Güncelleme Tarihi:
- ‘İnilmesi zor havaalanı’ diye bir şey var mı?
Olmaz mı? Mesela Insburg. Çünkü dağların arasından gelip iniyorsunuz. Normal pistler, 10 bin feet civarında, Insburg 6 bin. Daha kısa yani. Kategori C meydanı. Türkiye’de Van ve Trabzon...
- Ben niye korkuyorum uçaklardan?
(Gülüyor) Korkmayın. İnanılmaz gelişmiş bir teknoloji söz konusu olan. 1.4 milyon uçuşta bir, kaza oluyor. Yüzde 75’i de pilotaj hatasından kaynaklanıyor. Uçaklarda pek çok sistem var, yere karşı çarpmayı önleyen sistem var, bir başka uçağa yaklaştığınız zaman ikaz eden sistem var. Mesela size, öyle senaryo da hazırladık. Şimdi karşımızdan bir uçak geliyor. Görüyor musunuz ikaz ediyor, “Önünde trafik var!” diyor.
- Ya pilotlar kendi aralarında konuşmaya dalar ve o ikazı görmezlerse...
Ama ötüyor, alarm çalıyor, görmemeye, duymamaya imkan var mı? Hatta, “Tırman, alçal, daha fazla tırman, daha fazla alçal” gibi bilgilerle sizi yönlendiriyor. Uçaklar, tahmin edemeyeceğiniz kadar güvenli.
- Şimdi bizzat yaşayınca, ikna oluyorum. Keşke bu simülatörler benim gibi uçak korkusu olan insanların korkusunu gidermek için de kullanılsa...
Kullanılıyor aslında. Bu tür eğitimler de veriliyor...
- Kara kutu, her şeyi kaydeder mi?
Yok. Son 30 dakikayı kaydeder, siler, kaydeder. Ama FDM diye başka bir sistem var, nerede, ne zaman, ne yapılmış her şeyi öğrenebiliyorsunuz.
- Ben bu simülatör deneyiminden anlıyorum ki, uçaklarda pek çok şeyi otomatik pilot yapıyor, hatta inişleri bile...
Evet. Uçaklarda teknoloji o kadar ileri ki, pilotun son 15 metre kadar yeri görmesine bile gerek yok.
- Peki o zaman pilotlara neden gerek var!
A öyle demeyin. Bir şey ters giderse, pilot o zaman devreye giriyor. Mesela otomatik pilot, inişi gerçekleştiriyor ama 15 metrede yeri görmezse, pilot, pas geçiyor...
- Siz pilot olarak havayolu seçiyor musunuz?
E tabii. Siz adını sanını bilmediğiniz bir otobüse biner misiniz? Ben binmem. Pilot eğitimi çok önemli. Türkiye’de havacılık sektörü o kadar hızlı büyüyor ki, ayak uydurabilmek için yurt dışından pilot almamız gerekiyor. Bizde Avrupa’nın sadece 8 ülkesinin pilotları var. Biz JAR üyesiyiz, alacağımız pilotların da JAR lisansı varsa problem yok, yoksa var. Çok dikkatliyiz bu konuda. Belli kriterlere uymayan pilotları geri çeviriyoruz. “Low cost” havayoluyuz ama eğitimde “high cost”uz. Eğitim için yapılan harcamalarda da asla tasarrufa gitmiyoruz.
- Air France da iyi bir havayolu. Ama işte, olunca oluyor. O kaza nasıl olmuştu?
Net bilgiler yok. Uçağın, anormal bir duruma girdiği, pilotlar tarafından da kurtarılamadığı var sayılıyor.
- Ama hani uçaklar çok gelişmiş teknolojiydi, konuşuyordu, uyarıyordu...
Evet ama bir pilot arkada olabilir, uzun uçuş, yatıyor, dinleniyor olabilir, diğeri tuvalette olabilir, ya da farkında olmadan uyuklamış olabilir. Demek ki o uçuşta da bir arıza meydana geldi ama geç kalındı ve kurtarılamadı. Fakat bir uçağın o konuma gelebilmesi için bir sürü olumsuzluğun bir arada gerçekleşmiş olması gerekir...
YARIM KALAN HAYATLAR 17
12 yaşındaki kızım ne gazete okuyor ne televizyon izliyor ama her şeyden haberdar internet sağolsun!
Teknosa Genel Müdür Mehmet Nane ile Yarım Kalan Hayatımız devam ediyor. Nane, esprili biri, ne de olsa Tarsus Amerikan Lisesi mezunu! Buyurun, birlikte gerçekleştirdiğimiz sahne röportajına. Çarşamba günü de Teknosa’dan gelen 20 bin liranın gideceği kişiyle tanıştıracağım sizi...
- Karınızın da teknolojiyle arası iyi mi?
O çift şarjörlü!
- Nasıl yani?
İki telefon taşıyor...
- Peki ya çocuklar?
Onlar zaten aşmış durumda. Oğlan 6, kız 12 yaşında. Oğlan, okuma yazmayı bilmiyor ama internette sörf yapabiliyor. 12 yaşındaki kızım ise bilgisayarın bilmediğim bazı özelliklerini bana öğretiyor...
- Teknoloji bağımlılıkları sizi korkutmuyor mu?
Yok hayır. Korku, yanlış kelime. Artık böyle bir çağda yaşıyoruz, bizden farklı bir jenerasyondan söz ediyoruz. Bu durumu yönetmeyi bilmek gerekiyor. Benim kızım, gazete okumuyor, televizyon seyretmiyor ama bütün dünyada olup bitenden haberdar. “Nasıl oluyor?” diyorum. Biraz acıyarak bakıyor bana, sonra da şefkatle, “Babacığım, internet denilen bir şey var!” diyor.
- Peki asosyallik n’olacak? Önlerinde bilgisayar, kendi küçük dünyalarında yaşarlarsa ve sadece sanal arkadaşlar edinirlerse...
İşte burada, aile ve aile değerleri giriyor devreye. Biz İtalyan Ailesi gibiyiz, çok geniş bir aile. Komün halinde yaşıyoruz. Böyle bir ortamın içinde, onun teknoloji tutkusu da dengeleniyor.
- Erkek, kadın, çocuk... Teknosa mağazalarda, ürün talebi açısından ne tür farklılıklar gösteriyor?
Evdeki alınacak oyunlara, bilgisayara, MP3’e çocuklar, küçük ev aletlerine kadınlar, ürünün kendisine de erkekler karar veriyor. Televizyon alınacaksa mesela, erkeğin istediği model alınıyor ama çok önemli bir husus var: O televizyonun çerçevesine mutlaka ama mutlaka kadınlar karar veriyor. Yoksa hır çıkıyor!
- Anadolu ve İstanbul arasında ne fark var? Dinamikleri ne kadar farklı?
Hiçbir fark yok. Sadece talepler, adet sayısı olarak değişiyor. Kars’ta da led televizyon satıyorsunuz, burada da. Orada 5 tane, burada 300 tane. O sayı da, alım gücünden kaynaklanıyor. Yoksa teknolojiye talep aynı.
- “Herkes için teknoloji”, güzel bir slogan da nasıl olacak...
Oluyor. Eğitiyoruz insanları. Mesela 2007’de başlattığımız bir program var, “kadınlara teknoloji” diye, bugüne kadar 6000 kadınımıza bilgisayar öğrettik. Gezici ekiplerimiz var, ciddi ciddi öğretiyorlar, öyle sadece bilgisayarı açma kapama değil. Burada amaç, bizleri yetiştiren insanları da teknoloji çağına dahil etmek, onlarla torunlarıyla arasında bu konuda iletişim kurulmasını sağlayabilmek. Sadece kadın için değil, “tarih için de teknoloji” dedik, şöyle bir işe giriştik: İstanbul Eski Eserler Müzesi’nde 105 bin eski parça var, Abdülhamid döneminde dünyanın fotoğrafları. Bunlar, el değdiğinde zamanlar mantarlaşıyor. Biz ne yapıyoruz? Teknosa olarak, bunları dijital ortama aktarıyoruz. Bir web sayfası var, ulaşmak isteyen herkese açık. Üç yılımız bitti. Yaklaşık yüzde 55’ini aktardık. Dünya mirası bu, sahip çıkmamız gerekiyor...
- Sizi son yıllarda en çok şaşırtan tekno-ürün nedir?
“Smart TV” diye bir şey geliyor. Hangi kanalı seyredeyim filan değil sadece. Televizyondan sıkıldım bir facebook’a gireyim bakayım, aynı şekilde mail’lerinize de bakabileceksiniz. Çünkü artık televizyonların içinde “chip”ler olmaya başladı.
- Son soru: 84 TAC mezunu Mehmet Nane, olmak istediği adam oldu mu?
Ben halimden memnunum. Çünkü biliyorum ki, bu konumlar, bu makamlar geçici. Kalıcı olan tek şey, insan olmak, dostluk kurmak. Kökün, toprağın ne kadar derinindeyse, o kadar güçlü olursun. Bizim için aslolan iyi şeyler yapıp, iyi hatırlanmak...