OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 02, 2002 00:00
Tarih yazıcılığı artık tek tek kurumları içine alarak çeÅŸitleniyor. Aralık 2001'de, Yahudi Or Ahayım Hastanesi'nin tarihiyle ilgili bir çalışma, bu sayfalara konu olmuÅŸtu. Åžimdi ise 168 yıllık bir geçmiÅŸe sahip Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi'ni tanıtıyoruz. Ä°stanbul Yedikule'deki bu eski hastane, Arsen Yarman'ın ‘‘Osmanlı SaÄŸlık Hizmetlerinde Ermeniler ve Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Tarihi’’ adlı kitabına konu oldu. Bu eski hastanenin tarihi, 1831'de bir kilise ayini sırasında bir akıl hastasının çığlığıyla baÅŸlıyor. BaÅŸlangıçta bir bimarhane, yani akıl hastanesi olarak planlanan Surp Pırgiç, daha sonra tıbbın her alanına el atıyor. Güzel ahÅŸap binası ise, Dolmabahçe Sarayı ve Ortaköy Camii'nin mimarlarından Garabet Amira Balyan'ın imzasını taşıyor.Yedikule'deki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi 1834'ten bu yana hizmet veriyor. KuruluÅŸ hikayesi ise 1831'de, Narlıkapı S. Ohannes Kilisesi'nde yapılan bahar ayininde bir akıl hastasının çığlığı ile baÅŸlıyor. O dönemde kilisenin bünyesinde bir hastane ve bir de bimarhane (akıl hastanesi) bulunuyor. Hastane kilisenin bodrumunda, bimarhane ise, binanın karşısındaki mahzende. Ayinin yapıldığı gün, kilisenin önemli ziyaretçileri var. Kilise yakınındaki küçük limana süslü saltanat kayıkları yanaşıyor ve sandallardan inen ‘‘amiralar’’ ayindeki yerlerini alıyorlar. Amira sıfatı, sultan tarafından etkili Ermenilere verilen ÅŸeref payesi. Emir veya amir kelimelerinden türetilen bu paye Osmanlı döneminde toplam 100 Ermeni’ye verilmiÅŸ. O yıllarda Ermeni cemaatinin reisliÄŸini yapan, aynı zamanda Maliye Nazırı ve Sultan II. Mahmut'un yakın dostu olan Harutyun Amira Bezciyan da cemaatin içinde. Kilise korosunun sesi kubbede yansırken, yandaki bimarhaneden acı bir çığlık yükseliyor. O devirde akıl hastaları geleneksel yöntemlerle (tedavi edilir diyemeyeceÄŸiz) zincire vuruluyor, biraz taÅŸkınlık yaparsa kırbaçlanarak zaptu rapt altında tutuluyor.Ä°ÅŸte ayin sesini bastıran bu çığlık, o zavallı hastalardan birine ait. Maliye Nazırı Bezciyan'ın tüyleri diken diken oluyor ve ayin bitiminde orada bulunan amiraların, kilise yetkililerinin ve hastanedeki doktorların toplanmasını istiyor. Sık sık gittiÄŸi Avrupa ülkelerinde gördüğü hastane manzaralarını anlatıyor ki, sanki hepsi birer saray! ‘‘Bir daha bu çığlıkları duymak istemiyorsak, ümran görmüş genç doktorların başında olduÄŸu modern bir hastane yapalım’’ diyerek bitiriyor konuÅŸmasını. VEBAYA KARÅžI SUR DIÅžINDADevir, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Batı'daki geliÅŸmeleri yakından izlediÄŸi, II. Mahmut idaresinde batılılaÅŸma yolunda adımlar atmaya baÅŸladığı bir devirdi. Yani ÅŸartlar uygundu. Amira Bezciyan, düşüncesini Sultan'a arzetti. II. Mahmut'un icazeti ve zamanın PatriÄŸinin onayıyla çalışmalar baÅŸlatıldı. Hastanenin adının Surp Pırgiç olmasına karar verildi. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi'nden önce cemaatin iki hastanesi daha vardı. BeyoÄŸlu ve Narlıkapı'da bulunan bu hastanelerin birbirinden uzak olması, bu tıp kurumlar arasındaki eÅŸgüdümü engelliyordu. Çünkü o devirde toplu ulaşım araçları ve köprüler yoktu. Bu hastanelere ulaÅŸmak isteyenler, bir sandal tutmak ya da karadan atla gelmek durumundaydı. Ama Ä°stanbul'da yaÅŸayan gayrimüslimler ancak özel izinle ata binebiliyordu. Bu durum hastalara verilen saÄŸlık hizmetinin de aksamasına yol açıyordu.Ayrıca, her iki semtin saÄŸlıksız havası yeni bir hastane ihtiyacını kuvvetlendiriyordu. Hastanenin Yedikule ile KazlıçeÅŸme arasında bulunan bir bostanda kurulmasına karar verildi.Yeni ÅŸifa evinin Tarihi Yarımada dışında kurulması kararının en önemli nedenlerinden biri de, o dönemde Osmanlı ÅŸehirlerini kasıp kavuran veba salgınlarıydı. Veba, bir kente girdi mi, önüne kim gelirse deviriyordu. Hastanenin kentin dışında kurulması, hastaların vebanın ateÅŸinden sıyrılmasını da saÄŸlayacaktı.Hastanenin kurulması için hummalı bir çalışma baÅŸladı. Çünkü hastaneye en büyük yardımı yapan Amira Bezciyan ağır hastaydı. Mimarlar Amira Bervenyan ve Garabet Amira Balyan (Dolmabahçe Sarayı, Ortaköy Camii gibi eserlerin mimarı), hastaneyi ahÅŸaptan hızlı bir ÅŸekilde inÅŸa etti. KuruluÅŸ tarihinin anlaşılabilmesi için inÅŸaatın temeline tedavülde olan Osmanlı paralarından attı. Hastane kilisesinin temeline ise azizlerin relikleri (ufak kemik parçaları) konuldu. Ne yazık ki Bezciyan 3 Ocak 1834'te, hastanenin açılışını görmeden hayata gözlerini yumdu. Ölmeden önce, hastanenin müstakbel doktorlarını yanına çağırdı ve onlara, ‘‘Allah insana dert verirken, devasını da vermiÅŸtir. Dünyada dert çok. Siz devanın elçilerisiniz. Çok çalışın. Bir de akıl hastalarına ÅŸefkat gösterin. Avrupa'da nasıl yapılıyorsa, onu uygulayın. Bir de, biz Osmanlılar, yüzyıllarca aklın ÅŸifasını insanlara müzikle taşıdık. Bunu da unutmayın. Onları karanlık dehlizlerden alın, güneÅŸin ÅŸifa veren ışığına çıkarın’’ dedi.YETÄ°MLER ÇALIÅžIYORBezciyan'ın ölümünden sonra hastanenin sorumluluÄŸunu devralan amiralar, ilave bölümlerle Maliye Nazırı'nın rüyasını hızla hayata geçirmeye koyuldu. Ä°ÅŸta tam bu sırada, Ä°stanbul'un kapısını bir veba salgını zorlamaya baÅŸladı. Önceleri veba karantinasını hastanenin içinde kurmayı tasarlayan mimarlar, salgının ÅŸiddetinin diÄŸer hastaları da devireceÄŸini düşünerek, ayrı vebahane kurma kararı aldı. Ana binaya beÅŸ dakika uzaklıktaki Ä°skender Çelebi semtinde vebahane inÅŸasına baÅŸlandı. Nihayet, 31 Mayıs 1834'te hastanenin açılışı yapıldı.Surp Pırgiç, sadece hastane deÄŸildi. Bünyesinde huzur evi, kız ve erkek yetimhanesi ve okullar kuruldu. Hastanede kurulan okul, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Köy Entitüleri'ne de modellik etti. Yetimhanedeki öğrencilere vakfın mumhanesinde, basımevinde, bostan ve ahırlarında eÄŸitim verildi. Çiftçilik, ipekçilik, ipek dokumacılığı, hayvancılık, ayakkabıcılık, marangozluk, iskemlecilik, tenekecilik, terzilik, tamircilik öğrenen yetimler, bir yandan da ürettikleriyle vakfın ihtiyacına katkıda buldular.19. yüzyılda yangın, deprem, savaÅŸ, salgınlar geçiren Ä°stanbul, Gülhane Hatt-ı Hümayunu, Tanzimat Fermanı gibi yenileÅŸme hamlelerine de sahne oluyordu. Hastane, tüm bu olaylardan etkileniyor, hizmetlerine hep bir yenisini de ekliyordu. Osmanlı mülkünde, Florence Nightingale'den sonra ilk gönüllü hemÅŸireler Surp Pırgiç Hastanesi'nde 1885'te hizmete baÅŸladı. HemÅŸirelik bölümü Manuk Arzuyan tarafından resmen kurularak eÄŸitime baÅŸladı. Ä°lk hemÅŸireler Dr. Harutyun Tırnakyan'ın talebeleri oldu.1891'de hastane hekimleri uzmanlık eÄŸitimine ağırlık vererek üç gruba bölündü. İç hastalıkları, hariciye ve asabiye baÅŸhekimlikleri kuruldu. 1904'te cerrahi, bir yıl sonra kulak-burun-boÄŸaz, 1906'da eczane, 1913'te biyoloji, 1919'da deri hastalıkları, 1923'te ise röntgen ve kadın hastalıkları bölümü hizmete açıldı. 168 yıldır dertlileri, yoksulları, yaÅŸlıları, yetimleri baÄŸrına basan hastane, günümüzde de ÅŸifa dağıtmayı sürdürüyor.Â
button