Güncelleme Tarihi:
Türkiye'de düzenlenmiş en yaygın okuyucu kampanyasında Hürriyet okurları önerileriyle memleket sorunlarına el koydu.
EN ISRARLI TALEP
Caydırıcı hukuk bağımsız yargı
‘‘Memleketin hali düzelmeden beni uyku tutmaz’’ diyen 11 bin Hürriyet okuru geniş bir yelpaze içinde fikirlerini açıkladı.
1-13 Mayıs arasında mail ve fakslarla kampanyaya katılan okuyucularımızın önerileri 20 Mayıs'a kadar internet üzerinde oylandı.
İŞTE EN ÇOK TEKRARLANAN 4 MESAJ
Caydırıcı bir hukuk ve bağımsız bir yargı sistemi.
Siyasette dokunulmazlığın kaldırılması.
Bedelli askerlik ve askerlik süresinin kısaltılması.
Mevcut politikacılar artık koltuklarını terketsin.
İŞTE KATILANLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ
Parti sloganlarıyla konuşmuyorlar. Partiler tarafından manipüle edilmiyorlar.
Birbirine zıt ve uzak kutuplardan buluşma noktalarına doğru yürüyorlar.
Mevcut partilerden bıkkınlık gelmiş. Yeni oluşumlara açık çekleri var. Kemal Derviş adına sıcak bakıyorlar.
KİMDİR BU İNSANLAR?
Bu sayfalarda Ben Olsam Kampanyası oylamasında ilk sıralara tırmanan beş okuyucumuzu daha yakından tanıyacaksınız.
Bir de oylama durumuna bakılmaksızın dikkat çeken birkaç önerinin sahipleriyle tanışacaksınız.
HASAN ÖZFİDAN (44, Ekonomist)
Meclis'i ve siyasileri ilgilendiren yasalar referandumla değiştirilsin
İşletme Ekonomisi ve Bilgisayar Programcılığı okudu. Çifte üniversite diplomalı. Evli, 7 yaşında üstün zekalı bir oğlan çocuğuna sahip. Ailesinin desteğiyle girdiği politikadan Turgut Özal'ın ölümünün ardından çekildi. Aynı yıllarda da borsada yüklü miktarda para kaybetti. Hayatı, kendi deyimiyle Susurluk Kazası'ndan sonra değişti. Halen Gümüldür'de deniz kenarındaki evinde inzivada.
Televizyonun karşısında Susurluk kazasını izlerken bir anda bu ülke için birşeyler yapmak gerektiğini anladım. İşimi gücümü bırakarak kendimi bu işe adadım. 5 yıllık çalışmalarım ancak bu yıl tamamlandı. Bunları bir kitapta toplamayı düşünüyorum. Eğer söylediğim madde yasalara eklenirse bu ülke kendi kendini yenileyecektir. Referandum ülkemize yerleşirse ülkeyi yönetenler, toplumun istek ve görüşlerini dikkate almak zorunda kalacaklar. Yasalar halkın isteğine göre çıkacak. Örneğin milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili yasa bir türlü çıkamıyor. Bunu milletvekillerinin kendilerinin çıkarması mümkün değil. Bunu ancak halk yapabilir. Milletvekili maaşları referandumla belirlense milletvekilleri buna itiraz eder. Oysa ki milletvekili maaşı asgari ücretin 10 katı olarak sabitlense, milletvekilleri ellerini taşın altına koymak zorunda olacaklar. Ya 1 milyar lira ile yetinecekler ya da asgari ücreti yaşanabilir düzeye çıkaracaklar. Bu ülke ancak bu şekilde tekrar hayata döner. Türkiye Osmanlı zihniyetiyle yönetiliyor. Atatürk sayesinde 10 yıl refah içinde yaşamışız onun dışında birşey yok. 10. Yıl Marşı'ndan bile ileri gidememişiz. Ecevit artık bu işi bırakmalı. Kendisinin düşkünler evine gitme vakti geldi. Derviş Türkiye'de bir faciayı önledi. Bankacılık önlemleri çok başarılı, ancak Türkiye bunlarla düze çıkamaz. Türkiye'de A'dan Z'ye herşeyin değiştirilmesi gerekiyor. Anayası'yı değiştirmekten korkuyorlar. Ancak Anayasa'nın mutlaka halk tarafından değiştirilmesi gerekiyor.
SAİT AVCI (41, Teknisyen)
Dinozor beyinli yöneticilerden kurtulmalı, yöneten toplum olmalıyız
Motor Meslek Lisesi mezunu. Makine teknikeri ve alt kademe yöneticisi olarak çalıştı. 16 yıl önce işçi olarak girdiği şirkette halen satış ve satış sonrası hizmetler bölge müdürü. Evli, 11 yaşında Elif, 16 yaşında Sezin adlı iki kızı var. Futbol ve seyahat tutkunu. Yarışma programlarına bayılıyor. Sosyaldemokrat.
Dinozor, akademik bilgi ve kariyerini yönetimine aktaramayan, günümüz dinamizminden uzak, katılımcı esaslara dayanmayan bir yönetim gösteren, liderlik alanında astlarına örnek olmayacak bir tavır içinde olan, yönettiklerinin motivasyonuna katkıda bulunmayanlardır. 60 yaşında, mesleğinde 20 yılını doldurmuş insan dinozordur diye düşünenlerden değilim. Benim kastettiğim dinozor beyinliler. 20 yaşında da insanlar bu sınıfa girebilir.
Şu anda Türkiye'de vitrinde bulunan sözde lider ve yöneticilerden kaç tanesini örnek alırsınız? Ve çok değerli holding yöneticileri, siz, kaçınız görüşlerine değer verir, şirketlerinizde uygulanmasını istersiniz? Çalıştırırsınız, demiyorum dikkat edin. Ve siz genç arkadaşlarım vitrindeki liderlerden kimin etkisinde olmak istersiniz. Birlikte çalışmaktan söz etmiyorum, bakın. Çünkü onun kararını siz veremezsiniz. Siz arzu edersiniz. Birileri sizi vitrinin önünden geçirir. Bu sırada farkedilirseniz ne güzel. Aksi taktirde siz de bir dinozor olunca oraların yakınına ulaşabilirsiniz, o zaman da o köprünün altından çok sular geçmiş, sizin köşeli olduğunu sandığınız taşlar çoktan aşınıp köşeler yuvarlanmıştır.
Yarın seçim var, dense; hangisine oy vereceksiniz? 60'lı yıllarda ateşlenen fitil bugün dinamitin ucuna ulaştı. Kimsenin o fitile basmak işine gelmedi. Bunda benim babam da, sizin dedeniz de suçlu. Sonunda haykırmak ben oğula düştü. Yıllardır bir dinozor zihniyetinin Türk halkı önüne konulan mönüyü, ‘‘ya yiyeceksin ya yiyeceksin’’ diye direterek yemeye zorlandı. Bunları biz seçmedik. Bize zorla seçtirdiler. Önümüze koyup buradan buyurun, dediler. Biz vatanperver insanlar, anayasal zorunluluk olan seçme hakkını kullanmak için her ne pahasına olursa olsun kötünün en iyisini seçmeye çalıştık. Anayasaya karşı gelemezdik ki. Gelmedik te. Acaba gelse miydik? Yapılacak tek bir şey var. Bugünkü milletvekilleri, belediye başkanları, il genel meclisi üyelerinin hepsine diyeceksiniz ki kardeşim bugünden itibaren size siyaset yapmak yasak.
Bir kasa domatesten 3-5 çürük çıkar. Ama şu andaki sistemde kasanın yüzde 80'i çürük. Yüzde 20'i de onlara baka baka çürümek zorunda, şansı yok. En üsteki birkaç tanesi ön plana çıkarak kurtuluyor, hepsi o kadar. Bunu tersine döndürmek gerek. Sivil toplum bilinci çerçevesinde dinozorlarla mücadele zamanı. Günü kurtarmak değil vatanı kurtarmanın yolu bu mücadeleden geçmektedir.
FERİDUN FİKRİ BAYAR (38, Yönetici mühendis)
Yerel hükümetler kurar başkanlık sistemine geçerdim. Polis dahil tüm kurumları yerel hükümete bağlardım
Maden işçisi babasından alınterinin kutsal olduğunu, annesinden ise sabrı öğrendi. Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu ve bir romanı var. Ortaoyuncular'da, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu'nda eğitim aldı. ‘‘Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’’ adlı oyunda oynadı. Cem Davran'la birlikte Yıldız Üniversitesi Oyuncuları'nı kurdu. Tiyatro Atelyesi'ni yönetti. Doğu Tekstil, Horoz Örme İplik ve Boya Fabrikası'nın kurucu ve yöneticisi oldu. Sektörel araştırmalar için Avustralya, Hong-Kong, İtalya, İsviçre, Çin'e gitti. Halen İmage Group'ta genel müdür. Evli, Naz ve Alisu adlı iki kızı var. Sapanca'da yaşıyor.
Ankara küçülmeli, yetkilerini yerel yönetimlere devretmelidir. Polis teşkilatı, eğitim, sağlık, kültür gibi tüm hizmetler yerelde görülmeli. Bazıları, ‘‘yönetim yerelleşirse, muhtariyetler oluşur, yerel derebeylikler ortaya çıkar, irtica ve bölücülük alır başını yürür’’ diye düşünüyor. Biz de yasalar koyarız, herhangi bir yerel yönetici kural dışına çıkarsa kırmızı kart görür. Gölgemizden korkmamıza neden yok. Gidin sorun bakalım hangi yurttaş, valisini kaymakamını görmüştür. Onlar resmi törenler dışında pek ortaya çıkmazlar. Vatandaş ise intihar noktasına gelene kadar o makama adımını atmaz. O halde insanımıza kapalı olan bu kapı neden hálá durur, mülki amirler ne iş yapar? Bu kapıları halka açmak için bu makamı lağvetmeliyiz. Bu sistemde bütün para Ankara'ya gidiyor. İhaleler, alım-satımlar, kalkınma planları, yatırımın yönlendirilmesi hep başkentte yapılıyor. Harcamalar, yani ulusal bütçemiz ise uçsuz bucaksız kırtasiye harmanında, siyaset çekirgeleri tarafından rüzgarlara savruluyor. Yerelleşirsek çekirgeleri temizleriz, denetler ve yediğimiz içtiğimizi biliriz. Daha net görür kolayca hesap sorabiliriz. Ben ve benim gibi insanların bu ülkenin gerçek sahipleri olmadığına inanıyorum. Çünkü ülkeye, aşiretler, çeteler, cemaatler, hemşehri grupları yeterince sahip çıkıyor. Onların sesi daha gür. Peki, güçlülerin egemenliği altında olan bir ülkenin güçlenmesi mümkün mü? Aslında tek olduğuma inanmıyorum. Benim gibi insanlar o söz konusu güçlülerden çok çok daha kalabalık. Benim gibi insanlar da hep bir yerlerde yalnız başına karıncalar gibi çalışıyor. Biz konuştuğumuz zaman sesimiz onların gürültüsü arasında kayboluyor. Onlar çıkardıkları gürültüyle iktidarları, bürokrasiyi, bankaları, polisi, meclisi etkiliyorlar. Bizim ise bu ülkede esamemiz okunmuyor. Onlar bir kötülük dayanışması oluşturarak sistemi ellerinde tutuyorlar. Beni ve benim gibileri göstererek, ‘‘O nasıl olsa tek tabanca, onu havada karada yutar, kolayca altederiz’’ diyorlar.
ÖZGÜR AKIN (25, Mühendis)
Askerlik süresi kısaltılıp, bedelli askerlik çıkartılacak. Üniversite mezunu diplomalı işsizlerin önü açılacak.
Asker babası ve ilkokul öğretmeni annesiyle demokratik bir ailede yaşadığını söylüyor. Bugün seçim olsa boş oy atacak. Yeni partilere, yeni isimlere ihtiyaç duyuyor. Kitap okuyor, sinema ve tiyatroya gidiyor. Şu an okuduğu kitap Ahmet Altan'ın yeni romanı İsyan Günlerinde Aşk. Okul yıllarında tiyatro yaptı, lisanslı basketbol ve masa tenisi oynadı. Galatasaray taraftarı. Ama Göztepe'nin şampiyonluğundan da çok mutlu.
Anlatmak istediğim, askerlik yüzünden bazı genç insanlar, bazı fırsatları kaçırıyor. Ben de askerlik öncesi bulduğum bazı işleri askerlik yüzünden kaçırdım. Yoksa askerliğe karşı değilim. Daha profesyonel bir ordu olmalı. Bugün bedelli askerlik çıksa, kaynak arayan Türkiye en az 2 milyar dolar bulurdu. Bir asker çocuğu olarak böyle bir düşünce açıklıyorum. Demokrasi işte budur ve bizim ülke olarak ihtiyacımız olan en fazla şeylerden birisi de tam demokrasi. Askerden döndüğüm Kasım ayından bu yana iş arıyorum. İnternet üzerinden 200'den fazla yere CV gönderip, başvurdum. Yüzyüze onlarca firma ile görüştüm ama hiçbir sonuç çıkmadı. Kendime güveniyorum, yabancı dil biliyorum, çok iyi eğitim aldığıma, iyi bir mühendis olduğuma inanıyorum. Eğer benim milletvekili veya bakan bir akrabam olsaydı bugüne kadar çoktan işe girmiştim. Benim gibi genç insanların kendini kanıtlaması, ismini duyurabilmesi ve para kazanması için Biri Bizi Gözetliyor gibi bir programa katılması lazım. Bütün bunlara duyduğum tepkiyi göstermek için bu kampanyaya katıldım.
LATİF YAMPAL (36, Bilgisar firması sahibi)
Vergi çeşitliliğini kaldırıp oranı yüzde 10'a çekerdim. Üretimi teşvik için
2 yıl geri ödemesiz kredi verirdim
Teknik Lise elektrik bölümü mezunu, Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü son sınıf öğrencisi. Türkiye'de kendisini mutlu eden tek şey tüm olumsuzluklara rağmen hálá bir işinin olması. Siyasi görüşünü ortanın solu olarak belirtiyor.
Vergi dairesinden öğrendim, Türkiye'de oranları binde 3'den yüzde 50'ye kadar değişen 126 çeşit vergi var. Bunlardan bir tanesinin atlanması halinde vergi kaçakçılığı suçuyla karşı karşıya kalınıyor. Ben vergi uzmanı değilim ama 126 çeşit vergi en az 10'a veya makul bir sayıya indirilip, oranları da en fazla üç çeşit olarak uygulansa çok daha fazla vergi toplanır. İnsanları vergi kaçakçılığına bu sistem zorluyor. ABD'de yüzde 7.5 herşeyden otomatikman vergi alınır. Türkiye'de öyle değil. Vergi insanların keyfine bırakılmış. İnsan isterse vergi veriyor. Kaçak yapacak yollar o kadar gelişmiş ki bunların önünü kapatacak hiçbir sistem yok. Vergi toplamakla görevli insanlara ‘‘Bu vergi dairesinde kaç çeşit vergi topluyorsunuz?’’ diye sorsanız onlar da bilmiyor. İpin ucunu kaçırmışlar. Sadece vatandaşın beyanı üzerine vergi toplanıyor. Böyle bir sistemde vergi toplamak şanstır. O kadar garip vergiler var ki insanın anlaması mümkün değil. Örneğin Resmi Arabuluculuk Vergisi. 100 liralık bir kazancın 46 lirasını gelir vergisi olarak veriyorsunuz. Eğer iki ortaksanız devlet sizden daha çok kazanıyor. Böyle bir ortamda insanlar zaten yatırım yapamıyor. Halk Bankası 2 yıl vadeli yüzde 40 faizli birinci yıl ödemesiz genç girişimci kredisi verdi. Bunu gençlere veriyor. 10 milyar kredi alacaksınız adam 30 milyarlık teminat istiyor. 20 yaşındaki adamın 30 milyarlık teminat verebilecek malı olsa işini yapar. Bu krediler amacı dışında kullanılıyor. Türkiye'de kapasitesi yüksek çok insan var. Ben programcı almak için ilan verdiğimde ODTÜ, Bilkent mezunları dahil en az 150 başvuru oluyor. Özelliklerine baktığınızda hepsini işe alasınız geliyor. Ama yeterli kaynağım yok. Bu insanlara üretime yönelik kaynak verdiğinizde zaten iki yıl sonra bu size istihdam, vergi, üretim olarak geri döner. Türkiye'de 65 milyon insan 1.5 milyonluk Lüksemburg kadar üretim yapamıyor. Acı olan da bu. Ama Türkiye'yi terketmeyi düşünmem.
ÖNERİLERDEN SEÇMELER
EN UYGULANABİLİR
ŞENER ŞENTÜRK(39, Sigortacı)
Mecburi vatandaşlık dersi koyardım
Eskişehirli, evli 2 çocuk babası, lise mezunu. Eskişehir Ticaret Odası Meclisi üyesi. Bir evi, bir arabası var. Klasik müzik dinleyicisi. Hiçbir siyasi parti sempatizanı değil, Milli Takımı tutuyor: Kökten çözüm, vatandaşlık bilgisinin verilmesiyle olur. Bugün Amerika’da vatandaşlık yemini etmeyince Amerikan vatandaşı olamıyorsunuz. Bence Türkiye'de de aynı şeyin yapılması lazım. Vatandaşlık dersinin birinci konusu yasalara uymak. Vatandaşlık dersini verecek öğretmenler iyi seçilmeli ve yetiştirilmeli. Mesela karşılıksız çekler; bence bu da bir insan haklarına saygısızlıktır. Paranız var, o gün çekinizi ödemeniz gerekiyor, siz çekinizi ödemeyip gidip paranızı repoya yatırıyorsunuz! Çocuklarımıza vereceğimiz vatandaşlık dersinde demeliyiz ki bak sen banka boşaltmaya kalktığındı cızzz sen ve senin sülalen çok fena olur demeliyiz. İnsan teşekkür etmesini bilmiyorsa, hala yerlere tükürüyorsa, hálá biz bu insanları dahi bu şekilde eğitmemişsek başka konularda eğitemeyiz.
RECEP TANIŞMAN(48, İşadamı)
Rüşvet vermeyi serbest bırakırdım
Lise mezunu. Hollanda'da bir fuarda okullardaki ‘‘kara tahta’’nın emayeden yapıldığını görünce, Türkiye'de uygulamaya karar vermiş. İstanbul Topkapı'da okul gereçleri üretiyor. İki oğlu var. Özal döneminde ANAP'ı beğenirmiş ama sonra partinin bozulduğuna kanaat getirmiş. Şimdi oyu boş! Ama Kemal Derviş bir parti kurarsa, o zaman işin değişeceğini söylüyor: Böylece rüşvet alan kişi ihbar edilmekten korkacağı için rüşvet alamayacaktır. Her şeyin başında rüşvetin geldiğini düşünüyorum. Tabii bir trafik polisinin aldığı rüşveti kastetmiyorum, o bahşiş gibi bir şey. Başıma çok geldi, bir de 'Helal et abi' diyor. Asıl büyük rüşvetler, siyasilerin, bürokratların ihalelerde aldıkları.
EN HIGH-TEC
OSMAN TEKİN (25, Mühendis)
Stratejik bilgisayar oyunlarıyla dünyaya açılalım
Oto elektrikçisi bir baba ile ev hanımı bir annenin oğlu. Mezun olduğu Lefkoşe Üniversitesi'nin Bilgi İşlem Birimi Dış İlişkiler Müdürü, Bilgisayar Mühendisi. Network güvenliği konusunda master tezi var. İş arkadaşı Onur Taha Cananer'le internetteki alan adlarında Türkçe karakterlerin kullanımını engelleyen problemi çözecek bir program geliştirerek dünya çapında bir başarıya imza attı. Bu programla ilk kez 24 Ocak 2001'de Türkçe karakterli bir siteye ulaşıldı: Toplumsal başarı formülü herkesin kendi işini iyi yapmasıdır. Bilgisayar yazılım teknolojisi, maliyeti sadece beyin ve zaman olan, maksimum derecede getiri sağlayan bir alan. Devletin bu alanda çalışanların yolunu açması, gerek ülke içinde gerekse yurt dışında tanıtımlarına yardımcı olması yeterli. Dünyada bu çok iyi yapılıyor. Stratejik oyunlarla Microsoft, Napster, Netscape, MP3.com gibi markalar uluslararası basın yayın kuruluşları aracılığıyla insanların beynine kazınıyor. Türkiye'nin insanları da pekala böyle programlar üretebilir. Hayal gücünüz ne kadar büyükse ürettikleriniz de o kadar büyük oluyor.
EN FANTASTİK
AYŞE KAYA (31, İşsiz)
Yararlı çalışma çipi icat ederdim
Bağkur emeklisi babası ve annesiyle birlikte yaşıyor. Kriz sonrası işsiz kaldı. 12 yıl tekstil sektöründe çalıştı. Dört yıl Hollanda Rotterdam'da ağabeyinin kafesinde çalıştı. Türkiye'ye döndüğünde sekreterlik yaptı. En sevdiği yazar Aziz Nesin. Son seçimlerde oyunu CHP'ye vermiş: Gazetede Derviş'i engellemeye yönelik planları anlatan bir haber okumuştum. Bu beni çok sinirlendirdi. Çünkü umutlu olmak istiyoruz. Belki bir şeyler düzelir diye ona destek olmak istiyoruz. Düşündüm ki, siyasilerin beyinlerinde Türkiye ve insanlar için çalışma bölümü yok. Bu eksikliği bir çiple giderip yapmaları gereken şeyleri yapmalarını sağlamak iyi olurdu. Türkiye ve insanları için yararlı çalışmalar yapacak bir çip icat eder, ilgili zatların beynine montajlardım.
EN EŞİTLİKÇİ
GÜLÇİN BAKTI (27, Muhasebeci)
Vurguncular asgari ücrete mahkum edilsin
İstanbul İkitelli'de yaşıyor. Evli. Meslek Yüksek Okulu İşletme Bölümü mezunu. Avukat babası Hasan Çetiner, Gülçin ile erkek kardeşlerine, küçük yaştan itibaren okumayı, insanlara yararlı şeyler yapmayı aşılamış. Bugüne kadar hep DSP'ye oy verdiğini ama artık oy vermeyi düşünmediğini söylüyor: Paradan başka değerleri olmayan insanlara verilecek en büyük ceza budur bence. Ülkemizde açlık var, sefalet var, insanlar çöpten ekmek toplayıp yiyorlar. Üniversite mezunu bir genç olmama rağmen, istediğim tarzda bir iş bulamadım, istediğim haklara sahip olamadım. İdeallerin hepsini rafa kaldırmak zorunda kaldı insanlar. Hepsi paranın karşısında eriyip gitti. Bunlara gelen geçen bütün hükümetler sebep oldu. Çocuk doğurmamamın tek nedeni, bir çocuğu böyle bir ortamda büyütemem. İmkanım olsa, yurtdışına bile giderim, arkama bakmadan! Bir kurum yaşam standardını aylık 650 milyon olarak belirlerken, bir diğeri asgari ücreti 100 milyon olarak açıklıyor. F tipi cezaevine girmemek için açlık grevine giriyorlar ve ölüyorlar. Kimse umursamıyor. Düşünen insanlar hapislerde çürüyor. İnsanların bunlara tepkisiz kalmasını anlamıyorum, açıkçası beklemiyorum da.
EN HAYALİ
OLGUN YILMAZ (19, öğrenci)
Dolara eşit lira çıksın
Dört yaşındayken İstanbul'a geldi. Bahçelievler'de ailesi ile yaşıyor. 4 kardeşler. En büyük ideali üniversiteyi okuyup, ekonomist olmak:
Para birimi lira olmasına rağmen Türk Devleti'nin bütün harcamaları dolar üzerinden yapılıyor. Doları yakalamamız imkansız olduğundan bence dolara eşit lira çıkması gerekir. Bulgaristan da para birimini Alman Markı'na bağlayarak ekonomisini düzeltti. Sakıncaları var tabii. Büyüklerimiz onun bir yolunu bulur herhalde.
<>
HASAN BOSTANCI (42, İşsiz)
Siyasilerin ve bürokratların yakın akrabalarının devlete iş yapmasını engellerdim
Sivas'ta çifçiyken İstanbul'a göçetmiş. Demir işçisi. Evli, 16 ve 17 yaşında iki oğlu var. Küçük oğlan mahalledeki konfeksiyonda 20 milyon haftalıkla çalışıyor. Büyüğü bilgisayar kurusuna gidiyor. İkisi de ortaokul mezunu. Ayda 150 milyon lira kazanıyor. En büyük hobisi siyaset: Televizyonda tartışma programlarını sabahlara kadar izliyor, kahvede arkadaşlarımızla tartışıyoruz. Partilerin düzenledikleri toplantılara gidip fikirlerimi söylüyorum. Eskiden CHP'yi desteklerdim ama son seçimlerde oy kullanmadım. Yeni bir siyasi hareket olmadan seçim yapmak anlamsız. Kemal Derviş başarılı olur ve bir siyasi hareket oluşturursa, herkes gibi ben de ona oy veririm. Siyasilerin ve bürokratların birinci dereceden tüm akrabalarının devletle iş yapması engellenmeli, Sezer ve Derviş gibi vatansever dürüst insanlar yönetime getirilmeli. Yolsuzluklar bu yolla engellenebilir.