Güncelleme Tarihi:
Spot ışıklarının altında pırıltılı hayatlar yaşadılar. Bazen hayranlarının ilgisi yüzünden sokakta rahat yürüyemez oldular.
Ama gün geldi hayat onlara başka bir yüzünü gösterdi. Her şey tersine döndü ve belki de onları perdede izleyenlerin aklının ucundan bile geçmeyecek bambaşka ve zor bir hayatın kahramanı oldular.
İşte Türk sinemasının farklı dönemlerini temsil eden dört ünlü kadın oyuncu ve onların film gibi yaşam öyküleri.
FOTOĞRAFLAR: HÜRRİYET ARŞİV
Yeşilçam'ın trajik öykülerinden birinin kahramanı da Serpil Örümcer. 1967'de bir güzellik yarışmasında birinci olduğunda henüz 14 yaşındaydı Örümcer. Bacaklarının güzelliğiyle dikkat çeken ve "Bayan Bacak" olarak anılan Örümcer, bir yıl mankenlik yaptı.
Bu sırada unutulmaz Samanyolu şarkısıyla zirvede bulunan, dönemin ünlü sanatçısı Berkant’la tanıştı. Bir süre sonra onunla evlendi.
Ama bir süre sonra Berkant'ı terk etti. Artık öylesine ünlüydü ki... Ayakkabısından rakı içen bile vardı. Örümcer iki evlilik daha yaptı.
Cengiz Kartal’la 1989-1990 yılları arasında süren evliliği bittiğinde neyi var neyi yok satmıştı. Batman’da gayri resmi 4 eşi ve 11 çocuğu bulunduğunu sonradan öğrendiği işadamı Hasan Ölük’le yaptığı üçüncü evlilik, Örümcer’e göre hayatının ikinci büyük hatasıydı.
Bir günlük konser için gittiği Batman’da 10 gün kalınca tanıştığı Hasan Ölük, evlendikten sonra işkenceye başladı. Raporlar alıp mahkemelerde günler geçiren Serpil Örümcer, bu evlilikten güçlükle kurtuldu.
Ancak artık, yaşamını süsleyen neon ışıklarının yerini, çöp konteynerlerini aydınlatan sokak lambaları almıştı. Çöplerden topladığı káğıt ürünlerini satarak geçimini sağlıyordu.
Sonra yardım eli uzandı ve hayatını toparladı. Ancak bir süre sonra tekrar üzücü bir haberle gündeme geldi.
Bir TV programına katılan Örümcer, ekonomik açıdan zor günler geçirdiğini bir yandan da torunlarına bakmak zorunda olduğunu anlattı.
Örümcer konuk olduğu programda yaşadığı hayatı: "Rüyamda görsem inanmazdım. Ne oldum deme ne olacağım de" diyerek özetledi. Bir başka röportajda da hayatının herkese ibret olmasını istediğini söyleyip "Düşenin gerçekten dostu olmuyormuş" diyerek noktayı koydu.
Pırıltılı dünyanın en içe dokunan öykülerinden biri Deniz Akbulut'un. Tam da "benzerine ancak filmlerde rastlanacak denilen türden" üstelik..
1965 yılında iyi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen genç kızın, İngiltere'de özel bir Lady okuluna oradan önce tiyatro sahnesine sonra da sinemaya uzanan öyküsü... Ama sonunda ne yazık ki kocaman bir karanlık var.
Zengin bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Deniz Akbulut, bir süre Londra'da genç kızlara görgü eğitimi veren bir okula devam etti. Daha sonra Türkiye'ye döndü... Nejat Uygur Tiyatrosu'nda oyunculuğa başladı. Sonra da 1976 yılında Yirmidört Saat adlı filmle sinemaya adım attı, daha sonra tam 50 yapımda kamera karşısına geçti.
1991 yılında bir gün film setindeyken aniden görme yetisini yitirdi. Kimi tansiyon dedi sebebi için kimi kullandığı bir ilacın buna yol açtığını söyledi. Öyle ya da böyle Deniz Akbulut, gencecik yaşındayken gözlerini kaybedip sonsuz bir "beyazlığa" gömüldü.
Akbulut'un gönül ilişkileri de böyle fırtınalı denizler gibi olmuş hep. Bir gün Cüneyt Arkın'ın aracılığıyla nişanlanmış,. Türkan Şoray'ın da bulunduğu bir ortamda.. Üstelik de Arkın'ın bir arkadaşıyla. Ama nişanlanlısı alkolik olduğu için yüzükler atılmış bir süre sonra.
Ardından bir başkasıyla nişanlanmış Akbulut. Düğüne iki gün kala nişanlısı onu hareket halindeki arabadan atmış. Yerlerde sürüklenmiş Akbulut'ın çıtı- pıtı bedeni.
Akbulut bir süre önce yaptığı bir röportajda "Dünyayı en son 30 yaşındayken gördüm. Kendimi ve başka her şeyi son gördüğüm haliyle hatırlıyorum" demişti.
Akbulut, artık eskisi kadar kamera karşısına geçmese de filmleriyle sinemaseverlerin hafızasında yaşıyor.
Yeşilçam'ın belki de en hüzünlü hayat öykülerinden biri Mine Mutlu'nun ki.. Türk sinemasının 'Türkan Şoray kadar etkileyici bakışlara sahip' yıldızıydı Mine Mutlu. Şöhretine rağmen mutsuzdu, yalnızdı.
Henüz 19 yaşındayken adım attığı ve bir anda ün kazandığı beyazperdede birbirinden değerli yönetmen ve oyuncularla çalıştığı halde sadece iki yıl rol aldığı erotik filmlerle tanındı. Kanser yüzünden hayata veda ettiğinde ise sadece 42 yaşındaydı.
İşte Mutlu'nun ne yazık ki soyadıyla tezatlık oluşturan hüzünlü yaşam öyküsünden kesitler.
1948 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Mine Mutlu, eski Türkiye güzellerinden... Sinemaya ilk kez 1967 yılında Bana Kurşun İşlemez, Mandrake Killing'e Karşı gibi filmlerle adım atan Mutlu, başlangıçta yardımcı rollede boy gösterdi.
1970'lerin ilk yarısına gelindiğinde ise Türk sinemasının tek çıkış yolu olarak gördüğü erotik filmlerde oynamaya başladı.
Erotik komedilerin aranılan oyuncusu haline gelen Mine Mutlu'nun filmografisindeki önemli yapımlardan biri de "Tatlı Tatlı". O dönemde, bugünün pek çok gözde oyuncusunun da denemek zorunda kaldığı erotik filmlerin belki de en düzeylilerinden biriydi bu yapım.
Bu filmde Mutlu yine kendini oynuyordu. Onca şöhretine rağmen mutsuz, yalnız, yorgun, kaçmak, gizlenmek isteyen, yardımcısıyla dertleşen, menajeriyle tartışan, basından kurtulamayan bir kadın. Mutlu daha sonra sinemadan uzaklaşıp şarkıcılığa yöneldi.
Mutlu son olarak Bülent Ersoy ile birlikte Beddua adlı filmde kamera karşısına geçti. Bu filmdeki başrolünden sonra da sinema defterini bir daha açılmamak üzere kapattı.
Türk sinemasının şanssız kraliçesi, genç yaşta göğüs kanserine yakalandı. Çok mücadele etti ama, sonunda teslim oldu. Öldüğünde sadece 42 yaşındaydı.
Bir zamanlar, milyonlarca Türk kadınının görüntüsünü taklit etmeye çalıştığı bir yıldızdı Belgin Doruk. İncecik topuklu ayakkabıları, kabarık etekleri, kabarık siyah saçları ve çekik gözleriyle bugün belli bir yaşın üzerinde olan kuşağın idolüydü. O siyah- beyaz Yeşilçam'ın 'küçük hanımefendisi'ydi...
1936 Ankara doğumlu olan Belgin Doruk, 1952'de henüz bir ortaokul öğrencisiyken Yıldız Dergisi ve İstanbul Film'in açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım attı. Aynı yarışmayı Doruk'un uzun yıllar rol arkadaşlığı yaptığı Ayhan Işık ve Mahir Özerdem de kazanmıştı.
Ayhan Işık ile iyi bir ikili oluşturdu ve birlikte çevirdikleri 'Küçük Hanımefendi' serisi çok tutuldu. Melodramların ve duygusal güldürülerin değişmez oyuncusu oldu.
1970'te yapılan 2. Adana Film Festivali'nde 'Yuvanın Bekçileri' filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. 1975'ten sonra sinemadan ayrılan sanatçı, 26 Mart 1995 yılında İstanbul'da hayata veda etti.
Çalkantılı bir özel hayat sürdürdü Doruk. Önce yönetmen Faruk Kenç ve yapımcı Özdemir Birsel ile evlilik yapan Doruk'un hayatı trajedilerle ve zorluklarla geçti.
Kendisinden 30 yaş büyük bir adama, ilk eşi Faruk Kenç'e aşık olup evlendi Doruk. Atlar, köşkler, yatlar, katlar, binbir çeşit kostümler içinde yaşarken başka bir genç adama aşık oldu ve çöküşün başlangıcını yaşadı. İkinci eşiyle oturduğu eve icra memurları geldi. Varını yoğunu alıp götürdüler. O da kızının evinden getirdiği eski koltuklarla idare etti.
İkinci eşinde de aradığı mutluluğu yakalayamadı Belgin Doruk. Eşinin iş gereği sık sık seyahate çıkması yüzünden kendisini kopkoyu bir yalnızlığın içinde buldu.
Doruk 1970'li yılların başında dönemin en ünlü gazinosu Çakıl'da sahneye çıkmaya da hazırlanmış. Ama söyleyeceği şarkının sözlerini unutunca bu hayali de suya düşmüş.
Doruk inişli çıkışlı hayatı boyunca bir çok zorluğa göğüs germek zorunda kaldı.
Yaşadığı güçlüklerin etkisiyle aldığı fazla kilolardan kurtulmak için anfetaminli ilaçlar kullandı. Ama bu ilaçlar sinir sistemini alt üst etti. Daha fazla kilo almaya başladı.
Sonradan "dostum oldu" dediği yalnızlığı fazla uzun sürmedi Doruk'un. 26 Mart 1995'te hayata gözlerini yumdu.
Geride eski İstanbul'un Arnavut kaldırımı sokaklarındaki topuk sesleri ve çoğu siyah- beyaz filmleri kaldı.
Hayatı fırtınalarla geçen, figüranlıktan zirveye ulaşan Cahide Sonku, bastığı yerlere halı serilen, ayakkabısından şampanya içilen sinemamızın ilk starıydı.
Yaşadığı maddi talihsizlikler yüzünden zor durumda kaldı. Ve buna alkol tutkusu da eklenince sonunda sokaklarda kalacak kadar göz yaşartan bir yoksulluğun pençesine düştü.
Cahide, 18 Mart 1981’de, bugün Pera Palas’ın karşısında olan ve yıllar sonra onun anısına açılan ‘Cahide’s Restoran’ın bulunduğu yerde kör kütük sarhoş hayata veda etti. Öldüğünde 65 yaşındaydı.
Sonku'nun hayatı daha sonra çok sayıda filme, tiyatro oyununa ve TV dizisine de konu oldu.