Güncelleme Tarihi:
17 Ağustos 1999'da merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki deprem, ilçede büyük yıkıntıya neden oldu. Kentte tamamen silinen depremin izleri, denizde ise hala duruyor. Deprem sırasında Gölcük Değirmendere’nin bir kısmının gömüldüğü denize dalanlar, felaketin tahribatını görüyor. DHA muhabiri ve bröveli dalgıç Ergün Ayaz ile dalış eğitmeni Murat Kulakaç, Değirmendere sahilindeki denizin 12 metre altından başlayan ve 55 metreye kadar uzanan deprem kalıntılarının izini sürdü.
‘TÜM GERÇEKLERİ SUYUN ALTINDA GÖREBİLİYORUZ’
Depremin üzerinden 22 yıl geçtiğini söyleyen dalış eğitmeni Murat Kulakaç, “Karada unuttuğumuz tüm gerçekleri suyun altında görebiliyoruz. Suyun altında çok ciddi bir oluşum var. Depremin tüm gerçekliğini, şiddetini biz her dalışımızda ayrıntılı şekilde görebiliyoruz. Hala evler, ağaçlar, arabalar, insanlarımıza ait kişisel eşyalar, olduğu gibi tüm çıplaklığıyla duruyor ve bizi sürekli ikaz ediyor. Karadaki izlerin büyük çoğunluğu silindi ve buna rağmen binalarımızı hala kontrolsüz bir şekilde yapmaya devam ediyoruz” diye konuştu.
‘SUYUN ALTINDA DEPREM ANINI TEKRAR YAŞIYORUZ’
Depremle ilgili alınması gereken çok ciddi dersler olduğunu kaydeden Kulakaç, “Suya her daldığımızda o deprem anını tekrar yaşıyoruz çünkü görüntülerin hepsi hala ilk günkü gibi duruyor. Çok hüzünlü ama almamız gereken çok ciddi dersler var. Biz aslında doğanın sesini duyuyoruz, doğa bize 'Sağlam yapılar yapın, doğaya uyumlu yaşayın, doğaya saygı duyun' diyor. Biz, bu tür şeyleri gördüğümüz zaman da her seferinde hüzünleniyoruz ve suyun üstüne çıktığımız zaman da farkındalık için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Suyun 12 metre altından başlıyor, 55 metreye kadar depremin izlerini görmek mümkün” dedi.
‘DENİZİN ALTI DEPREM MÜZESİ’
Enkaza dalış yapmak için yurt içinden ve dışından birçok kişinin geldiğini söyleyen Kulakaç, “Burada bir batık turizmi de oluştu, yurt içinden ve yurt dışından çok ciddi talep var. Suyun altı tamamen gerçek bir deprem müzesi. Biz suyun altına indiğimizde depremi yaşadığımız ilk andaki tüm duyguları yeniden yaşıyoruz çünkü bütün dostlarımızın, arkadaşlarımızın evleri, kendi yaşadığımız çevre, çay bahçeleri, yemek yediğimiz lokantalar, gezdiğimiz sokaklar hepsi olduğu gibi suyun altında duruyor. Bizi hüzünlendiriyor. Zaman zaman maskemizin arkasından gözyaşı döktüğümüz de çok oluyor. Arkadaşlarımıza ait kişisel eşyaları görmek hüzünlendiriyor fakat gerçek şu ki bundan da bir ders çıkarmamız gerekiyor. Yapmamız gereken çok şey var” diye konuştu.