Geniş bir an

Aman da geyiğe gel! Siz okuduğunuzda kokusu çıkmış olacaktır herhálde; naçiz muharrirenizin bu satırları kaleme aldığı sırada, AB Aralık zirvesi taze başlamış bulunuyor.

AB üyesi ülkelerin devlet, hükümet ve dışişleri bakanları, Brüksel’de iki gün boyunca, Türkiye’nin ahvalini tartışacak.

14 Aralık tarihli Hürriyet’in birinci sayfasında TBMM’nin yaptığı oturumun özeti yer alıyor. Mevcut durumda, Meclis’te AKP ile CHP arasında dönen "muhabbete" buyurun:

SSK ölüm aylıklarına ilişkin yasa teklifinin görüşmeleri sırasında Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur, CHP’lilerin AKP’ye yönelik "Halkın içine çıkamıyorsunuz" eleştirisine yanıt verirken; "Biz halkın içerisindeyiz. CHP’nin Sayın Genel Başkanı, yeni bir genel merkez yapıldı, sadece grup toplantısı için geliyor Meclis’e, oval ofisinden çıkmıyor hiç" demiş.

Bunun üzerine CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu; "Ne ilgisi var oval ofisle? Oval sensin! Ayıp! Asabını bozma milletin akşamüstü. Ne bu yahu? Ne ovali movali ya, ne ovali?" diye yanıt vermiş.

Geyik şu minvalde seyrediyor:

Biri birine "Sayın Baykal (Bu zatlar birbirlerine hakaret ederken, ’Sayın’ hitabını da hiç eksik etmez biliyorsunuz.) oval ofisinden çıkmıyor hiç!" diyor.

Öteki öbürüne; "Bir gel de oval ofisi gezdireyim sana" diye cevap veriyor.

CHP İzmir Milletvekili Enver Öktem, "Tarihe tecavüzcü hükümet olarak geçeceksiniz" diyor.

Filan feşmekan...

Bu arada geçen haftanın harlı gündem maddesi olarak bir de deve güreşi muhabbetimiz var biliyorsunuz. Türk Hava Yolları’nın kiralık RJ-100 tipi uçaklarının İngiltere’ye geri gönderilmesinin ardından apronda kurban olarak deve kesiliyor. (Her zamanki gibi özrü kabahatinden büyük bir mesele olarak, huzura bir de "Yok, biz onu koyun sanmıştık" şeklinde laflar da döneniyor. Havalimanında deve kanı aksın, mezbahada uçarız artık...)

KIYMAYIN THY’ME

Bunun üzerine, deve niyetine, Uçak Bakım Başkanı (Ne titrler var şu hayatta!) Şükrü Can (tabii ki geçici olarak) görevden alınmak suretiyle kurban ediliyor.

Ulaştırma Bakanı lütfetmiş: Hadiseyi "densizlik" olarak nitelemiş. Efen’im, tabii ki hadise, her zaman olduğu gibi ve üzre, münferitmiş. Böyle bir densizliği Türk Hava Yolları gibi prestijli bir kurumun tümüne mal etmek haksızlık addedilebilirmiş.

Bu arada kaçırmışlarınız olabilir; Erman Toroğlu bir maçtan bahsederken, fahişeler, fahişeler diye ünleyip duruyor. Kendilerini izanıyla baş başa bırakıyoruz. Kabzımal ya, spordan da hıyardan anladıkları kadar anlıyorlar. Hıyardan anlamak mühim iştir. Biz bilmeyiz tabii "fahişe" başımızla, álemin bil-er-kişisi kendileridir.

Size de zaman zaman, ortalıkta sizden başka herkesin vakıf olduğu bir "şaka" dönüyormuş gibi görünürken, "Ben bu filmi görmüştüm" hissiyatı geliyor mu?

Bu tartışmaların yaşandığı sırada, kalp pompası takılan, mekanik kalpli, Kanadalı, 65 yaşındaki bir adamın haberini okuduk. Adam yaşıyor ama nabız alınamıyor.

Böyle bir hayatta yaşıyoruz artık; düşününüz...

Baktığınızda, sevimsiz ötesi bir tablo elbet. Ben yine de umutluyum; gerizekálı olsam gerek...

Geniş zamanlı düşünmeyi tercih ederek...

10 BİN YAŞINDAKİ KADIN

Hevesliyim valla. İyi şeyler olacak, sanki geçmişten gelir bir bilgiyle umut ediyorum. Háli hazırda Latife Tekin’in Muinar’ını okuyorum.

Kitap, duyanlar duymayanlara anlatsın, binbir türlü ismi olan 10 bin yaşında bir kadının hikáyesini anlatıyor.

Ve arka kapağında şu yazıyor: "Dünyanın ne gücüne gidiyor biliyor musun Elime? Senin ırmaklarının dağlarının yeri yanlış istiyor bu insanlar bana, kesiyoruz ormanlarını, doldurup düzlüyoruz kıyılarını, kıyıyoruz tepelerinin burnunu... İşi doğrusuna getiriyoruz biz, beğenmiyoruz aldığın biçimi, acele soğumuşa benziyorsun, güzel olmamış kabuğun... Uçaklarına pist yapacak yer bulamadılar, havalimanıymış!.. Ölsünler, mil çekiliyor mu gözlerine, su kuşları karşılayacak onları, gagaları demir ateşi, ince dağlama geçecekler üstlerinden, sazlıkların yeri doğru muymuş, anlarlar o zaman... İçdeniz faşistleri!"

Gönlümüzü ferah tutmaya çalışıyoruz işte...

Ve işte, yine, sıkı çalışıyoruz.

Ferahlıkla çalışmak; çalışmak ve ferahlamak...

Çelişir gibi görünür ama işinden zevk alan insan için şıpınişidir.

An: Geniş zamanlı...

İnsan, geniş zamanlı düşündüğünde, bir yudumluk hayatında bir ummanlık bir ömür de yaşayabiliyor.

BEATLES YAŞIYOR

Tüm bu hadiseler vuku bulurken, Banu Güven’in, NTV kanalındaki 24+ programında bir klip yayınlandı.

İster inan, ister inanma ey kari: Beatles yaşıyor!

Beatles’ın prodüktörü George Martin’in oğlu Giles Martin’le, grubun özgün stüdyo kayıtlarını kullanarak oluşturduğu Love isimli bir albüm çıkmak üzere diyecektim; çıktı bile...

Beatles klasiklerinin özgün kayıtlar kullanılarak bazı şarkılarında da altyapıları birleştirilerek, yeniden düzenlenmesiyle ortaya çıkan şarkıya çekilmiş bir klip de var. Ki insana ışık hızıyla kozmosa otoban döşüyor.

Düşünebiliyor musunuz: Yeni bir Beatles albümü yayınlanıyor.

Hadise yine Pink Floyd’un Dark Side of the Moon’unun kaydının yapılmış olduğu Londra’daki Abbey Road stüdyolarında vuku buluyor. Ve karmaya buyurun:

Cambazlıksa cambazlık, cambazlıksa cambazlık: 26 parçalık albüm, Cirque du Soleil’in gösterisiyle ve Beatles şarkılarından biriyle aynı adı taşıyor: Love.

Huzurunuzdan ayrılırken, şu deli gönül, bir arkadaşı tarafından vaktiyle gönderilmiş, bir Birhan Keskin şiiriyle veda etmek istiyor:

"Dünyanın bir yerinde, burada, / bir göl öylece duruyor. / Mavi eflatun bir sabah / Dünyanın bir yerinde / Kendini yavaş yavaş kuruyor. / Bir kadın, benden biraz küçük, / Ilık ılık, bana dünyayı, / Sabahın hayretini anlatıyor: / (Bir su şiirinde ben, gürül gürül akan aşağı illermişim eskiden) / Bir kadın, benden biraz küçük, / Sıçrayan su olsun mesela adı / Üstümdeki sessiz örtüye yağıyor. / Burada, dünyanın bir yerinde, / bir göl, öylece duruyor, / Arkada dağlar var, onlar / daha da dağ daha da dağ diye / benim eflatunuma vuruyor. / (...) / Bir şaman, burada, bir şaman davuluna / Sabah olana dek kayanın kederiyle vuruyor."

Yüksek müsaadenizle eve gidip uyuyayım diyorum artık. Yarın (Yani sizin okuduğunuz tarihe göre iki gün evvel) AB meselesi yine bir tartışma masasına yatırılacak ki yine bildiğiniz üzre, tartışma masası dediğiniz bir nev’i ameliyat masasıdır.

Memleket dünyayla, dünya, evrenle entegre oluyor.

Tırsanın adı tırsak olsun.
Yazarın Tüm Yazıları