Güncelleme Tarihi:
Türk sinemasının özellikle siyah- beyaz dönemine birçok filmiyle damgasını vuran Belgin Doruk, 1936 Ankara doğumlu. 1952'de henüz bir ortaokul öğrencisiyken Yıldız Dergisi ve İstanbul Film'in açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım attı. Aynı yarışmayı Doruk'un uzun yıllar rol arkadaşlığı yaptığı Ayhan Işık ve Mahir Özerdem de kazanmıştı.
Zaten Belgin Doruk da kendisi gibi yarışmayla sinemaya adım atan Aylan Işık'la kamera karşısında iyi bir ikili oluşturdu. Birlikte çevirdikleri 'Küçük Hanımefendi' serisi çok tutuldu. Melodramların ve duygusal güldürülerin değişmez oyuncusu oldu.
Işık ile ilk kez Öldüren Şehir filminde kamera karşısına geçen Doruk, yaptığı bir açıklamada, yakın dostluklarına ilişkin şu ifadeleri kullanmıştı: "Yarışmadan sonra ben de Ayhan da 3 film yaptık. Dördüncü filmde buluştuk. Güzel bir filmdi. 1953 senesinden sonra kamera önünde 22 yıl beraberliğimiz oldu. Onun haricinde, ailece de çok iyi dost olduk. Biz bir sac ayağıydık. Ayhan, eşi, ben, Özdemir, Çolpan ve Sadri. Seyahatlerimiz oldu. Çok tatlı, acı anılarımız vardı. Yazık oldu. Her zaman düşünürüm. O kadar erken gitti ki. Niye gitti?"
Doruk, 1970'te yapılan 2. Adana Film Festivali'nde 'Yuvanın Bekçileri' filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Neriman Köksal, Kenan Pars, Muzaffer Tema ve Aziz Basmacı ile 1955'te "Ölüm Korkusu" filminde oynayan sanatçı, Zeki Müren'le başrolü paylaştığı "Son Beste", 1957'de ise Turan Seyfioğlu ile başrol oynadığı "Çölde Bir İstanbul Kızı" filmlerinde rol aldı. Son Beste sinemada inanılmaz bir ilgi gördü.
Başarılı oyuncu, Nejat Saydam'ın yönettiği, sinemanın unutulmazları arasında yer alan 1961 yapımı "Küçük Hanımefendi" filminde başrolleri Ayhan Işık ve Sadri Alışık ile paylaştı. Film, yılın en çok izlenen ve en beğenilen yapımlarından biri olup, çok olumlu eleştiriler alınca, aynı kadroyla 1962'de "Küçük Hanım Avrupa'da", "Küçük Hanımın Kısmeti" ve 1970'te "Küçük Hanımın Şoförü" adlı devam filmleri çekildi.
Usta sanatçı Zeki Müren ile de birçok filmde rol alan Doruk, 1959'da "Kırık Plak", 1961'de "Hep O Şarkı", 1962'de "Bahçevan", 1963'te "İstanbul Kaldırımları", 1964'te ise "Hayat Bazen Tatlıdır" adlı yapımlarda oynadı.
Çalkantılı bir özel hayat sürdürdü Doruk. Önce kendisinden 30 yaş büyük bir adama, ilk eşi Faruk Kenç'e aşık olup evlendi Doruk. Bu evlilikten bir kızı oldu. Sonra da ikinci evliliğini Özdemir Birsel ile 1961'de ikinci evliliğini yaptı. Oğlu Aydın, 1967'de dünyaya geldi. İkinci eşinde de aradığı mutluluğu yakalayamadı Belgin Doruk. Eşinin iş gereği sık sık seyahate çıkması yüzünden kendisini kopkoyu bir yalnızlığın içinde buldu. Doruk 1970'li yılların başında dönemin en ünlü gazinosu Çakıl'da sahneye çıkmaya da hazırlanmış. Ama söyleyeceği şarkının sözlerini unutunca bu hayali de suya düştü.
Yaşadığı sıkıntılar hem sağlığını bozdu hem de kilo almasına neden oldu. Cumhuriyet gazetesinde 1972'de yayımlanan haberde sanatçının Ortaköy Şifa Yurdu’nda tedavi gördüğü belirtilerek, şu ifadelere yer verilmişti:
"Kilosuyla beraber sinirlerin de erimeye başlaması, Belgin Doruk üzerinde garip alışkanlıklar yaratıyor, şüpheci, kuşkulu, sabit fikirli bir hasta haline getiriyordu. Saplantılara kapılıyor, uyuyamıyor, saatlerce okuyor ve eski Türk kumaş desenleri çiziyordu. Günde ancak iki saat gözlerini kapayabilen sanatçı, kimseyle konuşmak istemiyor, eşine, çocuklarına karşı düzenli bir tutumu da görülmüyordu. Önce Dr. Faruk Bayülken'in başlattığı tedavi düzenini, sonradan psikanalist ve sinir hastalıkları mütehassısı Dr. Kemal Keskinel sürdürmeye başlamıştı. Birkaç testten sonra zayıflatma haplarını yasaklatan doktor, hastasını, kesin dinlenme zorunluğunda olduğu için hastaneye yatırıyordu. İşte haziran başında Ortaköy Şifa Yurdu’nda tedaviye alınan Belgin Doruk'ta kısa sürede rahatlık haline dönüş başlamış, bazı sözcükleri hatırlayamaz hali, ağır konuşma düzeninde düzelmeye yüz tutmuştu."
Yaşadığı güçlüklerin etkisiyle aldığı fazla kilolardan kurtulmak için anfetaminli ilaçlar kullandı. Ama bu ilaçlar sinir sistemini alt üst etti. Daha fazla kilo almaya başladı. Sonradan "dostum oldu" dediği yalnızlığı fazla uzun sürmedi Doruk'un. 26 Mart 1995'te hayata gözlerini yumdu. Geride eski İstanbul'un Arnavut kaldırımı sokaklarındaki topuk sesleri ve çoğu siyah- beyaz filmleri kaldı.
Gazeteci Bircan Usallı Silan yıllar önce kaleme aldığı ve Belgin Doruk'un hayatını konu alan Küçük Hanımefendi Belgin Doruk/Acı Dolu Yıllar" adlı kitapta Doruk'un özel hayatında yaşadığı zorluklara da değinmişti.
Bunlardan biri de Doruk'un ödenemeyen borçlar yüzünden icra memurları tarafından alınıp götürülen koltuklarının yerine kızının getirdiği koltuk takımını kullanmasıydı. Doruk kitapta şöyle anlatmıştı o dönemi:
"Bunlar Gül’ün (kızı) eski koltukları. Bizimkiler icra ile gittiğinde Gülcük apar topar bunları getirdi evinden. Bu da Gül’ün babasının eski koltuğu. Eski püskü şeylere biraz hoşluk olsun diye eski siyah çarşafları kestim koydum. Üstüne de bu beyaz dantelleri. Yoksa evimizde oturacak koltuk kalmamıştı. Hepsini alıp götürdüler. Korkunç bir durum bu. Düşünsene, onca zenginlikten sonra insanın evinde oturduğu koltuğa icra gelmesi çok acı."
Belgin Doruk bir süre de yaşadığı ruhsal sorunlar yüzünden ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi görmüştü. Dört kez intihara teşebbüs eden Doruk, yine aynı kitapta hayatının o dönemi hakkında şunları söylemişti:
" Titriyordum, ağlıyordum, hıçkırıyordum. Beni beyaz, geniş, kolalı şapkalı hemşireler alıp uzun taş koridorlardan geçirdiler. Soğuk bir odaya koydular. Kimsenin beni buraya kilitlemeye hakkı yoktu. Ancak hemşire arkasına dönüp bakmadı bile. Bir süre sonra sesim oradaki öteki seslere, çığlıklara karıştı. Hiç unutmuyorum, bir keresinde kolumda uzun demir serum çubuğu ile ayağımı sürüye sürüye tuvalete gittim. Tuvaletten dönerken serumum kolumdan çıkmış ve kanım yerlere saçılmıştı. Hemşireden dikkatli olmadığım ve yerleri kirlettiğim için inanılmaz bir fırça yedim. Bunu sineye çekemeyip ağlama krizine tutuldum. O ilk gece nasıl geçti, inanamıyorum. Korkunçtu.