Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2001 01:24
Çanakkale'den Bakü'ye, Galiçya'dan Arabistan'a tam on cephede savaşan ve sağ kalan; Fransa'dan Sibirya'ya, Myanmar'a kadar dağılan esir kamplarında yaşamayı başaran bu kişiler memleketlerine döndüklerinde unutuldular; parasız, pulsuz ve madalyasız bir halde, kimi sakat kimi hasta kaderlerine terk edildiler.
1914-1918 arasında dünyanın dört bucağındaki esir kamplarına dağılan 202 bin Türk askeriyle kimse ilgilenmedi. Kimi kıyıma uğradı oralarda, kimi intihar etti, kimi de döndü ve savaşı Milli Mücadele'de yakaladı. Onlar bu toprakların kayıp kuşağıydı. İşte Myanmar'dan Malta'ya, Sibirya'dan Mısır'a kadar yayılan esir kamplarındaki hayatlar... Esir Türkler, 1921'de topluca yurda döndü. Tek tük de olsa dönüşü 1923'e sarkanlar vardı. Doç. Dr. Cemalettin Taşkıran 1. Dünya Savaşı'ndaki Türk esirleri hakkında dünyadaki ilk araştırmayı yaptı. Gürsel Göncü Atlas Dergisi için bu araştırmayı temel alan ama büyük bir dünya savaşının Türkiye'deki kayıp kuşağını anlatan bir yazı kaleme aldı. Aşağıda bu yazından bazı bölümler okuyacaksınız.
Doç. Dr. Cemalettin Taşkıran 1. Dünya Savaşı'ndaki Türk esirlerini araştırırken Türkiye'deki askeri ve diğer arşivlerde, yurtdışında Fransız, Rumen, İngiliz, İsrail ve Kıbrıs arşivlerinde çalıştı, hiç yayımlanmamış belgelere, fotoğraflara ulaştı.
Esir Türkler! Ürpertici, irkiltici bir ibare. Neden peki? Çoğumuzun hiç duymadığı bir durum ve tanım. Halbuki söz konusu olan bir büyük savaştır, cihan savaşı. Ama yıkılan imparatorluğun tozu dumanı altında kalan, can havliyle yeni bir başlangıca yeltenmenin telaşı içinde unutulan, hamaset edebiyatının kaypak ama arsızca yayılan şişinme ve kendinden kaçma kolaylığı sağlayan ortamında başını çıkaramayan, iniltisini duyuramayan askerlerimiz. Evet esir Türkler.
Cemalettin Taşkıran da şaşırmış zaten: ‘‘Askeri tarih seminerleri sırasında araştırmalar yaparken bir belge geldi önüme: Myanmar'daki esir kampı! Şaşırdım. Nereden nereye!’’ İlk kıvılcım böyle olmuş. Arşivlerde çalışmaya başlamış 1998'de. ATASE, Başbakanlık, Kızılay Arşivi...
‘‘Raporları okudukça, mektuplara baktıkça hüngür hüngür ağladım’’ diye anlatıyor Taşkıran, ‘‘hem esarette hem de döndükten sonra sahipsiz kalmışlar.’’ Ama ağlamakla yetinmemiş.
‘‘Araştırdıkça ilgim daha da arttı’’ diyor. Taşkıran Cenevre'deki Kızılhaç arşivlerine girmiş. Burada, tuvaletlerden yastıklara kadar bütün ayrıntıları içeren binlerce sayfa tutan kapsamlı raporları taramış. Nerelere, hangi yollarla, nasıl götürülmüşler? Götürülüş hikáyeleri, kamp hayatı, mektuplar, şehit olanlar ve dönüş hikáyeleri...
1914-18 arasında 10 ayrı cephede savaşan Türk ordusu 202 bin esir verdi. Esir Türklerin 150 bini dönmüş. Şehit ve kayıpların sayısı ise 50 bini aşıyor: ‘‘En kötü durumdakiler Rusya'daki esirlerdi. Açlık ve soğuğa neredeyse her zaman kötü davranış da eşlik ediyordu.’’
En fazla Türk esiri 135 binle İngilizlerin elindeydi. Bu esirlerin durumu genelde daha iyiydi. Dayak vardı bu kamplarda da, güneş altında acımasızca çalıştırma da. Ama öldüresiye eziyet etme, öldürme, yaşanamaz iklim koşullarına terk etme gibi uygulamalar çok nadirdi.
Esir kamplarında erlerle subayların mekánları daima ayrıydı. Ama çok da katı bir kural değildi bu, geçiş serbestisi vardı. Bir ilginç nokta Mısır'da Ras el Tin Kampı'ndaki sivil esirlerdi. Bu kamptaki esirlerin çoğu 1917'de hacca giden Türk sivillerdi. O sırada Mekke Şerifi Hüseyin ayaklanmış, bu insanları tutuklayıp İngilizlere teslim etmişti. Yine İngiliz kontrolündeki Mısır'da, Maadi Kampı'nda Sina'dan ve Çanakkale'den gelen 6 bine yakın esir vardı. Bunların arasında Abdülmuhsin isimli 8 yaşında bir Türk çocuğu da bulunuyordu babasıyla beraber. Bunların dışında Fransızlarda iki bin, Romanya'da 605, İtalya'da ise 100 Türk esiri vardı.
Taşkıran'a göre, esir Türkler genel olarak mertçe davrandı esaretleri boyunca. Memleketlerine yazdıkları mektupların hemen hepsinde vatan hasreti dile getirildi. Hastalıklarla, kötü muamelelerle ve esir düşmenin yol açtığı psikolojik sorunlarla da boğuşuyordu askerler. Yaşamanın zor geldiği durumlar da vardı tabii. İntiharlar bunun kanıtı. Myanmar'da Thatmyo Kampı'nın hastane defterinde bulunan bir Türk doktorun mütalaası bu durumu gösteriyor. Kendisi de esir olan yarbay doktor, intihar girişiminden kurtulan askerlere sormuş: ‘‘Niçin?’’ Aldığı cevap şu: ‘‘Ne yapayım! Sabahtan akşama bu tel örgüyü görmekten bıktım.’’
Türk esirleri arasında okuma yazma bilenler çok azdı ve bilenler de rütbelilerdi. Onun için, kamplardan gelen mektupların çoğu aynı el yazısıydı; eratın mektuplarını zabitler yazıyordu çünkü. Yine de esirler arasında okuma yazma öğrenenler vardı. Erlere okuma yazma dersleri veriliyordu. Hatta öğrenme azmini kamçılayıp İngilizce, Rusça, Arapça öğrenenler de bulunuyordu.
Esir Türkler, İngilizler ve Fransızlarla yapılan anlaşmalar uyarınca 1921'de topluca yurda döndü. Yine de, dönüşü 1923'e sarkanlar vardı. Bu, normal karşılanması gereken bir aksama aslında. Zira esirlerin devleti (Osmanlı) yıkılmıştı, vatan işgal altındaydı ve kimsenin bu esirlerin durumunu takip edecek hali, vakti, gücü yoktu.
Dönüş noktası İstanbul Limanı'ydı. Dönüşte, o zamanın genelkurmayı tarafından esirlerin ifadeleri alındı. Nasıl, nerede, ne zaman esir düşmüşlerdi? Neler yaşamışlardı? Erlerin ifadeleri şu anda Genelkurmay Arşivleri'nde bulunuyor. Peki gelenlere ne oldu? Cemalettin Taşkıran cevaplıyor: ‘‘Eli silah tutanlar Milli Mücadele'ye katıldı. Tekrar savaşa gittiler. Üstelik, içlerinde bu sefer de Yunanlılara esir düşenler oldu.’’
Doçent Taşkıran'ın Esir Türkler araştırması İş Bankası Yayınları'ndan çıkacak.
RAKI VE TAVUK
İçki düşkünleri içkilerini kendileri imal ediyorlardı. Her tür rakı yapıyorlardı. Mesela Myanmar'daki esirler burada bol bulunan muzdan da rakı yapmayı becermişti. Kızılhaç raporlarında ‘‘Küçük endüstri’’ diye zikredilen tavukçuluk da bu kamplarda yapıldı. İngilizler'den tavuk yetiştirme izni alan Türk erler kısa sürede bu işi büyüttüler.
Doçent Cemalettin Taşkıran
Tam liste Kızılay'da
Bu çalışmayı yaparken sizi en çok etkileyen olay hangisiydi?
- Dört yıl boyunca Rusya'da esir kalan askerlerimiz 1919'da serbest bırakılıyor. Rus hükümeti, bu esirleri Japon hükümetinin desteğiyle İstanbul'a gönderiyor. Gemi İstanbul'a doğru yol alırken ikmal için İzmir Limanı'na yanaşır. Gemide Türk esirleri bulunduğunu tespit eden Yunanlılar askerlerimizi almak istiyor. Japon Kaptan Yarbay Çomora ‘‘Ben esirleri Türk hükümetine teslim etme emri aldım. Bunun dışında hiç kimseye teslim etmem’’ diyor. Esirler ve Japon personel aylarca gemide kalıyorlar. Yani yeni bir esaretle karşılaşıyorlar. Kızılhaç'ın çabalarıyla gemi İtalya'daki Azinora denilen ıssız bir adaya götürülüyor ve 1922'de dönebiliyorlar.
Çalışırken zorluklarla karşılaştınız mı?
-Bizim arşivlerimizden fotokopi bile almak oldukça zordur ama Romanya, Cenevre, Londra gibi yerlerdeki insanlar bütün imkanlarını bize açtılar.
Esirlerimize kim yardım ediyor?
-Kızılay. Arşivlerde gönderilen paketleri, malzeme listelerini gördüğümde bunu anladım. Kızılay, savaş yıllarında en iyi çalışan kurumlarımızdan biriymiş. Kızılhaç'ın da çok büyük yardımları olduğunu tespit ettim. Kızılhaç, tüm şikayetleri değerlendiriyor, esir kamplarına müfettişler göndererek denetim yapıyor, koşulların iyileştirilmesi için mücadele veriyor. İlaç ve gıda desteği veriyor.
Esirlerimiz hakkında tam teşekküllü bir liste mevcut mu?
-Çok enteresan, listenin tamamı Kızılay arşivlerinde mevcut. Kaç kişi nerede esir düşmüş, isimleri doğum tarihleri vs. Herşeyi Kızılay'dan çıkardık.
EŞİ GÖRÜLMEMİŞ KAYIPLAR
Bugün seferberlik türkülerinde kalan bu insanlar, dünyanın ateşe düştüğü bir dönemde yaşamıştı. Verdikleri kayıplar korkunçtu. Silah altına alınan 2 milyon 900 bin kişiden 250 bini muharebelerde, 450 bini hastalık nedeniyle ölmüştü. 60 binden fazla asker kaybolmuştu (yüzde yüze yakını, mezarı belli olmayan şehitler). Türk ordusundaki bu yüzde 27'lik ölüm oranı, 1. Dünya Savaşı'nda hiçbir ülkenin ordusunda yaşanmamıştır.
İNGİLİZLER'İN ELİNDEKİLER
Hindistan'dan Malta'ya kadar 7 ülkedeki 20'den fazla esir kampına dağıtılmıştı İngilizlerin elindeki Türk askerleri. Esirler önce Bağdat ve Basra esir kamplarına götürüldü. Bu kamplar geçici ikmal kamplarıydı. Bağdat'takiler Kıbrıs ve Malta gibi batıdaki kamplara, Basra'dakiler ise Hindistan ve Myanmar'a gönderildi. Basra'dan gemilerle Hindistan'a gönderilen esirler Birmanya sınırına kadar trenle yol aldı.