonlarca taş ve kömür yığını altında kalan, bu arada etleri de çürümüş ayrışan, hatta kafatasından da ayrılan çene kemiğinde iki dişin arasına sıkışıp kalan bu filtre düşmeden ve bozulmadan kalabilmiş. Kazma ve kürekle yapılan kazı çalışmalarında bile yerinden oynamamış. Bana göre bu İlahi bir işaretti. Muhtemelen bize patlamanın sebebini ve kaynağını gösteriyordu. Bu çene kemiğinin ait olduğu işçi, sigarasının filtresini noksan dişinin yerine yerleştirerek kibriti çakmış ve o anda orada biriken grizu patlamıştı.”
Çene kemiğini saklaması için Müessese Müdürü Ali Yorulmaz’a verirken, “Şimdilik bundan kimseye bahsetmeyelim, aksi taktirde büyük spekülasyonlar olur” dediğini anlatan Üstünkol, şimdi kemiğe ne olduğunu bilmediğini söyledi.
OCAĞA SU BASILDIĞINDA CANLI İNSANLAR VARDI
Kitabında, facianın ardından ocakta yaptığı incelemeler ışığında yaptığı bazı tespitleri de “Bu olay madencilik literatüründe çok önemli bir yer işgal etmektedir ve ben bu tespitimin sadece bende kalmasını istemiyorum. Aksi taktirde vicdan azabı çekerim” diyerek anlatan Üstünkol, kazanın tabii bir afet veya önlenemez bir kaza olmadığını savunuyor. Müessese yöneticilerinin, fazla kömür çıkarmak için güvenlik önlemlerini ihmal ettiğini savunan Üstünkol, buna şu örnekleri veriyor:
“Galerilerin tabanı ve tahkimatı üzerinde yoğun bir şekilde kömür tozu biriktiği halde uzun yıllar temizlenmeden bırakılmıştır. Ayrıca biriken tozun tutuşma özelliğini yok etmek için üzerlerine kireç tozu veya kireç taşı tozu da serpilmemiştir. Yani patlamaya hazır barut gibi bekletilmiştir. Sadece bir tutuşturucu gerekiyordu, onu da grizu patlaması yapmıştır. Yangını hapsetmeye yarayan barajlar da yapılmamıştır. Bu nedenle yangınların kontrolü imkansız hale gelmiştir. Ayrıca ocağa su basılmasına başlandığı zaman, bunu söylemesi çok zor ama, ocakta hala kurtarılmayı bekleyen canlı insanlar olduğunu sanıyorum. Kısacası bu facianın oluşumunda ve kurtarma faaliyetlerinin yürütülmesinde ocak idaresinin kusurlu olduğunu düşünüyorum.”