“Üniversitenin birinci sınıfındayken ankesörlü telefonun başında ağlamıştım işte. Telefonla dergiye başvurdum. Dediler ki ‘Bu şekilde adam almıyoruz.’ Zaten ‘Merhaba, ben dergiye gelebilir miyim?’ diyen adam mı alınır dergiye? Çizersin götürürsün. Ağlamıştım gerçekten. Üzülmüştüm çünkü. Ne bekliyorsam; ‘Gel o zaman sana kapak çizdireceğiz!’ mi diyeceklerdi? Birkaç sene sonra gidebildim. Ama 19 yaşında dergiye başlarken de ‘Ulan geç kaldık be!’ diye düşünmüştüm. Geçenlerde bana, Sinemada 20. Yıl Ödülü verdiler. Daha dün başlamışım gibi gittim aldım. Yirmi sene geçtiğinin farkında bile değilim. Önemli de değil zaten. Bir tane berbat iş her şeyi berbat edebilir.”