Güncelleme Tarihi:
15 Temmuz darbe girişiminden iki gün önce tamamlanan ‘cemaat ana davasına’ ilişkin hazırlanan iddianamede çarpıcı detaylar ortaya çıktı. İddianamede mağdur olarak yer almasına, savcılığın da uyarısına rağmen 61. Hükümet’in şüpheliler hakkında şikâyetçi olarak dilekçe vermediği öğrenildi. İddianamede, bu durumla ilgili “Örgütün hükümete karşı bir darbe teşebbüsünde bulunduğu aşikar olmasına rağmen resmi hiç bir şikayet başvurusu yapmamıştır” ifadesine yer verildi.
ŞİKÂYET EDEN YOK
Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun’un hazırladığı FETÖ’ye yönelik hazırlanan ana iddianamede, hükümetin örgütten şikâyetçi olmadığı belirtildi. İddianamede özetle şöyle denildi:
“Örgütün hükümete karşı bir darbe teşebbüsünde bulunduğu aşikar olmasına rağmen resmi hiç bir şikâyet başvurusu yapmamıştır. Örgütün varlığı, terör örgütü olduğu kabul edilmesine rağmen kamu kurumları aktif bir faaliyet içinde de olmamışlardır. Kamu idarelerindeki kamu görevlileri, örgüt geri geldiği zaman zulmünden çekindiklerini, örgütün karşısında yer almamak için böyle davranmak zorunda olduklarını açıklıkla ifade etmişlerdir. Toplum üzerinde olduğu gibi kamu görevlileri üzerinde de örgütün kurduğu baskı ve tehdidin boyutu oldukça vahimdir. Yalnızca bu durum bile yapının niteliğini izhar etmektedir.
AKILLA İZAHI YOK
Soruşturmada bir diğer engel ise bu örgütün faaliyeti nedeniyle zarar görenler, mağdurların sonradan ‘Stockholm Sendromu’ yaşayarak FETÖ ile iyi ilişkiler kurarak sanki kendilerine karşı hiç suç işlenmemiş ve suçtan kazanç sağlamış gibi davranmalarıdır. Mağdur edilen kimseler, örgüt tarafından algı yönetiminde kullanılmışladır ve bu durum anlaşılır gibi değildir. Örgütün işlediği suç karşısında ezilenlerin sonradan yıllardır bu cemaatten biri gibi hareket etmeleri akılla mantıkla izah edilememektedir.
BİLİRKİŞİYE TEHDİT
Yargı içinde örgütün önemli bir militarist kadrosu varlığını sürdürmektedir. Örgüt istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı eliyle devletin kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hâkim savcıya sahiptir. Yargının içinde bulunduğu bu durum sebebiyle örgüte karşı karar alıp uygulamada da sorunlar sıkıntılar yaşanmıştır. FETÖ’de benzer diğer terör örgütleri gibi hâkim, savcıları, tanıkları, mağdurları, bilirkişileri korkutup tehdit ederek soruşturmayı engellemeye çalışmıştır. Bütün bu fiili engeller ve örgütün engelleme gayretlerine rağmen devletin düzeninin ve bekasının temini için bu soruşturma mevcut şartlar altında güçlükle devam ettirilip sonuçlandırılmıştır.”
İLK DURUŞMA KASIMDA
Mahkemenin kabul ettiği iddianame çerçevesinde Fetullah Gülen’in de aralarında bulunduğu 73 kişi önümüzdeki kasım ayında yargılanmaya başlayacak.
Stockholm sendromu nedir
STOCKHOLM sendromu, rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan bir terimdir. Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler. Stockholm sendromu birçok rehine olayında yaşanmıştır.
İddianame neyi kapsıyor
17/25 Aralık operasyonlarından ardından bir çok savcılık tarafından Gülen cemaatine yönelik soruşturmalar başlatıldı. Ancak örgütün ideolojisi, mali yapısı, haberleşme sistemi, örgütün idaresi, insan kaynakları, Türkiye genelindeki eylemlerinin ele alındığı ana soruşturmayı Ankara Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun 2014 yılında başlattı. Savcı Serdar Coşkun, yaklaşık 2.5 yıl sürdürdüğü soruşturmayı darbe girişiminden hemen önce tamamlayarak, aralarında Fetullah Gülen’in de bulunduğu 73 üst düzey şüpheli hakkında dava açtı. İddianamede, Gülen Cemaati’nin TSK başta olmak üzere devlet kurumlarındaki örgütlenmesi detaylı bir şekilde ele alındı. İddianame, 22 Temmuz’da mahkeme tarafından kabul edildi.