Güncelleme Tarihi:
Hızla büyümekte olan, fakir bir ülkede yaşıyorsunuz ve ilk çocuğunuzu bekliyorsunuz. Orta sınıfa mensupsunuz, geliriniz yükseliyor ve küçük bir aile kurmak istiyorsunuz. Ancak geleneklerin baskısı altındasınız. Belki yaşadığınız toplumda sadece erkek çocukların miras hakkı var ve belki de “kız evlat el olur gider, erkek evlat biz yaşlanınca bize bakar” diye düşünüyorsunuz. Şimdi bir de bebeğinizin kız olduğunu öğrendiğinizi ve erkek çocuk istediğinizi düşünün. Ne yaparsınız?
Bu durumda milyonlarca çift, kız bebeklerini kürtajla aldırıp erkek çocuk için uğraşmayı tercih ediyor. Kürtaj karşıtları, bu durumun toplu katliam olduğunu düşünüyor. Öte yandan başta Çin olmak üzere erkek çocuklarını kızlara tercih eden toplumlarda suç oranları, kadın ticareti, cinsel şiddet ve hatta kadınların intihar oranları günden güne yükseliyor.
İngiliz Economist dergisi dünyadaki kadın nüfusunun doğal olmayan sebeplerle sürekli olarak azalmasını bu haftaki kapağına taşıdı. Dergi bu durumu gendercide (İngilizce’de cinsiyet anlamına gelen gender ve soykırım anlamına gelen genocide kelimelerinin birleşimi yani “cinsiyet soykırımı”) olarak tanımladı.
Hindistanlı ekonomist Amartya Sen, 1990 yılında “cinsiyet soykırımı”nın bilançosunu 100 milyon kişi olarak belirlemişti ancak Economist günümüzde bu rakamın çok daha yüksek olduğunu belirtti.
Özellikle Çin’de ve Hindistan’ın kuzeyinde erkek çocuk nüfusunun kız çocuklara oranla çok yüksek olduğu bilinen bir gerçek. Çin’de 1980’li yıllarda her 100 kız çocuk için 108 erkek çocuk sayılıyordu. 2000’li yıllarda ise kızların erkeklere oranı 100’e 124 oldu. Hatta bazı eyaletlerde bu değer 100’e 130’a kadar çıkabiliyor.
Tayvan ve Singapur gibi Doğu Asya ülkeleri, Balkanların batısındaki eski Komünist ülkeler ve hatta ABD’de yaşayan Japonya ve Çin kökenli ailelerde bile bu dengesiz cinsiyet oranlarıyla karşı karşıya kalındığını belirten Economist, “cinsiyet soykırımı”nın dünyanın farklı yerlerinde, farklı ekonomik seviyelerde, farklı dinlerden, farklı eğitim durumlarına sahip insanları etkileyebileceğini ifade etti.
Tayvan ve Singapur’un, açık, varlıklı ekonomiler olduğunu hatırlatan dergi Çin’de ve Hindistan’da da “cinsiyet soykırımı”nın en çok görüldüğü yerlerin gelir durumunun ve eğitim seviyesinin en yüksek olduğu bölgeler olduğuna dikkat çekti.
Economist, kız bebeklerin bu kadar hızlı ortadan kaldırılmasında etken olan üç nokta sıraladı: Birincisi eskiden beri erkek çocukların daha tercih edilir durumda olması, ikincisi modern toplumlarda yaşayan insanların küçük aile isteği, üçüncüsü de ultrason ve benzeri teknolojilerle bebeklerin cinsiyetinin doğmadan önce belirlenebiliyor olması.
En az dört çocuk yapılan toplumlarda çiftler eninde sonunda erkek çocuğu buldukları için kız bebeklerini kurban vermek zorunda kalmıyorlar. Ama ailelerin bir ya da iki çocuk sahibi oldukları günümüzde erkek çocuk isteyen çiftler kızlarından feragat etmek zorunda kalıyor. Bu durum cinsiyet oranlarındaki dengesizliğin neden özellikle Çin’in en modern kısımlarında yaşandığını açıklıyor.
Öte yandan ilk çocuklar için kız-erkek sayıları daha dengeliyken ikinci ve sonraki çocuklarda ibre bir anda erkeklerin yönüne dönüyor. Aileler ilk çocukları kız olsa çok sorun etmiyor ancak ikinci çocuğun erkek olması için ellerinden geleni yapıyor. Kimi bölgelerde üçüncü çocuklar için erkeklerin kıza oranı 200’ü bulabiliyor.
Dolayısıyla kız bebeklerin tarih öncesinden kalma önyargılar ve modern trendlerin talihsiz kombinasyonuna kurban olduğunun altını çizen Economist, bu eğilimi bugüne kadar tek bir ülkenin değiştirmeyi başarabildiğini belirtti: Güney Kore.
Ülkede kız ve erkek bebeklerin sayısı 1990’lı yıllarda en az Çin’deki kadar dengesizdi. Ancak bugün normalleşme yönünde bir eğilim var. Bu değişiklik politikalarla ve benzeri amaçlarla değil, kültürel değişiklikle mümkün oldu. Kadınların eğitime katılımının artırılması ve ayrımcılık karşıtı davalardan çıkan eşitliği destekleyici kararların çıkmasıyla erkek çocukların kızlara nazaran tercih edilirliği sona erdi.
Ancak dergi bu durumun Güney Kore zengin bir ülkeyken yaşandığını hatırlattı. Eğer Kore’nin gelir seviyesinin dörtte birine sahip Çin ya da onda birine sahip Hindistan zenginleşene kadar beklerse bu pek çok neslin daha bu koşulları yaşaması anlamına gelebilir.
Bu durumun önüne geçmek için ilk olarak Çin’deki tek çocuk politikalarının terk edilmesi gerektiğini savunan dergi, bu durumda nüfusun kontrol edilemez bir biçimde büyümesini önlemek için farklı doğum kontrol yöntemleri kullanılabileceğini hatırlattı.
Dünyanın her yerinde kızların değerinin artırılması gerektiğini hatırlatan Economist, kadınların eğitime katılımın artırılması, kız çocukları aile mirasından mahrum eden yasaların kaldırılması ve kadınların yaşamın her alanında topluma katılımının artırılması yönünde çağrı yaptı.
Çin’in efsanevi lideri Mao Zedong “Göğün yarısı kadınların omzunda yükselir” demişti. Economist gökyüzünün yıkılmasını önlemek için “cinsiyet soykırımı”nın sona erdirilmesini istedi.