Oluşturulma Tarihi: Şubat 13, 2004 00:00
Son Samuray'da aynı tür filmlere özgü çok fazla klişe var. Çok fazla da Akira Kurosawa taklidi sahne. Edward Zwick'ın Kurosawa'nın şiirselliğini fazlaca ruhunda taşıdığını söylemek zor. Sanırım bu yüzden Son Samuray'a en fazla 'Onlardan biri işte!' diyebilirim. Tom Cruise'un oyunu iz bırakmıyor, samuray tiplemelerini çok sevdim. Benim zorum daha çok dramatik yapı ile.1870'lerde genç Japon İmparatoru Mutsihito batıya karşı güçlenmek amacıyla daha fazla modernleşmek, bu yüzden de ülkesindeki tutucu güçlerin seslerini kesmek istiyor. Amerika'dan silah ve komutan sipariş ediyor. Bu komutanlardan biri de Amerikan İç Savaşı'nda Kızılderililerin katledilmesinde tuzu olduğu için vicdan azabı çeken yüzbaşı Nathan Algren yani Tom Cruise. Algren vicdan azabından derbeder olmuş, kendini içkiye vermiş durumdayken cazip bir para önerisiyle Japonya'ya götürülüyor. Amerikalı işte! O kadar vicdan azabı içinde doların dayanılmaz ağırlığı altında ezilmekten kurtulamıyor. Algren hemen (daha çok çapulcu görüntüsü veren) Japon ordusunu eğitmeye girişiyor. Düşman daha önce imparatora hizmet eden samuraylar. Samurayların lideri de, imparatorun savaş hocası, isyancı Katsumoto. İmparatoru yanlış yönlendirme görevlisi Omura'nın katkılarıyla Algren, Japon ordusunu aceleyle samuraylarla savaşa sokuyor. Sonuç hezimet. Samuraylarda silah sadece ok ve kılıç ama inançla vurdu mu öttürüyorlar, Japon ordusunda ne kafa kalıyor ne kol. Tam Algren de samuraylar tarafından biçilecekken, savaşçılardan birini öldürüyor ve o sırada bir düdük. Katsumoto savaşı kesiyor, Algren'i esir alıyor. Burası biraz garip, inandırıcılığı olmayan bir sahne ve Katsumoto 'halledin' dese Edward Zwick birbuçuk saat daha ne çekecek onu kestirmek zor!Sonradan anlıyoruz ki Katsumoto İngilizce'sini ilerletmek için Algren'i esir almış. (Tahminen Katsumoto İngilizce'sini Limasollu Naci'ye borçlu. O dönemde samuraylara, postadan başka hangi yolla ulaşıp İngilizce öğretmek mümkün olurdu ki!) Hatta Katsumoto'nun gözünü o kadar İngilizce bürümüş ki kalkıyor Algren'i, kız kardeşi Taka'nın evine konuk ettiriyor. Taka'nın kocası da Algren'in yakalanırken en son hamlede öldürdüğü samuray. Gelişecek aşka bakar mısınız?Samuray köyünde koca bir kış geçiyor. Algren, samurayların gizemli yaşam biçimlerinden etkileniyor. Bu arada bir samuray gibi savaşmayı, kafa koparmayı öğreniyor. Sonra anlıyoruz ki yönetmen bizim, doğadan beslenen Kızılderili yaşamı ile samuray yaşamı arasında bir bağlantı kurmamızı istiyor. Kış geçe dursun İmparator'un görevlisi 'Omura' batıdan top, mitralyöz, tüfek ne kadar ateşli silah varsa alıp Japon ordusunu eğitmeye devam ediyor. Yaz gelince de Japon ordusu samuraylara karşı saldırıya geçiyor.Bu kez Algren vicdanını rahatlatmak için soyları kırılacak samuraylarla birlikte savaşmayı seçiyor. Burada yönetmen 'Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla ' yapıp Amerikalılara 'Biz de savunmasız Kızılderilileri böyle katlettik' mesajı vermeye çalışıyor. 'Vermeye çalışıyor' diyorum çünkü buralarda yönetmenin eli biraz korkak. Dönüp iki flashback yapsa mesaj kabak gibi ortaya çıkacak, ama her nedense o savaşı seyrinde göstermeyi yeğliyor.Sonunda savaş bitiyor. Koca koca topların üzerine öleceğini bile bile göğsünü açıp koşmak cesaret mi aptallık mı artık siz karar verin, samuraylar beklendiği üzere telef oluyor, koca kazık Katsumoto da onurlu bir harakiri ile Buda'sına kavuşuyor. Tom Cruise babalar gibi ayakta ama... Hatta filmin sonunda bir de gidip Japon İmparatoru'na Katsumoto'nun hesabını soruyor. Genç Japon İmparatoru tam o sırada Amerikalılarla bir ticaret anlaşması imzalamak üzere.İmparator, Tom Cruise'un yaşlı gözlerinden etkilenip Omura'ya bir tersleniyor, bir tersleniyor ticaret anlaşması tuş! E şimdi sormazlar mı Japon İmparatoru'na 'A be susak ağızlı; madem o kadar Katsumoto'yu seviyordun savaşı daha önce niye engellemedin de Katsumoto'yu telef ettin' diye.Bilerek dramatik yapıyı uzun uzun anlattım. Bu kadar çok dramatik kopukluk, saçmalık olunca 'Türk filmi' diyoruz ya... 140 milyon dolara da böyle 'Türk filmleri' çekilebiliyor onu göstereyim dedim. Filmi samuray tiplemeleri ve samuray yaşam ayrıntıları için izlemek iyi olur.Sevilmenin değerini bilmek gerekYarın Sevgililer Günü, aşk tazeleme fırsatını kaçırmayın. Sevgilinizi alın doğru dürüst bir yerde yemeğe götürün, seve seve keyifli bir akşam geçirin. Kar fırtınası olabilir, maç olabilir, iş olabilir bunlar bahane değil. Ferhat'ı düşünün. Ferhat kar fırtınası tehdidi altında bir Sevgililer Günü yaşasaydı ne yapardı? Tatlı su aşkı yaşamayalım arkadaşlar. Seviyorsanız dağı deleceksiniz. Sevilmek öyle kolay elde edilen bir şey değil, değerini bilmek lazım. Benden size üç öneri. n İlki Eskandil... Geçenlerde Eskandil'de süper bir Yunan gecesine katıldım. Buzuki İzzet çaldı, Yanni söyledi. Ben de sağımda Atıf Yılmaz, solumda Duygu Asena ile Sirtaki'nin ABC'sine giriş yaptım, çok eğlendim. Eskandil'de yarın gece 'Sevdiğinle Gel' partisi varmış, tavsiye ederim. Üstelik bu partide sevgili sınırlaması da yokmuş. Çok sevdiğin bir ninja kablumbağa bile olabilirmiş, kapıp gidebilirmişsin. Yarın gece için de çok özel bir sevgili mönüsü hazırlanmış. Orkestra Yalçın Ateş. Caz takılacaksınız yani. Limitsiz yerli içki dahil kişi başı 60 milyon lira. Daha ne istiyorsunuz, kapıp tosbağanızı gidin işte. (0-216-332 75 89)n İkinci önerim Kariye Otel. Yarın akşam için Osmanlı Mutfağı'ndan sevgililere özel afrodizyak mönü hazırlamışlar. Bu özel mönü için de 1889 yılında basılan 'Mecma-ül Adap' isimli kitaptan yararlanılmış. Mönüde
balık çorbası, karidye pilavı, ayva dolması veya herisse, dane-i sarı, sütlü zerde, temurhindi şerbeti ve Sevgililer Günü özel pastası var, isteyene de şampanya. Ücret çok makul. Kişi başı 28 milyon lira. Azmak isteyenlere birebir. n Üçüncü önerim ise İstiklal Caddesi'nde, Tünel'in tam karşısındaki pasajın içindeki KV Lokantası. Burası eskiden antikacıydı. Sonra Hacer Hanım bütün dükkanları kapatıp, yerine bu zarif lokantayı açmış. Mönüde et, tavuk her şey var. Uyarırım porsiyonlar biraz büyük. Geçenlerde KV'de kestaneli bir dondurma tatlısı yedim, az daha patlıyordum, çok iyiydi, öneririm. Tabii ki müzik caz. Üstelik canlı canlı klasik caz. Daha aristokrat bir havada Sevgililer Günü geçirmek isterseniz mutlaka KV'yi denemelisiniz.(0-212-251 43 38) Cuma TakıntısıNemo, Nemo, Nemo... Ben böyle eğlenceli böyle zeki bir çizgi
film gördüğümü anımsamıyorum. Filmde Dory diye balık hafızasına sahip bir karakter var, al evine götür akvaryumda sonsuza kadar sakla. Nemo'yu mutlaka görün. Eğer çocuğunuzu Nemo'dan mahrum bırakırsanız işiniz rast gitmez. Ama Nemo'yu görmek için çocuk sahibi olmayı beklemeye de gerek yok.Cuma LAKIRDISIYaşarken mümkün olduğunca yaşadığımız hayatı daha anlamlı hale getirmeye çalışmalıyız. Maddi anlamda zenginleşmek çok önemli değil. Ama doğru şeyler okuyan, doğru şeyler izleyen, kendi doğrularını oluşturan insanın dostları da doğru olur. Ve bu kişi onurlu ve mutlu olma şansı bulur. Her şeyin şekil haline dönüştüğü dünyada daha farklı bir varoluş biçimini yakalar. (Sait Aytemur, Alice BBDO Reklam Ajansı Genel Müdürü).
button