108 yaşında dantel örüyor

Güncelleme Tarihi:

108 yaşında dantel örüyor
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 2000 00:00

Haberin Devamı

Lütfiye Şensöz'ün 108 yıl yaşamasının sırrı hep güleryüzlü olması ve hayattan kopmaması oldu. Bahariye'deki evlerinde oğluyla birlikte yaşayan Lütfiye Hanım, günlerini dantel örerek geçiriyor.

Yıllar geçtikçe rengi solgunlaşıyor belki, ama yatağının başucundaki komodinin üzerindeki yerini hep koruyor. Gözleri artık çok iyi seçemediği için solgun gelebilir ona bu resim, diye şüphelenmiyor da değil. Yine de bundan hiç emin olamıyor. Zaten gördüklerini çok az hatırlıyor.

Sabahları kalkar kalkmaz ilk ona bakıyor. Dizlerine kadar uzattığı saçlarını başında bir kurdele ile toplamış. Annesinin bir gecede diktiği beyaz hakim yakalı elbisesi, halka küpeleri ve yarım botlarıyla... Genç kızlığa ilk adımı atmanın ışığıyla bakıyor gözleri. Elindeki çiçek gibi saf ve taze. Çok sevdiği babasının yanında ayakta duruyor. Artık kucağa oturma yaşını aştığının kanıtı bu resim, onun ilk resmi olarak yer alıyor hayatında.

Kanlıca'da doğdu

Kanlıca'da bir yalıda 1892 yılının 13 Mayıs'ında doğdu Lütfiye Hanım. O yıllarda soyadı kanunu çıkmadığı için 30'lu yaşlarında evlendiği eşinin soyadını alana kadar da böyle tanındı. Atatürk'ün yakın arkadaşı Salih Zeki'nin kardeşi İsmail Hakkı Bey'in ikinci eşi oldu. Soyadlarını da Atatürk koydu: Şensöz.

Tek oğlu oldu. Adı Yılmaz. Halk Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı olan eşi İsmail Hakkı Bey'le Cihangir'de yaşadı mutlu evlilik yıllarını. Eşi ona hiç adıyla hitap etmedi. ''Hanımım, kadınım'' derdi. Oğulları Yılmaz, annesiyle babasını evin içinde pijama gecelikle hiç görmedi. Birbirlerine hep sevgi aşıladılar. Sosyal hayatları çok zengindi. Hemen her akşam bir davete katılırlardı. Ta ki bir araba kazası geçiren İsmail Hakkı Bey'in yanlış tedavi yüzünden yatağa düştüğü günler başlayana kadar. Oğlu ve yatalak eşiyle babaevine döndü Lütfiye hanım. Kanlıca'daki yalı bir kez daha ağırladı onu, ama İsmail Hakkı Bey'in yaralarını sarmaya yetmedi gücü. Lütfiye Hanım 1944 yılında, 56 yaşında dul kaldı. Artık aile ocağında oğlu ile birlikte yaşamaya alışacaktı. Alıştı da ama 10 yıl sonra meme kanseri teşhisi konularak bir ameliyat geçirdi.

Hayata hep gülerek baktı, olumlu düşünmekten vazgeçmedi. Hiçbir şeye yarım saatten fazla üzülmedi. Kaybettiklerinin acısını kısa sürede unutmaya çalıştı. Sigara ve içkiyi ağzına koymadı. Kahveyi de sevemedi. Mutfağındaki dolapta eliyle yaptığı turşularıyla, reçelleri hiç eksik olmadı. Domates salçasıyla, erişteyi de kendi elleriyle yapardı. Her bahar, yalının bahçesinde açan çiçeklerle o da canlandı. Torunlarının neşesi onun da neşesi oldu.

100 yaşına gelirken Kanlıca'daki yalının bakımı artık zor gelmeye başladı. Eşinin vefatının ardından annesiyle yaşamaya başlayan oğlu Yılmaz ve küçük torunuyla Selamiçeşme'de bir apartman dairesine taşındılar. Sokaklardan gelen gürültüye alışamayınca da Bahariye'de hala yaşamayı sürdürdükleri evlerine geçtiler.

Anne oğul yaşıyorlar

Lütfiye Hanım'ın 108 yıllık yaşamına pek çok kitaba ya da filme konu olacak anılar yer aldı. Atatürk'ün tabutundan aldığı kasımpatıları hala saklıyor. Önce kendi çocuklarını aldı kucağına, sonra torunlarını ve onların da torunlarını...

72 yaşındaki oğlu Yılmaz Bey, annesini bir huzurevine yerleştirmeyi hiç düşünmedi. Yaşlıların huzurevine bırakılmasını yanlış buldu. Yılmaz Bey, annesi Lütfiye Hanım'ın uzun yaşamının sırrının hayatında üzüntüye yer vermemesinden kaynaklandığına inanıyor: ''Annem hayatında hiç üzülmez. En yakını bile vefat etse hiç ah vah etmez. Yarım saat sonra unutur. Hayatı boyunca hep güleryüzlüydü.'' -

Bir günü böyle geçiyor

Sabah çok erken saatte kalkıyor. Beyaz peynir, domates, sütten oluşan kahvaltısını hazırlıyor. Oğlunun kahvaltısını da ihmal etmiyor. Ondan sonra alıyor eline dantelini, örmeye başlıyor. Dergilerden kestiği modelleri çıkartmakta hiç zorlanmıyor. Öğlen hafif bir şeyler yedikten sonra birkaç saat uyuyor. Akşamüstü televizyon seyretmeye başlıyor. Dizileri ve filmleri kaçırmıyor. Yemeklerin malzemesini o hazırlıyor, oğlu ateşe veriyor. Lahmacunu ve bozayı çok seviyor. Evden ayda belki bir kez çıkıyor.

Eşim bana ‘Hanımım’ derdi

''Yalının büyük bahçesinde kardeşlerim çiçeklerin sebzelerin arkasına saklanır sigara içerlerdi. Ben hiç içmedim. Ne sigara içtim ne de içki. Kahve de hiç sevmem. Hiç alışmadım.''

''Eski erkekler başkaydı. Çok kibardılar. Eşim bana hiç 'Lütfiye' demezdi. Bana hep kadınım, hanımım derdi. 'Hanımım bana bir bardak su verir misin' derdi. Kimse onun gibi olamazdı.''

''Artık bir tek oğlum var. Allah ömür versin.''

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!