Gazetenin itibarı ve reklamın fiyatı

Güncelleme Tarihi:

Gazetenin itibarı ve reklamın fiyatı
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 2015 23:31

BİLİMKURGU yazarı Ursula Le Guin, ‘Amerikan Edebiyatına Katkı Onur Ödülü’nü aldığı törende ‘kitapların sadece birer ticari ürün’ olarak algılanmasına isyan etmiş.

Haberin Devamı

Guin’in geçen kasım ayında yaptığı konuşmayı, T24 yazarı Cemal Tunçdemir’in yazısından öğrendim. Çok etkilendim ama bugüne değin bir türlü yazma fırsatı olmadı.
85 yaşındaki usta yazarın yaklaşımı, edebiyat dünyasının yanı sıra tüm sanat dalları ve gazetecilik için de geçerli:

“Günümüzde, piyasaya ürün pazarlama ve sanat icrası arasındaki farkı bilebilen yazarlara ihtiyacımız var. Şirketin satış ve reklam gelirlerini maksimize edecek satış stratejilerine uyan yazılı metinler üretmenin, kitap yayımcılığı ve yazarlıkla bir ilgisi yoktur.

Kitaplar, sadece birer ticari ürün değildir. Kâr güdüsü, sanatın amacıyla sıklıkla çatışan bir şeydir. Kapitalizmin gücünden kaçmak imkânsız görünüyor. Ama bir zamanlar kralların gücünden kaçmak da imkânsız görünürdü. Direniş ve değişim sıklıkla sanattan başlar. Çoğunlukla da bizim sanatımızdan, kelimelerin sanatından...”
Cesur bir çıkış bu. Edebiyat dünyasının yaşadığı paradoksu tüm çıplaklığıyla dile getirmiş Guin. Sözlerini medyaya uyarlarsak şöyle diyebiliriz; “Günümüzde medyanın, piyasaya ürün pazarlama ile gazetecilik arasındaki farkı bilen gazetecilere ihtiyacı var. Medya kuruluşlarının satış ve reklam gelirlerini maksimize edecek satış stratejilerine uyan haberler üretmenin gazetecilikle ilgisi yoktur.”

Haberin Devamı

Böyle dönüştürünce ne kadar ürkütücü oldu değil mi? Kulağa çok kötü geliyor, “satış ve reklam gelirlerini maksimize edecek haberler”! Bizim mesleğin esası, insanlara bilgi vermeye, yani kamu yararına dayanıyor. Kamu yararı yerine reklam gelirlerini önceleyen haberler üretilirse, elbette bunun gazetecilikle ilgisi olmaz.
İtiraf etmekte yarar var; Türkiye medyasında “satış ve reklam gelirlerini maksimize edecek haberler” üretiliyor. Hemen her gün medya kuruluşlarında birçok örneğini görüyoruz bu uygulamanın. Hatta haberlerin yanı sıra köşe yazıları ve yazarlar bile reklamların aracı haline gelebiliyor. Yanlış anlaşılmasın, satış ve reklam gelirlerinin önemini yadsımıyorum. Kuşkusuz medya kuruluşları ticari şirketler, satış ve reklam gelirlerine ihtiyaçları var. Ama önemli olan gazetecilik faaliyetine gölge düşürmeden gelir elde etmek. Gazetecilik ürünleri ile reklamların birbirine karışması, hem gazeteciliğe zarar verir hem de reklamcılığa. Unutmayalım, reklamların piyasa değeri, gazetenin itibarı ile doğru orantılıdır. Gazete itibar kaybederse reklamın da fiyatı düşer.

Haberin Devamı

Bir medya kuruluşunun itibarını korumasının en önemli koşulu editoryal bağımsızlığıdır. Editoryal bağımsızlık, ‘Yazı İşleri’nin ve bütün habercilik süreçlerinin ‘Reklam Servisi’nden bağımsız olmasını gerektirir. Daha açık bir deyişle, “gazetecilerin, reklam servisi ile haberler arasına çekilecek bir duvarla korunması” gerekir. Bu salt benim görüşüm değil. Dünyadaki birçok medya kuruluşunun etik ilkelerinde olduğu gibi Doğan Yayın İlkeleri de bu yaklaşımı benimsiyor. O nedenle de 21. maddesinde “İlan-reklam kaynaklarından herhangi bir telkin, tavsiye ile haber yapılmaz” deniyor. Gazeteciler kadar reklam servisleri de özen göstermeli bu ilkeye...

Haberin Devamı

Bir haber dört düzeltme

DİYANET İşleri Başkanı Mehmet Görmez, yeni makam aracıyla ilgili habere tepki göstermiş, habere yönelik itirazları Hürriyet’te “Mercedes devlet bütçesinden alındı” başlığıyla yayımlanmıştı. Ardından Diyanet İşleri Başkanlığı bir de yazılı açıklama yaptı; bu açıklama da medyada geniş yer buldu.
Bununla da kalmadı, ben de okur temsilcisi olarak “Diyanet haberinin doğruları, yanlışları” başlıklı bir yazı yazarak, haberi değerlendirdim.
Fakat üç kez düzeltilmesi yetmedi ve Diyanet Vakfı da bir tekzip gönderdi. Hürriyet bu tekzibi yayımlamadı ama Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi, vakfın isteğini kabul etti. Mecburen bu tekzip de 1 Mart’ta yer aldı Hürriyet’te. Bilmem bir haberin dört kez düzeltilmesinin başka örneği var mıdır? Tam dört düzeltme!
Bu durumu fırsat bilen bazı gazeteler ise tekzibi de haber yaptılar. Haber tümüyle yanlışmış gibi sundular okurlarına. O nedenle bir daha vurgulayayım: Evet, makam aracının fiyatı ve harcamanın kaynağı yanlış yazılmış olabilir ama Başkan Görmez’e S500 Mercedes makam aracı alındığı bilgisi doğru. Zaten haber değeri katan da bu. Diyanet gibi bir kuruma böyle lüks araç alınması...

Haberin Devamı

Ayrıca o tekzibi okuyanlar, Diyanet Vakfı’nın bütün harcamalarının şeffaf olduğunu sanabilir. Hiç de öyle değil. Görmez’in makam aracının bütçelerinden alınmadığını açıklamakta duyarlılık gösteren Vakıf, keşke bütün harcamalarını tek tek açıklasa. Vakıfların bağışları da harcamaları da şeffaf olmalı...

İyi de ne diyeceğiz?

ÜNİVERSİTELERDEKİ kavgaları “Karşıt görüşlü öğrenciler çatıştı” diye vermenin olayları anlatmaya yetmediğini, okura yeterli bilgi vermeyen bu kalıptan artık kurtulmak gerektiğini yazmıştım.

DHA Ege Temsilcisi İlyas Özgüven, tarafları isimlendirme konusunda yaşadıkları güçlükleri anlatan bir e-mail gönderdi. “Muhabirlerin, tarafların kimliğini araştırıp yazmaları tabii ki görevleri. Ancak o kaos ortamında bir tarafın içinde çok sayıda grup olunca ifade sıkıntısı yaşanıyor. Ayrıca ajans olarak yazdığımız ifadeler gazetelere, internete, televizyonlara her yayın organında farklı yansıyor. Dolayısıyla da ertesi gün olayı izleyen muhabirler tepki görüyor” dedi.

Haberin Devamı

Özgüven haklı. Editoryal tercihlerin ceremesini hep sahadaki muhabir arkadaşlar çekiyor. Ama burada hem okura doğru bilgi verecek hem de tarafların tepkilerini çekmeyecek yöntemler bulabiliriz.

Bunun için de isimlendirme konusunda tarafların birbirlerine taktıkları sıfatları asla kullanmamak gerekli. Bu sıfatlar, bizi kavgada taraf haline getirir ve çatışmayı tahrik edici rol oynayabilir.

Etnik grup, cinsel kimlik, coğrafi bölge vb. isimlerini de tarafları tanımlamak için kullanmamalıyız. Bu tür genellemeler, olaylarla ilgisiz insanları töhmet altında bırakır ve ayrımcılık tohumları ekebilir.

Tarafların kendilerinin isim tercihlerini yazmak en doğrusu. Bu isimler kamuoyunun bildiği siyasi isimlerse ayrıca bir açıklamaya gerek kalmaz. Yeterince bilinmeyen bir isim ya da kısaltma söz konusu ise o grubu, siyasi çizgileri, dünya görüşleri üzerinden de isimlendirebiliriz. Örneğin bir grubu ‘ülkücü’ diye yazmışsak, öbür grupları ‘sol çizgideki öğrenci kolektifleri’ ya da ‘HDP’ye yakın çizgideki öğrenciler’ diye anlatabiliriz.

Tabii bir kez daha vurgulamakta yarar olabilir: Tahrik edici olmaması için tarafların isimlerini başlıkta yazmamak, çatışmaların neden, etki ve sonuçlarına odaklanmak; çatışmanın izlerini kavga anları dışında da araştırmak zorunlu...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!