Güncelleme Tarihi:
22 yıl sonra ortaya çıkan şok belge
İSTANBUL Üniversitesi'nde 16 Mart 1978 günü 7 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan bombalı-silahlı saldırıyla ilgili dava 22 yıl sonra ortaya çıkan şok belgelerle yeni bir boyut kazandı.
Katliamdan 9 gün önce, 7 Mart 78 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne Hukuk Fakültesi öğrencisi bir istihbaratçı tarafından yapılan, sol görüşlü öğrencilere üniversite çıkışında bombalı-silahlı saldırı yapılacağına ilişkin bilgi notu, 22 yıl sonra ortaya çıkan ifadelerle resmiyet kazandı.
Müdahil avukatlarının ısrarı üzerine mahkemeye gönderilen bir dosya, dönemin emniyet yetkilileri Şükrü Balcı, Süreyya San, Vural Beşcan, Behzat Yılmaz Peker, Reşat Altay, Zihni Okur, Mehmet Şirin ve Vedat Cem'in katliam öncesi ulaşan istihbarata rağmen üniversitede gerekli önlem ve araştırma çalışmaları yapmayarak görevlerini ihmal etmekten İzmit'te yargılandıkları ortaya çıktı.
İstanbul 6'ıncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen, Cumhuriyet tarihinin en büyük faili meçhullerinden 16 Mart katliamıyla ilgili dava, 22 yıl sonra ortaya çıkan emniyet belgeleriyle yeni bir boyut kazandı.
Dönemin polis yetkililerinin ifadeleri ve haklarında görevi ihmalden düzenlenmiş fezlekeyle İzmit 1'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılandıklarını gösterir evraklar 16 Mart katliamının ‘‘göz göre göre geldiği’’ni ortaya çıkardı.
16 Mart davasının müdahil avukatları Cem Alptekin ve arkadaşlarının, zamanaşımında geri sayımın başladığı bir dönemde ısrarlı takipleri sonucu ortaya çıkan dosya, tarihimizin bu karanlık sayfasına ışık tutacak bilgiler içeriyor.
Mahkemede uzun süredir dile getirilen fakat bir türlü resmiyet kazanmayan ‘‘Katliamın 10 gün önceden İstanbul Emniyeti'ne bildirildiği’’ iddiası gerçek çıktı.
İSTİHBARATI, HUKUK ÖĞRENCİSİ SİVİL POLİS VERMİŞ
6'ıncı Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava dosyasına giren evraklardan en dikkat çekeni 16 Mart katliamından 9 gün önce 7 Mart 78 günü İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk Fakültesi 1'inci sınıf öğrencisi olan sivil istihbarat memurunun İstanbul Emniyeti'ne geçtiği bilgi notu oldu. Ülkücü öğrencilerin içinde gizlice faaliyet gösteren genç istihbaratçı, telefonda ‘‘ülkücülerin 8-10 gün içinde İstanbul Üniversitesi çıkışında solcu öğrencilerin üzerine dinamit atıp, silahlı tarama yapacakları’’nı bildirdi. Komiser yardımcısı Vedat Cem ifadesinde bu genç memuru ‘‘Fakültede istihbarat memuru olarak istihdam ettik. O günlerde fakülteye hakim olan sağcı öğrencilerin arasında geziyor, onların gttiği kahvelere gidiyor, istihbarat topluyordu’’ diye tanımladı.
Genç memurun telefonuna çıkan polis memuru Halil Topraktepe, bilgi notunu dönemin 1'inci Şube komiseri Vedat Cem'e iletti, Cem de notu aynı memura dikte ederek yazdırıp, Plan ve Harekat Şube Müdürlüğü'ne iletti. Emniyet arşivine ‘‘7.3.1978 tarih, 1.D.2.12780’’ koduyla girip resmiyet kazanan bilgi notunda belirtildiği yer ve tarihte gerçekleşen katliama engel olunamadı. Bilgi notu katliamla ilgili soruşturma ve yargılamalar sürerken hiç ortaya çıkmadı. Taa ki olaydan 19 yıl sonra dava ikinci kez açılıncaya, bilgi notunun yazılışının üzerinden 22 yıl geçinceye kadar.
ÜLKÜCÜ GRUBUN BAŞI ‘‘MEHMET GÜL’’
Katliamdan 11 gün sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Başmüfettişleri yargının yanısıra ikinci soruşturmayı başlatarak saldırıda yaralanan öğrencilerle, tanıkları, o gün üniversitede görev yapan emniyet mensuplarını tek tek dinlediler. Cerrahpaşa Hastanesi'nde tedavileri sürerken ifadelerine başvurulan öğrenciler polisi eleştirerek şunları söylediler:
‘‘Olay günü her zamankinden farklı olarak yeterli polis yoktu. Derse giriş ve çıkışlarda okul koridorlarında sağcıların sataşmalarına ve saldırılarına uğradık. Her zaman olduğu gibi ders bitimi okuldan güvenli bir şekilde ayrılmak için bahçede toplandık. 200-250 kişilik sağcı grup merkez binanın kapısı önünde toplanmış 'Komünistler Moskova'ya' diye bağırıyordu. Çıkmadan önce başkomiser Behzat'a grubu dağıtmalarını aksi halde çıkmayacağımızı söyledik. Başkomiser Behzat bunların lideri Mehmet Gül ile konuşarak grubu bir basamak geri çekerek önlerine 4-5 polis dizmekle yetindi. Sonra bize çıkabileceğimizi bildirdi. Bize hergün dağılma yerimiz olan Eczacılık Fakültesi'ne kadar eşlik eden polis olay günü merkez bina önünde bizi terketti. 100 metrelik mesafede korumasız yürüdük, önce üzerimize dinamit atıldı, sonra silahla tarandık.’’
Tanık işportacı Ali Köseoğlu saat 13:30'da patlama sesi duyduğunu, ardından elinde tabancayla ateş ederek kaçan bir kişiyi ve onu 100 metre mesafeyle kovalayan iki polisi gördüğünü söyledi. Otopark memuru Erkal Köktürk olay günü bomba ve silah sesleri duyduğunu belirterek ‘‘Bir şahıs elinde iki silahla ateş ediyor, 5-6 polis onu kovalıyordu’’ dedi.
Olay sırasında Beyazıt'ta bir kıraathanede oturduğunu söyleyen tanık Mustafa Özmısırlı ise ‘‘İki silahlı kişi kaçıyor, iki polis de bu kişileri kovalıyordu. Bunlardan birini ben de yakalamaya çalıştım. Benim kovaladığım kişi bir hana girip kayboldu. Hanın kapısında iki silah buldum, polise teslim ettim’’ dedi. Tanık ifadesinde geçen silahların varlığı ve kime ait oldukları merak konusu oldu. Tanık polis İrfan Tetik de üniversite önünde slogan atıp bekleyen ülkücü grubun önünde 5-6 polisin önlem aldığını doğrulayarak 3-5 kişinin silahla ateş ederek merdivenlerden kaçtığını, kovalamasına rağmen izlerini kaybettiğini öne sürdü. Tetik, komiser muavini Reşat Altay'a bağlı grupta yeraldığını bildirdi. Komiser muavini Zihni Okur da Altay'ı işaret ederek ‘‘Reşat Altay'a öğrenci grubunu dışarı çıkarmasını söyledim’’ dedi. Altay'ın katliam zanlılarını kovalayan polisleri geri çağırdığı öne sürülmüştü.
AMİRİNDEN İSTİHBARATÇIYA: ‘‘KAYNAĞINDAN UZAK DUR’’
Üniversite İstihbarat Grup Amiri Mehmet Şirin'in önceden alınan istihbaratı derinleştirmemek ve bilgi akışını kesmek olarak yorumlanan ifadesi ise fezlekeye şöyle geçti:
‘‘7 Mart tarihli istihbarat notu, istihbarat grubumuzda görevli bir memura aittir. Saldırı notunu Vedat Cem'e naklettim. İlgili memurdan bu istihbarat alındıktan sonra bu memura bu kaynaktan uzak durmasını, gelişmeleri dışarıdan takip etmesini söyledim. Bunun nedeni ülkücülerin o günlerde polisleri hedef almaya başlamasıydı’’
Fezlekenin son bölümünde ‘‘Üniversite çıkış kapısından sağ tarafa, Senato binasının köşesine uzanan 100 metrelik yol ve önündeki platformda çevre emniyetini sağlayacak başkaca bir önlem bulunmaması ve bu suretle bu noktada boşluk yaratılması, önlemin gerektiği gibi alınmadığını belirlemektedir. Öğrencilerin çıkış kapısından sonra yalnız bırakıldıkları anlaşılmıştır’’ denildi. Başmüfettişler, 7 Mart tarihli istihbarat notunun üniversitede görevli sanıklar Vural Beşcan ile başkomiser Behzat Peker'e önceden tebliğ edildiğini de vurguladılar.
ŞÜKRÜ BALCI
Böyle yüzlerce istihbarat alıyorduk
Polis başmüfettişleri soruşturmanın kapsamını ikiye ayırdılar. Sanıklar Toplum Zabıtası Müdür Muavini Vural Beşcan, Başkomiser Behzat Yılmaz Peker, komiser muavinleri Zihni Okur, Reşat Altay, İstanbul Emniyet Müdür Muavini Şükrü Balcı, 1'inci Şube Müdürü Süreyya San, Başkomiser Mehmet Şirin, komiser Vedat Cem birinci kapsamda, gerekli önlemleri almayarak görevlerini ihmal etmekle suçlandılar. 16 Mart 78 günü meydana gelen bombalı-silahlı saldırının faillerinin öğrencilere yakın mesafeye kadar sokulmalarında emniyetin gerekli önlemi almamasının rol oynadığı belirtildi.
İkinci kapsamda, polis Topraktepe'nin telefonla alıp yazıya döktüğü, katliamı 9 gün önceden bildiren bilgi notuyla ilgili ifadesi alınan Plan ve Harekat Şube Müdürü Burhanettin İnalpulat ‘‘İstihbarat yazısı Şükrü Balcı imzasıyla bize geldi. O nedenle üst makamların bilgisi olduğunu düşündüm. Ben de imzalayarak ilgili birimlere ilettim.’’ dedi. Süreyya San istihbarat bilgisinin önüne, formalite icabı geldiğini, kendisine resmen ulaştırılsa ciddiyetle ilgilenebileceğini söyledi. Müdür Balcı ise şu ifadeyi verdi:
‘‘Sözkonusu istihbarat ilgili birimlere yazışma yoluyla iletildi. Ünitelere gerekli uyarılar yapıldı. Bu istihbarat bize kapalı bir kaynaktan değil, Üniversite bahçesinde, kahvelerde açık-seçik konuşmalardan derlenmiş olarak geldi. Emniyet Müdürü'ne bu nedenle yazılı bir bilgi vermedim. Bize ve emniyete bağlı ünitelere bu istihbaratların yüzlercesi gelir’’
Delil yetersizliğinden beraat ettiler
Fezlekede ‘‘7 Mart 78 tarihli yazının tetkikinden de anlaşılacağı gibi, istihbaratta eylemin günü, yeri ve şekli belirtilmekte, 8 ile 10 gün içinde de öğrenciler üzerine dinamit atılacağı katiyetle ifade edilmektedir’’ denildi. Sanıklar gelen istihbaratı somutlaştırılıp araştırma emri vermeyerek görevlerini ihmal etmekle suçlandılar.
Balcı ve San'ın aralarında bulunduğu polis şefleri ‘‘görevlerinde kayıtsız kalmak’’la, Reşat Altay ise saldırıya uğrayan öğrencileri dağılma noktasına kadar koruma altında tutması gerekirken üniversite kapısında terketmekle suçlandılar. Başmüfettişlerin haklarında lüzumu muhakeme kararı verdiği 8 emniyet yetkilisi kamuoyunun gözünden uzak İzmit 1'inci Asliye Ceza Mahkemesi'nde TCK 230 uyarınca görevi ihmalden yargılanıp, delil yetersizliğinden beraat ettiler. Sanık emniyetçiler hakkında verilen tek ceza polis başmüfettişlerinin önerdiği, disiplin cezası niteliğindeki ‘‘ihtar’’ cezası oldu.
Dava dosyasına giren bu ilginç ifade ve belgeler mahkemece incelemeye alındı. 22 yıllık katliamın 19 yıl sonra açılan davasında eski polis Mustafa Doğan gıyabı tutuklu, Özgün Koç ile Latif Aktı da tutuksuz olarak idam istemiyle yargılanıyorlar.