Güncelleme Tarihi:
İsmail Türkmen / citizenoff@gmail.com
Sinema tarihi kötü adamdan geçilmiyor biliyorum ama ben burada 1957 tarihli 12 Angry Men’deki (12 Öfkeli Adam) adamları kastediyorum. Sydney Lumet’in yönettiği filmde tek iyi adamı ise unutulmaz performansıyla Henry Fonda canlandırıyordu.
11 adamın kötülüğünün temel nedeni ise sorumsuzlukları. On küsur yaşındaki bir “kenar mahalle” çocuğu, babasını öldürmekten yargılanır. Mahkemede savcı ve avukatlar iddia ve savunmalarını ortaya koyar, tanıklar dinlenir. Sıra jürinin karar vermesine gelir ve filmimiz işte burada başlar. 12 kişilik jüri, çocuğun suçlu ya da suçsuz olacağına oybirliğiyle karar vermek zorundadır ve eğer suçlu bulunursa sanık elektrikli sandalyeyi boylayacaktır.
Durum bu kadar nazikken jüri üyelerinden beklenen ilk ve en önemli şey sanırım sorumluluktur. Ama üyelerin neredeyse 11’inde bundan eser yoktur ilk başlarda. Ya maça yetişmek için, ya daha fazla satış yapıp para kazanmak için, ya da sevgilisiyle bir an önce buluşabilmek için “Haydi arkadaşlar bir an önce bitirelim de işimize bakalım” havasındadır çoğu. Diğerleri ise acele etmeseler de, alt tarafı kenar mahalle çocuğunu ipten almak için herhangi bir fikir jimnastiğine gerek olmadığı kanısındadır. Hemen toplantının başında yapılan ilk oylamada 11 kişi çocuğun suçlu olduğunu söylerken sadece 8 numaralı üye (Fonda) bundan emin olmadığını, dolayısıyla çocuğu “suçsuz” bulduğunu belirtir. Diğerleri önce şöyle bir gülerler, “Yahu zaten her jüride olur böyle tuhaflıklar ama biz iki dakikada yola getiririz bu arkadaşı” edasında yalnız iyi adamı ikna etmeye koyulurlar. Ne var ki sonuç hiç de onların beklediği gibi çıkmaz ve 8 numaralı üye diğer 11 kişiyi çocuğun suçsuz olduğuna ikna etmeyi başarır.
Sinema tarihinin en parlak filmlerinden biri olan, neredeyse tamamen bir odada çekildiği halde insanı en iyi macera filmlerinden bile fazla saran, merak uyandıran, fikir egzersizi yaptıran ve en nihayet hayat karşısında aldığımız bütün pozisyonları sorgulamamızı sağlayan 12 Öfkeli Adam, tekrar tekrar izlemekten usanmadığım eserlerden biri. Dinginlikle heyecanı, neşeyle hüznü ve “iyiyle kötüyü” bu kadar iyi harmanlayan bir film için ne dense azdır herhalde.
Acaba filmdeki 1’e 11 oranı aramızdaki sorumsuzlarla sorumluları ne kadar karşılıyor? Bu, iyimser bir oran mı yoksa kötümser mi? Söz konusu bizden epeyce güçsüz ve konforumuza bir gün tehdit oluşturabilecek bir “kenar mahalle” delikanlısıysa sanırım iyimser bir varsayımla karşı karşıyayız.
NOT: Yaklaşık iki senedir neredeyse ara vermeden yazıyorum. Çok önemli bir malzeme çıkmadığı takdirde Eylül ortasına kadar müsaadenizi istiyorum. Sağlıcakla kalın.