Güncelleme Tarihi:
Salt Galata’da açılan ‘1+8’ sergisinde Cynthia Madansky ve Angelika Brudniak’ın aynı adlı belgeselinden bir enstalasyon hazırlandı. Sergi alanındaki sekiz ekranda Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Irak, İran, Nahçıvan, Suriye ve Yunanistan gibi kapı komşularımızın sınır bölgelerindeki hayatları inceleniyor. Diğer bir deyişle genellikle kriz ve felaket zamanlarında ekranlara getirilen kişi ve toplulukların hikâyelerine çok sesli bir şekilde yer veriliyor.
Serginin içeriğinden bahsetmeden önce belki de bu belgeseli, enstalasyonu hazırlayanların kim olduğunu bilmekte fayda var.
Sanatçı Cynthia Madansky, İstanbul-New York arasında yaşıyor. Film ve video yapıyor, desen çalışıyor. Filmleri uluslararası film festivalleri ve sanat müzelerinde gösteriliyor. Art Matters, New York State Council on the Arts, New York Foundation for the Arts ve Jerome Foundation gibi kurumlardan birçok burs ve ödüle layık görüldü.
Sanatçı Angelika Brudniak ise Viyana-İstanbul arasında mekik dokuyor. Filmleri Avrupa, Ortadoğu ve ABD’de gösterildi. Çalışmaları Avusturya Federal Eğitim, Kültür ve Sanat Bakanlığı (BMUKK), Viyana Belediyesi ve Land Salzburg tarafından destekleniyor.
‘BEN’İN YANSIMASI ‘ÖTEKİ’NE AÇILAN PENCERE
İkili, Salt Galata’da izleyebileceğiniz belgeseli, iki yıllık bir araştırmayla hazırladı. Çalışma, deyim yerindeyse bölünmüş coğrafyalardaki gündelik hayatla ilgili kritik ve çarpıcı meseleler üzerine bir tartışma alanı yaratıyor. Sınırın her iki tarafına da bakılması çift yönlü bir perspektif sağlarken her bir ekran ‘ben’in birer yansıması ve ‘öteki’ne açılan birer pencereye dönüşüyor.
Bu yansımaların en önemli nedenlerinden biri herkesin bildiği gibi Türkiye’nin jeopolitik konumu ve önemi. Ama bu konum ne yazık ki bir o kadar da karmaşık. Belgesel de işte tam bu noktada kimlik, aidiyet ve ulus kavramlarını sorguluyor. İzleyicinin dikkati, bir seferde sadece bir sınırın sunulduğu ve bu esnada diğer ekranlarda komşu sınırlardan sessiz görüntülerin aktarıldığı bir koreografiyle yön değiştiriyor. Bunun tekniğini bakın sanatçılar nasıl anlatıyor: “Çoklu ekran projeksiyonuyla eşzamanlılık ve birbirine bağlılık deneyimlenebiliyor. Bu proje için özel olarak hazırlanmış algoritmik bir bilgisayar programı sayesinde, bir projeksiyon aynı şekilde ikinci kez gösterilmiyor. Böylece videoların koreografisi dinamik olarak yaratılarak benzersiz bir izleyici deneyimi sağlanıyor.”
Bizi şaşırtan çok şey oldu
Türkiye’yle aranızdaki bağ nedir?
- Burası büyüleyici bir ülke. Bu projeden önce de pek çok kez Türkiye’ye gelmiştik. Benim (Angelika Brudniak) Türkiye’yle ilişkim, 1906’da Beyoğlu’nda doğan büyük anneme dayanıyor. Babası burada çalışıyormuş, sekiz yaşına kadar kalmış. Cynthia Madansky ise ilk kez 1980’de ailesiyle tatil için gelmiş.
Neden böyle bir proje yaptınız?
- Çünkü Türkiye’de yaşananlar dışarıdan çok farklı görünüyor. Gerçekleri göstermek istedik. Turistler daha çok İstanbul, Bodrum, Antalya’ya gidiyor. “Onlar sadece turist” diyebilirsiniz belki ama İstanbul’daki pek çok arkadaşımızın da, eğer memleketleri doğuda değilse, Ankara’dan öteye gitmediklerini duymak bizi çok şaşırttı. Ve tabii bu da projeyi doğurdu. Türklerin de izlerken yeni fikirler elde edebileceği bir sergi hazırlamak istedik. Az görülen yerleri, sesi az duyulan kişileri gösterdik.
Filmi çekmeden önce Türkiye ve komşuları hakkındaki fikriniz nasıldı? Sonrasında nasıl değişti?
- Haberleri okuyan, izleyen herkes kadar biliyorduk biz de durumu. Mesela Nahçıvan hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Filmden sonraysa, kulaktan dolma bildiğimiz fikirler birer gerçeğe, deneyime dönüştü. Türkiye’de çok kullanılan bir lafı da burada daha çok benimsemiş olduk: ‘Hepimiz insanız!’
Çekimler sırasında yaşadığınız zorluklar oldu mu?
- Hassas bir projeydi. 16 noktada yaklaşık üçer hafta kalarak çekim yaptık. Her ne kadar daha önceden film çekmiş olsak da, bazı yerlerde lokal otoritelerin bizim orada bulunmamızdan hoşnut olmadığını hissettik. Türkiye’de özellikle Meriç Nehri ve Silopi’de sıkıntı yaşadık. Ama en zorlandığımız nokta Nahçıvan’daydı. Günün 24 saatini devlet temsilcileriyle geçirmemiz gerekti. En kötüsüyse İran’daydı. Hükümet, çekim için ülkeye girişime izin vermedi.
Sizi en çok şaşırtan ne oldu?
- Türkiye’nin sekiz sınırında dolaşmak tamamen sürprizlerle doluydu. Nahçıvan’da bilgelikle hazırlanmış insan hakları şaşırtıcıydı. Batı medyası bununla ilgili hiçbir habere yer vermiyor mesela. Türkiye’nin doğusunda ne kadar çok dil konuşulduğu bizi çok şaşırttı. İnsanlar ortalama üç dil birden konuşuyor. Ama yine de çoğu işsiz. Kültürleri çok zengin olsa da barbarlar olarak tanınmaları enteresan. Ermenistan’da konuştuğumuz kişilerin hiçbirinin Türkler hakkında kötü konuşmaması da bizi çok şaşırttı. Nusaybin’de kadın başkan oluşu ve kadın hakları üzerine yoğun çalışması da ilginç gelen konulardan biriydi.