15 yıl önceki yazıların muhatapları bugün yine aynı ÅŸeyleri yapıyorlar

Güncelleme Tarihi:

15 yıl önceki yazıların muhatapları bugün yine aynı şeyleri yapıyorlar
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 28, 2002 00:00

Özdemir Ä°nce'nin DoÄŸan Kitap tarafından geçmiÅŸ yıllardaki yazılarından derlenen Mevsimsiz Yazılar kitabı, yazıların her birinin yayınlandığı dönemde olduÄŸu gibi tartışma çıkaracak ve o polemikler yeniden baÅŸlayacak.‘‘Mevsimsiz Yazılar’’da en fazla dikkat çeken, ‘‘Eski Defterler’’ bölümündeki tartışmalar. - Onların arasında tartışma olarak kabul edebileceÄŸim tek giriÅŸim, 'aziz meslektaşım' Hilmi Yavuz ile yaptığımız 'gelenek' tartışmasıdır. Ondan keyif aldım.DiÄŸerlerine ne diyeceÄŸiz o zaman?- Onlar tartışma sayılmaz. Çünkü benim söylediÄŸim sözlere, aynı planda ve aynı kaygı ile cevap verilmiÅŸ deÄŸil. Bunlara, tek taraflı eleÅŸtiri demek daha doÄŸru olur. Mesela, Enis Batur'la olan ve Melih Cevdet Anday'ın ‘‘Ölümsüzlük Ardındaki Gılgamış’’ kitabından kaynaklanan metinlerarası iliÅŸkileri ele alan tartışma çok daha derin olabilirdi. Olmadı. Vedat Günyol ile Sabahattin EyüboÄŸlu'nun Jean Paul Sartre çevirisine yönelik tesbitlerim ise tartışma bile deÄŸildir. Çünkü ben o kadar haklıydım ki, yapılacak iÅŸ bana 'aferin' demekten ibaret olmalıydı. Tersine, olmadık laflar edildi. Hilmi Yavuz'la yaptığınıza neden tartışma diyorsunuz?-Çünkü Hilmi Yavuz bir görüşü temsil ediyordu ve benim eleÅŸtirilerime o görüş adına cevap veriyordu. Orada üzücü olan, gençlerin bu tartışmanın dışında durmasıydı. Neden derseniz, söylenilen laflar asıl onları ilgilendiriyordu. Ama gençler, ‘‘İki tane koca adam tartışıyor, bakalım kim kimi yiyecek’’ diye kenarda durmayı tercih etti. Ama siz birbirinizi yemediniz...- Elbette. Tam da tartışmanın ortasında Hilmi ile bir yerde içiyorduk. ‘‘Bu herifler birbirinin gözünü oyar gibi tartışıyorlar, bir yandan da oturmuÅŸ Nevizade'de rakı içiyorlar’’ diye çok ÅŸaşıran olmuÅŸtu. Sizin bu tartışmada savunduÄŸunuz görüşlerle, daha sonra gazetede yazdığınız yazılar arasında bir çeliÅŸki yok muydu? Gelenek fikrine itiraz ettiÄŸiniz halde, gazete yazılarınızda milli deÄŸerlere daha fazla sahip çıkılması gerektiÄŸini savunuyordunuz...- Ben ÅŸair olarak da ulusal deÄŸerlere sahip çıkan bir adamım. Beni o tartışmada ‘‘gelenekten yararlanma’’ fikrine hayır dedirten, ‘‘geleneÄŸin yeniden üretilmesi’’ meselesiydi. Yoksa benim bir Türk ÅŸairi olarak elbette diÄŸer Türk ÅŸairlerinin arasında bir yerim vardır. ULUSAL TARAFTAYIMNe demek bu?-Tutup beni Fransızlar'ın arasına koyacak haliniz yok. Milli deÄŸerlere sahip çıkmak benim için varoluÅŸ tarzıdır. Ben orada Divan Åžiiri'nin yeniden üretilemeyeceÄŸini söyledim. Peki ÅŸairin dilinden baÅŸka ulusal bir deÄŸeri olabilir mi ya da olmalı mı?- Tabii ki. Duygusal olarak, zihinsel yapı olarak, doÄŸaya, faunaya, floraya bakışı olarak ulusal bir tarafı vardır. Siz benim önüme birkaç çeviri ÅŸiir koyun, hangisinin Ä°talyan, hangisinin Slovak ÅŸiiri olduÄŸunu söylerim. Büyük ihtimalle de yanılmam. Bu açıdan Mehmet H. DoÄŸan'la yaptığınız tartışmanın farkı neydi?- Ona tartışma demiyorum. Çünkü karşı taraf, ‘‘Özdemir Ä°nce kendini beÄŸeniyor, megolamandır’’ dışında herhangi bir ÅŸey söylemedi ki. Halbuki ben nasıl antoloji yapılacağından, tekniÄŸinden söz etmiÅŸtim. Antoloji düzenleyeninin subjektif deÄŸerlendirmelerini içine alır ama tamamen de subjektif deÄŸildir. Siz bir antoloji yapmayı düşünür müsünüz?- Hayır, ben formülünü yazdım. Yapan yapar. Bir de, ‘‘YaÅŸayan en büyük ÅŸiir eleÅŸtirmeni’’ sözünü eleÅŸtirmiÅŸtiniz...- KeÅŸke onu yazıma koymasaydım. Bir yayınevi böyle bir patavatsızlık yapabilir. Ama bildiÄŸim edebiyatlarda böyle bir reklam metnine hiç rastlamadım. Bunlar Türkiye'de oluyor sadece.EDEBÄ°YAT BABACIKLARINeye baÄŸlıyorsunuz bunu?- Görgüsüzlüğe baÄŸlıyorum, bilgisizliÄŸe deÄŸil, görgüsüzlüğe...Galiba asıl görgüsüzlük Vedat Günyol'la Sabahattin EyüboÄŸlu'nun yaptığı çeviride ortaya çıkıyor. Siz orada Jean Paul Satre'ın katledildiÄŸini söylüyorsunuz. - Orada bir kuÅŸaÄŸa yapılan büyük bir hakaret vardı. Kendimi hakarete uÄŸramış gibi hissetmiÅŸtim. Çünkü çeviride asıl metin çarpıtılmıştı. Ä°pe sapa gelmez bir ÅŸekilde çevirmiÅŸlerdi. Bilinçli bir tavırdı bu yani...- Edebiyat babacıkları gibi davranıyorlardı. ‘‘Ben bu halka bu kadarını veririm, yeter de artar bile’’ tarzında bir düşünce sergileniyordu. Bu nedenle, bir çeviri etiÄŸi tartışmasıydı o. Çeviri etiÄŸi öteden beri gündemdedir Türkiye'de. Söz geliÅŸi Enis Batur, ‘‘Montaigne Türkçe'ye çevrildi diyenin alnını karışlarım’’ demiÅŸti vaktiyle...- DoÄŸru ama birisi böyle bir ÅŸey söyledikten sonra kimse çıkıp da ‘‘Öyle mi deÄŸil mi’’ diye üzerine gitmiyor. Bu daha garip deÄŸil mi? Åžunu kesinlikle söyleyebilirim: Bizim kuÅŸak Satre'ı Türkçe okuyamadı. Sartre'ımsı bir ÅŸeyler okuyabildi sadece. Benim oradaki isyanım azdır bile. Melih Cevdet Anday'ın ‘‘Ölümsüzlük Ardındaki Gılgamış’’ kitabı dolayısıyla yazdığınız yazılarda da benzer bir endiÅŸe var galiba...- O tartışma Enis Batur yüzünden doÄŸru dürüst geliÅŸemedi. Enis Batur'un, okuduÄŸu kitapları kendisinden baÅŸka kimsenin okumadığını sanmak gibi bir huyu var. Melih Cevdet'in yapmak istediÄŸi, edebi bir metne bir zenginlik getirme çabasıydı. Bunu yanlış kullandığınız zaman intihalle tanımlanırsınız. Bu tehlikeye iÅŸaret etmek istedim. Ama çok sevdiÄŸim Mehmet Fuat yazımı Yazko'da yayımlamadı. Yayımlayacak dergi aradım. Enis Batur, ‘‘Ben yayımlarım’’ dedi. Tuzak kurulmuÅŸ meÄŸerse. Benim metnimle birlikte kendi metni de dahil baÅŸka metinler yayımladı. Benim metnim kullanıldı yani. ‘‘Mevsimsiz Yazılar’’ gerçekten de mevsimsiz galiba...- Bu kitabı okuyanlar Türk edebiyat tarihinin fosluklarını, cehaletini, hurafelerini göreceklerdir. Türk edebiyatında 15 yıl içinde hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸ durumda. 15 yıl önce yazdığım yazıların muhatapları, bugün yine aynı ÅŸeyleri yapıyorlar. Sebebi ne sizce?- Belki kendi fikirlerinde ısrardır. Jaint-John Perse yazısı için oturup aÄŸlamak lazım. Bir kelimeyi yanlış çevirdikleri için Nazi ve faÅŸist yaptılar adamı. Buna yapan adam, yıllar sonra bir antoloji yapıyor, yine aynı dar kafalılığı ve körlüğü sergiliyor. BaÅŸka bir ülkede olsaydı, böyle bir ÅŸey yapan insanlar ıskartaya çıkartılırdı.GELENEK ÃœZERÄ°NEHilmi Yavuz, öteden beri, genç ÅŸairlerin Türk ÅŸiir geleneÄŸinden yararlanması gerektiÄŸini söyler. Ona göre Yahya Kemal ve Behçet Necatigil gibi ÅŸairler bunu yapabildikleri için büyüktür, Özdemir Ä°nce ise böyle bir reçete verilemeyeceÄŸi, özel olarak Türk ÅŸiir geleneÄŸinden yararlanmak yerine, dünya ÅŸiirinin daha yol gösterici olacağı fikrindedir. Bu tartışma, henüz bir çözüme kavuÅŸmadı.METÄ°NLER Ä°LÄ°ÅžKÄ°SİÖzdemir Ä°nce, 'Ölümsüzlük Ardındaki Gılgamış'ı yazdığı zaman Melih Cevdet Anday'ı destanı alıp aynen kullandığı için eleÅŸtirdi. Ä°nce'ye göre, bunda herhangi bir orijinalite yoktu. Cevap, Melih Cevdet yerine Enis Batur'dan geldi. Batur'a göre, bir metin böyle de yeniden yazılabilirdi. Melih Cevdet, Batı'da sıkça görülen bir ÅŸeyi yapmıştı. Oysa, Özdemir Ä°nce, Batı'da yetkin örnekleri görülen metinlerarası iliÅŸkiler yanında, Melih Cevdet'in destanının hayli baÅŸarısız kaldığını savunuyordu. Bu tartışma da sonuçsuz kaldı.ANTOLOJÄ° SAVAÅžLARIMehmet H. DoÄŸan hazırladığı 'Yüzyılın Türk Åžiiri' antolojisinde Özdemir Ä°nce'nin çevirileri sayesinde yurtdışında birtakım yerlere geldiÄŸini ve hatta Mallarme Akademisi'ne de bu yüzden kabul edildiÄŸini ima ediyordu. Bu ima ve iddalara Ä°nce'nin cevabı hayli sert olmuÅŸtu.Bir sayfada 77 yanlışErdoÄŸan Alkan'ı düşünün. Rimbaud çevirmiÅŸ. Bir sayfada 77 tane yanlış var. Koskoca Oktay Akbal, ‘‘Nihayet Rimbaud Türkçe'de’’ diye yazı yazdı. Cemal Süreya'nın da içinde bulunduÄŸu jüri, bu kitaba Yazko Çeviri Ödülü'nü verdi. Halbuki, benim gösterdiÄŸim yanlışlar karşısında, böyle bir çevirmenin çeviri hayatının sona ermesi lazımdı. Aynı adam arkasından Mallarme'yi, Baudlaire'yi katletti. Bu yetmezmiÅŸ gibi Ä°lhan Berk, o saçma sapan düşüncelerini kanıtlamak için, bu berbat Mallarme çevirilerini örnek göstererek yazılar yazdı. Böyle bir Türkiye'de 65 yaşında olup altı kere tımarhaneye girmediysem, sinirlerim çok saÄŸlam demektir. Özdemir Ä°nce Mevsimsiz Yazılar, Türk edebiyatının yüz karasıdır ama benim yazdıklarım deÄŸil, itiraz ettiklerim diyor: ‘‘Bu yüzden gerçek ve saÄŸlıklı bir edebiyat oluÅŸmamıştır Türkiye'de. Birtakım kalpazanlar bu yüzden romancı diye ortaya çıkabilmektedirler. Ki ciddi bir ülkede 15 dakikada romancı olmadıkları kanıtlanır.’’ Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!