Güncelleme Tarihi:
KARABAĞLAR köyünde, doğup büyüdüğü evin kapısına vardığımızda, efe İbrahim Budak çarşıdan yeni dönüyordu. Kasketi, ‘İngiliz pantolonu’, körüklü deri çizmesiyle çok özenli, şık... “Yaş geçti ama efeyiz. Çocukluktan beri ‘Çizmeli’ derler bana. Çizmem yılandan, çiyandan, taştan, dikenden korur” diyor.
Yazın yaylaya gittiklerini anlatan Budak, “Şükürler olsun bakanımız var. Bakanın olmazsa yaşlılık zor” diyor. Budak, oğlunun ailesiyle altlı üstlü oturuyor. Kendi evinde yatıp kalkıyor. Sobasını oğlu, torunları yakıyor, gelini aşını pişiriyor. Budak, “Kendi yağımızı kendimiz yoğuruyoruz. Yalnız bakanın olacak... Geliveren, gidiveren olacak. Ben bütün arkadaşlarımı kaybettim” diyor.
ÇOK İÇTİM, ÜZÜLÜYORUM
İbrahim Budak, yaşamını şöyle özetliyor: “Babam Yunan’ı kovarken Eskişehir’de vurulmuş. Babasız büyüdüm. Ama parasız büyümedim. Dedemin hali vakti yerindeydi. Bana hep iyi baktı. Koyun güttüm. Ne Beydağı kaldı ne İzmir... Nereye istediysem gittim. Her yeri gezdim. Ekinler, meyveler, cevizler güzel olursa ferahlanırdım. Sigarayı ağzıma almadım. Alkolüm vardı. Gençlik günlerimden en büyük pişmanlığım alkol. Çok içtim, ona üzülüyorum. Koyun peyniri yedim, yoğurt, tereyağı. Hâlâ da yiyorum hepsini. Bir şikâyetim uykudan. Gece hiç gelmiyor...”
En güzel yaşların 50’den 70’e kadar olduğunu söyleyen Budak, “Eskiden tepeden göründüğüm vakit çamur oynayan çocuklar kaybolurdu. 90 yaşına kadar hiç doktora gitmedim. Ama şimdi devamlı doktora gidiyoruz” diyor.
‘OYNARKEN NAZAR DEĞDİ’
Birkaç yıl önce yüksek tansiyona bağlı geçirdiği felci atlatan Budak, “Bir düğüne gitmiştim, orada zeybek oynadım. Göze mi geldim, bilmem. Döndüm, hasta oldum. Biz Yörük’üz. Özlüyorum zeybek oynamayı. İnsan sanatından vazgeçmez” diyor. Budak bizi kırmayarak, yine nazar değer endişesiyle birkaç zeybek figürü gösteriyor. “Çok yaşamak iyi mi?” sorumuza karşılık Budak, “Duyarım, ‘Al canımı’ diyenler var. Ben öyle demiyorum. ‘Allah daha çok ömür versin’ diyorum. Güzel yaşadım ben. Şimdi yatıyorum, ezan okunduğunda kalkıyorum, namazımı kılıyorum, yiyorum, içiyorum, hap atıyorum, yine yatıyorum. Beden yaşlanıyor ama kalp yaşlanmıyor” diyor.
BİR PANTOLON DAHA DİKTİREYİM DİYORUM. BELLİ Mİ OLUR ÖLMEYİZ BELKİ...
104’lük Efe dedemiz özel dikim pantolonunu da çok seviyor ve “Bunsuz çizme giyilmez. Gidip bir tane daha diktireyim diyorum. Söke’de diken biri varmış, oraya gideceğiz. Belli mi olur ölmeyiz belki” diyor.
Aliye Olca
EKTİM YEDİM
91 yaşındaki Aliye Olca tek başına yaşıyor. Dünyaya getirdiği 5 evladın tümünü, eşini toprağa vermiş. Şimdi torun çocukları destek oluyor. Bize kahve pişirmek için ısrar ediyor. Şeker, kolonya tutuyor. “Gözüm görür, kulağım duyar. Aklım, dimağım yerinde. Kendimi 15 yaşında hissediyorum. Sanki çalışacakmışım gibi. Kalbim genç ama gücüm yok. İyiyken bahçıvanlık ettim, hep ayak üstündeydim. Zevkle, hiç durmadan işlerdim. Sonra pazara götürür, satardım. İki ay öncesine kadar faturalarımı yatırmaya tek başıma giderdim. Şimdi hastayım, gidemiyorum. İştahım da yok” diyor.
‘MUHABBET ARIYORUM’
Zor bir hayatı olmuş. Sadece tarlada, bahçede çok çalışmakla kalmamış. Kendi deyimiyle ‘aklını bozan’ eşi ve kayınbiraderi ile engelli bir çocuğuna da yıllarca bakmış. Toplayamadığı zeytinleri özlüyor şimdi. Aliye Olca, “Ne bulduysam, ektiysem, yetiştirdiysem yedim. Zeytinyağı yeriz, sarımsak, soğan, ıspanak, fasulye, domates ekeriz. Hiç bakkala, markete gitmezdim. 3-4 tavuğum kaldı, yumurtasını yiyorum” diyor. Gezmek istediğini ancak gücünün olmadığını anlatan Olca, “Yanımda oturan yok. Çocuklar okula gidiyor, herkesin işleri var. Bense konuşmak istiyorum, muhabbet istiyorum. Komşulara oturmaya giderdim. Ama bir zamandır ayaklarım taşımıyor, onu da yapamıyorum” diyor.
Aliye Olca, “Dünyaya yeniden gelseniz ne isterdiniz?” sorumuza, “Aynı vazifeleri ederdim” karşılığını veriyor.
Fatma Türkiş
DOKTORA GİTMEDEN 100’ÜNE GELDİ
İki çocuk büyüten Fatma Türkiş 97 yaşında. Kocasıyla birlikte yaptıkları evde yaşıyor. Gelini Hayriye ve torunu Burak’la bizi karşıladı. Biz eve girer girmez gelinine ikramda bulunmasını istedi. Şimdiye kadar hiç doktora gitmemiş. Kulakları az duyuyor ama o gözlerinden şikâyetçi, kendi deyimiyle ‘didişiyor’. Gençlikte çok çalışmışlar. “Burada doğdum, burada büyüdüm. Kocamla rençberlik yaptık. Arpa, buğday, pamuk, susam, darı ektik” diyor. Bir yıl öncesine kadar yalnız yaşamayı başarmış. Ama oğlu ile gelini artık yanlarına almışlar.
Gezmeyi seviyor. Komşularına, akrabalarına götürülmekten hoşlanıyor. Gelini, “Eski günleri hatırladıkça ağlıyor. Ara sıra unutkanlıkları var. Ama ihtiyaçlarını kendi karşılayabiliyor. Biz ne pişirsek onu yiyor. Sebze, lahana, kereviz, pırasa, enginar, ıspanak, bulgur, pilav, kuru fasulye, otları yer. Et aramaz” diyor.
Kayınvalidesinin genellikle neşeli olduğunu anlatan gelini, “Pek bir şeyi kafaya takmaz. Mahalleden de yaşıtı kimse kalmayınca, ‘Ölüm yakın, yaşım ufak mı?’ der oldu” diye anlatıyor.
EŞ KAYBI TRAVMAYA YOL AÇABİLİR
Yaşlılıkta depresyon, şiddetine göre yüzde 10-20 sıklıkta görülüyor. Bu yaş grubunda diyabet sıklığı da benzer oranlarda. İstanbul Tıp Fakültesi tarafından yapılan bir araştırmada, İstanbul’da yaşlılık depresyonu yüzde 16 olarak saptanmıştı. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Duygudurum Bozuklukları ve Geriatrik Psikiyatri Birimi öğretim üyesi Doç. Dr. Sibel Çakır, fizyolojik ve metabolik değişiklikler, eklenen tıbbi hastalıklar, sosyal sorunlar ve kayıplar nedeniyle yaşlılıkta depresyon tedavisinin de güçleştiğini söylüyor. Yaşlılıkta birçok psiko-sosyal sorun ortaya çıkıyor. Emeklilik, çocukların evden uzaklaşması, artan sağlık sorunları, hastalık, sakatlık, bağımsız yaşamanın zorlaşması, eş kaybı, yalnızlık, ekonomik sorunlar ve ölüm kaygısı bunların başlıcaları. Giderek daralan sosyal çevrede eşlerin öneminin arttığını belirten Doç. Dr. Çakır, “Hayat arkadaşı, yoldaşı olmak, birlikte yaşlanmak tam da bu yaşlarda anlamını güçlendirir. Tartışma, çatışma, birbirinin bakımına destek olma yaşamların iç içe geçmesine neden oluyor. Eşin kaybı dayanılması zor bir travma yaratabilir. Eş kaybından sonraki bir yıl bu duruma, yalnızlığa alışmaya çalışma, ekonomik ve manevi kayıp, yas, anksiyete, depresyon ve tüm bu sorunların fiziksel sağlığı bozması sık görülüyor” diyor.
BAŞARILI YAŞLANMANIN SIRLARI
Sağlıklı bir yaşlılık için egzersiz, sağlıklı beslenme, kalsiyum ve D vitamini desteği, aşılanma (grip, zatürre, tetanos, zona aşıları) öneriliyor. Başarılı yaşlanma üzerine etkili faktörlerse şöyle sıralanıyor:
- Genetik özellikler.
- Beynin uyum yeteneği.
- Kalori alımını azaltma.
- Sigara ve madde kullanımını bırakma.
- Yeterli sağlık hizmeti alma.
- Depresyon tedavisi.
- Kültürel özellikler.
- Sosyal stratejiler, sosyal destek aramak ve bulmak.
- Gönüllülük faaliyetleri.
- Yeni bir beceri öğrenmek.
- Gençlere danışmanlık/rehberlik yapmak.
BU KADAR YAŞAYACAĞIMI BİLSEYDİM KENDİME DAHA ÇOK DİKKAT EDERDİM
Ünlü piyanist Eubie Blake 100’üncü yaş gününde “Bu kadar uzun yaşayacağımı bilseydim kendime daha çok dikkat ederdim” demiş. İstanbul Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, Doç. Dr. Gülistan Bahat Öztürk ve birimdeki diğer uzmanlardan derlediğimiz bilgiye göre, yaşlıların sosyal yaşamdan uzak durmaması ve öğrenmeye devam etmesi önemli. Kişinin entelektüel seviyesi yükseldikçe, demansın (bunama) ortaya çıkma yaşı gecikiyor. Sağlıklı yaşlanma için işe yarayan uygulamalar aslında bildik:
- Sağlıklı beslenmek.
- Sigara içmemek.
- Düzenli egzersiz yapmak.
- Alkol tüketmemek.
- Düzenli uyku alışkanlığı.
YARIN: Bozdoğanlı nenelerden hayat dersi