Gülden AYDIN
Oluşturulma Tarihi: Kasım 14, 2010 00:00
Musa Anter cinayetinin birinci tanığı ve Kürt sol hareketinin en önemli isimlerinden Orhan Miroğlu (57), oğlu Zerdeşt’le birlikte geçtiğimiz günlerde TRT Şeş’in bir resepsiyonundaydı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç ve diğer AK Partili milletvekilleri de yanlarında... Arınç, Zerdeşt’in terini siliyor, su içiriyordu. Bu samimi görüntüler, bir süredir PKK’nın ‘düşman’ ilan ettiği, Öcalan’ın ‘esef ettiği’ Miroğlu’nun, ‘2011 seçimlerinde AKP’den milletvekili adayı sonra bakan olacak’ iddialarını güçlendirdi.
Röportaj için Ankara’daki evine gittiğimizde, sokak kapısında sivil polisler bekliyordu. Miroğlu’yla, Musa Anter cinayetindeki son polis ifadesini, Anter’i o gece arabuluculuk yapması için ikna eden PKK’nın kafa adamını, PKK ve Kürt meselesini konuştuk
AYNI SALDIRIDAN ÖLDÜ SANILIP KURTULDU
Geçmişte HADEP, DEHAP ve DTP genel başkan yardımcılığı da yapan Orhan Miroğlu (57), Midyatlı bir Kürt. Türk Dili Edebiyatı öğretmeni. 12 Eylül sonrası Diyarbakır Ticaret Lisesi’nde öğretmenlik yaparken Kemal Burkay’ın lideri olduğu TKSP’ye (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi) üyelikten tutuklandı. 1982 Mart’ında girdiği meşhur Diyarbakır Cezaevi’nde altı buçuk yıl kaldı. Cezaevinin İç Emniyet Komutanı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran’ın yönettiği insanlık dışı sistemli işkenceden Miroğlu da payına düşeni aldı. Barış yanlısı saygın Kürt aydını, tarihçi, yazar ve şair Musa Anter’in (74) annesiyle Miroğlu’nun babaannesi akrabaydı. 1992 Eylül’ünde Belediye Kültür Festivali nedeniyle Diyarbakır’da buluştular. 20 Eylül gecesi, kendilerine kurulan tuzaktan habersiz, PKK itirafçısı Dıjvar kod adlı Hamit Yıldırım’la birlikte taksiye bindiler. Şehrin kenar mahallesindeki bir sokakta indiler ve Dıjvar’ın kurşunlarına hedef oldular. Musa Anter olay yerinde öldü. Miroğlu beş kurşunla yaralandı, öldü diye bırakıldı. Üç ay Hacettepe Hastanesi’nde felçli olarak yattı. Aylarca yürüyemedi. O günden sonra Diyarbakır’a dönmedi, Ankara’ya yerleşti. Miroğlu, 2004’te ilk kitabı ‘Dıjwar’da faili meçhul cinayetleri ve Diyarbakır Cezaevi’ni anlattı. Everest Yayınları’ndan yeniden basılan bu kitaba, Musa Anter cinayetinde yer alan PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’la yaptığı görüşmeyi de ekledi. Diğer kitapları ‘Çapraz Ateşte İki Halk: Kürtler ve Türkler’, ‘Hevsel Bahçesinde Bir Dut Ağacı’, ‘Barışa Dair Bir Hikayemiz Olsun’, ’Her Şey Bitti Anaya Söyleyin’, ‘Ona Zarfsız Kuşlar Gönderin’, ‘Ölümden Kalıma’ ve ‘Affet Bizi Marin’.
BAŞBAKAN KONUŞUNCA ÖLÜM TEHDİDİ ALDIM
PKK’nın hiç hoşlanmadığı şey, Ergenekon’la ilişkilerinin konuşulmasıdır. Bu ilişkilerle ilgili yedi yazı yazdım. PKK’nın internet sitelerinden çok sert, ağır cevaplar geldi. Bir dönem PKK içinde Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek tarafından ideolojik çalışmalar yapıldığını söyledim. Ne hainliğim ne de işbirlikçiliğim kaldı. Özel savaş aygıtı olduğumu söylediler. Bunların tek sebebi, şiddete karşı tutumumdur. Dayımın üç oğlu ile Baro Başkanı dostum, Batman Memnuniye’de PKK’nın döşediği mayınlarla öldü. Ben bu katliamı gerektiği gibi ele alan vicdani bir yazı yazdım. Bu tabii ki PKK’nın hiç hoşuna gitmedi. Bir diğer neden de Türkiye demokrasisi, Kürtlerin geleceği ve bu savaşın bitmesine dair bir ihtimalin ortaya çıkması için referandumda ‘Evet’ diyeceğimi söyledim. PKK’nın kendi iç infazlarıyla yüzleşmesini gerektiğini yazdım. “Elinde silah olan bir örgütle kimse demokratik özerkliği pazarlık etmez” dedim. Bütün bu konularda yazmam, PKK’yı hiç memnun etmedi. Beni ideolojik bariyer olarak görüyorlar. Benim konumum ve tutumum çok farklı. PKK’yı anladığını iddia eden bir aydınım. Ama PKK’nın bu haliyle yola devam edemeyeceğine de inanıyorum. Bu farklı bakış, bana yönelik büyük saldırılara yol açıyor. Öcalan, avukatlarıyla yolladığı notlarda benim için “Esefle karşılıyorum” dedi, kendisini anlayamamakla suçladı. Ben anlayamadıysam, herhalde Türkiye’de anlayan kimse yok demektir. Başbakan, 3 Eylül’de Diyarbakır’daki miting konuşmasında, “Musa Anter’in acısını, Orhan Miroğlu’nun yarasını unutmadık” dedi. O gece yarısı ölüm tehdidi aldım. Fonda can çekişen birinin inleme efekti vardı. Şahıs, “Kendine dikkat et, her an ölebilirsin” diyordu. Ama PKK tarafından açık bir ölüm tehdidi almış değilim. Beni düşman ilan ettiler. Kürt aydınlarına karşı PKK’nın başından beri tutumu bu. Kişilik katli yapıyor, suç işliyorlar. Benim Kürt toplumuyla derin, köklü bağlarım var. Yapmak istedikleri, bu bağları zayıflatmak. PKK’nın normalleşmesi, transformasyonu gerekiyor. Bu sağlanmadığı sürece KCK davalarından da silahlı mücadeleden de kurtulamayız. Belli ki bu hareket tek başına dönüşmeyi, değişmeyi beceremiyor. Türk siyasi sisteminin ve aydınlarının PKK’ya yardımcı olması gerek.
BDP VE KÜRT AYDINLARI SUSUYOR
BDP’li arkadaşlarımın arasında “Orhan’a neden bunu yapıyorsunuz” diyen hiç olmadı. Geçenlerde Gülten Kışanak’a, İsmail Beşikçi ve benimle ilgili bir soru soruldu. “Orhan Miroğlu ‘Evet’, derse, birileri de eleştirir” dedi. Oysa bana yapılanlar, eleştiriyle bağdaşmıyor. Kürt aydınlarından da PKK’nın bu tavrına bir tepki görmedim.
ANTER CİNAYETİNDEKİ PKK’NIN KAFA ADAMI KİM
Musa Ağabey’in katili Hamit Yıldırım. Ama daha önceden temas kurup “Biz samimi itirafçı grubuz, PKK’yla barışmak istiyoruz” diyen yani yemleme yöntemiyle ikna eden biri daha var. Mehmet Eymür, Yeşil’in MİT’teki ifadesinin bir bölümünü kendi internet sitesinde deşifre etmişti. Yeşil ifadesinde “Anter cinayetini ben planladım ve bunun için de PKK’nın kafa adamlarından birini kullandım” diyordu. PKK’nın kafa adamı, PKK’da etkili bir adam. Stockholm’de biraraya geldiğim Abdülkadir Aygan’a (PKK itirafçısı ve sonrasında JİTEM çalışanı) bunun 1994’te Almanya’da öldürülen Hogır yani Cemil Işık olup olmadığını sordum. Aygan, “Hogır değil”, dedi. Musa Amca’yı o gece gitmesi için ikna eden başka biri var: O kafa adam. Musa Anter cinayeti, PKK’ya nasıl rapor edilmiş, mutlaka MİT’in kendi arşivinde vardır. Eymür’e bir televizyon programında, ifadenin bütününü, PKK’nın kafa adamının kim olduğunu sordum, “Hatırlamıyorum” dedi. Aygan, kafa adamın hâlâ PKK’da olduğunu söyledi. Böyle bir adam yaşıyor mu ya da PKK içinde görevde mi, Kandil’de mi, PKK bu iddiayı kabul eder mi, bilmiyorum. Bu konuda PKK’dan özel muamele göreceğimi hiç sanmıyorum. Elimde dilekçeyle PKK’ya gidip, “Hani bu sizin adamınız” mı diyeyim? Öcalan’ın önerdiği gibi Meclis’te bir Hakikat Komisyonu kurulmalı. PKK’nın kendi içinde kuracağı komisyon 20-25 yıldır PKK’da yer alanlarla olmaz, bağımsızlardan oluşmalı. Tarafsız, Türk, yabancılardan oluşan ortak komisyon kurulmalı.
TANIKLIKLARIM İŞE YARASIN
Kimse bilmiyor, 2009 yazında Emniyet’e tanık ifadesi verdim. İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesinden Ankara’ya gönderilen bir komisere tanık ifadesi verdim, tüm bildiklerimi anlattım. “Cinayetle ilgili şöyle bir mesafe kat ettik” gibi bana bir dönüş olmadı. İfademi alan komiserle geçen gün görüştük. Ellerindeki bilgileri Diyarbakır Savcılığı’na gönderdiklerini söyledi. Diyarbakır’a gidip savcıya ifade verdikten sonra İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüşme talep edeceğim. Sadece Musa Ağabey cinayetiyle ilgili değil, faili meçhullerle ilgili neler yapılabilir, hükümetle ve başka kurumlarla görüşmek istiyorum. Zengin tanıklıklarım var; işe yarasın isterim.
O İTİRAFÇILARDAN BİRİ ŞİMDİ EMNİYET’TE
Musa Ağabey’in katledilmesinde rol oynayan isimlerden birçoğu öldü, diğerleri kim bilir hangi görevde, rütbede, nerede? O cinayet gecesinde adı geçenlerden Savaş Gevrekçi, Diyarbakır JİTEM tim sorumlusu. Belki de rütbesi yükselmiş, orduda görevine devam ediyor. Belki de yaşamıyor. Normal ölüm de olabilir, olmayabilir de. Yeşil, yok! Otele gelip bizi aldıktan sonra bize ateş eden Dıjvar kod adlı katil Hamit Yıldırım’ın muhtemelen ismi değişmiştir. Ali Ozansoy, cinayet gecesi JİTEM telsizinin başında olan itirafçı. Ankara Emniyeti’ne alınmış, hâlâ orada görev yapıyor. Geçenlerde JİTEM davası için Diyarbakır’a gitti ifade vermeye. Abdülkadir Aygan bana, Hanefi Avcı’nın Maraşlı hemşerisi olan Ozansoy’u koruduğunu, Emniyet’e onun aldığını söyledi.
MİLLETVEKİLİ OLACAĞIM SÖYLENTİSİNİ DUYDUM
2011 seçimlerinde AK Parti’den milletvekili olacağıma ilişkin söylentileri ben de duyuyorum. DTP davasından beş yıl siyasi yasaklıyım. 2014’te bitecek. Hayatıma politikayla değil, yazarak devam etmek istiyorum. 2007’de Taraf gazetesinde yazmaya başladım. Beni mutsuz edecek tek şey, yazıyla arama herhangi bir konunun girmesi. Oğlum Zerdeşt, eşim Canan, kızım Hiva ve dostlarım bana yetiyor.
YAZI DİLİM TÜRKÇE BAŞKA DİLDE YAZAMAM
Kürt aydınlarının büyük bölümü roman ya da siyasal metinleri Kürtçe yazmak istiyor. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Ama Kürtçeyi başlangıcından beri konuşmayan, edebiyatını yapmayan bizim gibi 50’li yaşları geçenlerin bu şansı elde edebileceklerine dair umudum yok. Pırıl pırıl yeni bir kuşak gelişiyor. Geçmişe dair bir merakla yetişiyor gençler. Tanzimat’tan başlayarak Türkiye’de son 150 yıllık modernleşme tarihini bilmeden nasıl ki siyaset yapılamazsa, Dersim’i, Diyarbakır Cezaevi’ni bilmeden de ne Kürt siyaseti ne Kürt edebiyatı yapılabilir. Benim için bundan sonra Kürtçe yazmak, Fransızca yazmak gibi. Çünkü bütün yazdıklarımda düşüncemi belirleyen Türkçe oldu. Benim yazıya merakımı Türkçe giderdi. Dolayısıyla Türkçe benim yazı dilim. Bu yazı dilinden farklı dile geçmek ki bu anadilim Kürtçe bile olsa, çok zor.