Güncelleme Tarihi:
Siyam kedilerinin özelliği olan belli bölgelerinin koyu renkli, vücudunun beyazımsı, gözlerinin ise mavi olması, genetik bir mutasyonun sonucuymuş. Vücut ısısına karşı çok duyarlı olan tyrosinase enziminin mutasyonu sonucunda, bu kedilerin vücutlarında soğuk olan bölgeler (yani kulakları, burnu, kuyruğu, patileri) daha koyu renk oluyormuş. Bu nedenle sıcak bölgelerde yaşayan siyam kedilerinin vücutları daha beyaza yakın, daha soğuk bölgelerde yaşayanlarınki ise daha griye yakın oluyormuş. Siyam kedilerinde çoğu zaman görülen şaşılık da yine bu enzimin mutasyonu nedeniyleymiş. Gözlerinin rengindeki farklılık ise, tapetum lucidum denen katmanın bu kedilerde olmamasından kaynaklıymış.
Bugün "Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar" türküsünün hüzünlü hikayesini bilir misiniz? Malkara köylerinde, çevrede herkes tarafından bilinen bir öyküymüş bu. Söylentiye göre, çok eskiden köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Zeynep, 16'sına bastığında yabancı köylerden Ali onu görür, beğenir ve hemen görücü gönderir. Zeynep'i Ali'ye verirler. Kısa bir zaman sonra düğünleri olur ve Zeynep kendi köyünden üç gün üç gece mesafedeki bu yabancı köye gelin gider. Bu uzaklık yüzünden Zeynep, annesi, babası ve kardeşlerini tam yedi yıl göremez. Bu özlem Zeynep'in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük bir tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak kendi köyüne doğru dönüp için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır. Kocası, Zeynep'in bu özlemine pek aldırış etmez. Üstelik Zeynep'e de kötü davranmaya başlamıştır. Hem ailesine özlem, hem kocasının bu tavrı, Zeynep'i yataklara düşürür. Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep'in düzelmesi için başka çare kalmadığını anlayan Ali, Zeynep’in, annesine ve babasına haber vermek için yola çıkar. Altı gün altı gece zaman geçtikten sonra bir akşamüstü Zeynep'in anası ve babası köye gelirler. Zeynep'i yatakta bulurlar, perişan bir halde hala türküsünü mırıldanmaktadır. Çevresindeki bütün köy kadınları duygulanıp gözyaşı dökerler. Annesi fenalıklar geçirir ve bayılır. Zeynep hasretini giderir ama artık çok geç kalınmıştır. Bir daha onmaz, sonu ölümle biter. Herkes Zeynep için gözyaşı döker. İşte o gün bu gündür bu türkü ayrılığın türküsü olarak söylenip durur…
Bir dakikalık saygı duruşu uygulaması dönemin mevcut Hristiyanlık uygulamalarından memnun olmayanların 17’nci yüzyılda İngiltere'nin kuzey batısında kurduğu ve daha sonra da Amerika'da yaygınlaşan "Quakers" (Arkadaşlar) mezhebinden gelen bir uygulamaymış. Bu Quakers barışçıl, savaşa karşı, daha o zamanlarda köleliğin kaldırılmasını savunan, Tanrı’nın yeryüzündeki her bir bireyde bir parçasının olduğunu düşünen, adeta tasavvufi bir mezhep. Bu mezheptekiler dua ederken, meditasyon yaparken hiçbir şey okumuyorlar, ilahi söylemiyorlar, sadece sessiz kalıyorlar. Herhangi bir dini ya da inancı öne çıkarmayan bu ibadet şekilleri çok farklı inanış, kültür, milletten gelen kişilerin bir arada olduğu ortamlarda gerginlik çıkarmayan, herkesin rahatlıkla kabul ettiği bir yöntem olduğundan, başta Amerika'da ardından da dünyanın birçok bölgesinde ölenleri anmak için kullanılan bir uygulamaya dönüşüyor...
İtalyanların ünlü tatlısı "tiramisu"nun adının kelime anlamı İtalyanca "çek, al beni", "al götür beni" imiş. İngilizce "pick me up" gibi "beni neşelendir", "beni yukarı çek" manasında... Tarihçesi ta eski Roma'ya kadar uzanıyor. O zamanlar bayat ekmekler şarap ile ıslatılıp, bal, baharat kullanılarak tatlılar yapılırmış. Efsanesi ise 17’nci yüzyıla dayanıyor, ünlü Medici ailesinden bir dük Siena'yı ziyarete gelecek, yörenin önde gelenleri bari güzel bir tatlı icat edelim dük için diyor ve ortaya tiramisu çıkıyor. Tabii bu da efsane, doğrulanmış bilgi değil... Kesin olan şu ki, bugün bildiğimiz likörlü, kahveli tiramisu ilk 1968'de "El Toula" isimli bir İtalyan restoranında servis ediliyor, sonra ABD’deki İtalyan restoranlarının bu tatlıyı menülerine koymalarıyla tiramisu tüm dünyaya dağılıyor.
İngilizcede kısaca "Union Jack" yani "birlik bayrağı" olarak adlandırılan Birleşik Krallık bayarğı resimdeki gibi kombinasyonlar sonucu ortaya çıkmış. Tüm kardeşleri ölmüş olan İngiltere Kraliçesi 1’inci Elizabeth 1603'te kendisi de çocuksuz ölünce, taht Kraliçe’nin en yakın akrabası olan İskoç Kralı 6’ncı James'e geçiyor ve böylelikle İngiltere ve İskoçya tek bayrak altında birleşmiş oluyor. Ünlü Haçlı seferi askerlerinden Aziz George'a ithaf edilen haç şeklinden oluşan İngiltere Bayrağı ile İskoçya'nın koruyucusu Aziz Andrew'ya ithaf edilen haç şeklinden oluşan İskoçya bayrağı birleştiriliyor ve 1606 yılından itibaren İngiltere bayrağı bu kombinasyon oluyor. 1801'de İrlanda'yı temsil eden İrlanda'nın koruyucusu Aziz Patrick Haçı’nın da eklenmesiyle, bayrak günümüzdeki halini alıyor... Bu son aşama, ciddi miktarda ek bilgi gerektirir nitelikte, çünkü “İrlanda 1541'den itibaren hep İngiltere tahtının yönetiminde olmuş, neden 1801'de ayrıca gösterilme gereği doğmuş? Galler hiç gösterilmiyor, neden?” diye sorarsanız, çok kısaca şöyle: Galler zaten en başından beri İngiltere bayrağıyla (yani Aziz George haçıyla) temsil ediliyormuş, o yüzden eksik sayılmıyor. Zaten var olan İrlanda'nın ayrıca eklenmesi ise, İngiltere ve İrlanda arasında 1801'de devreye giren "Acts of Union" sözleşmesi kaynaklı. Sözleşmenin adı "union" yani "birleşme" diyor da, aslında bir tür özel haklar tanınması İrlanda'ya işin özünde... Bir tür özerklik tanımı yahut hak iadesi denebilir belki…
Anadolu'da "allı turna" denen flamingolar, Eski Mısırlılar için tanrıları Ra'nın ete kemiğe bürünmüş haliymiş. Eski Romalılar için ise, flamingo dili en leziz yemeklerden biriymiş. Yavruları doğduğunda gri renk olurmuş, kabuklu deniz hayvanları yedikçe 3 yıl içinde renkleri pembeleşirmiş. Bahamaların sembolü flamingolarmış. Tekeşli olan flamingoların doğal ortamdaki ömrü 20-30 yıl arası iken, tutsak oldukları şartlarda (yani hayvanat bahçelerinde vs.) 50 yıldan fazla yaşayabilirlermiş...
Güneydoğu Meksika bölgesinde, Meksika Körfezi kıyılarında bulunan "Olmek" kafalarını hiç duydunuz mu? Arkeoloji dünyasında, İngilizce "Olmec collosal heads" (Olmek dev kafaları) olarak geçen heykelleriyle öne çıkan Olmekler, Orta Amerika'da Aztekler öncesi yaşamış ve bölgede şehirleşmiş ilk topluluk olarak biliniyor. Günümüze kalan bu devasa kafalar ise kesin olmasa da, MÖ 1400 ila MÖ 900'ler arasına tarihlendiriliyor. Bu kafa heykellerinin boyları 1,47 ila 3,4 metre arasında değişiyor. Her ne kadar aralarında ciddi bir zaman farkı olsa da, Nemrut Dağı'ndaki Kommagene uygarlığı heykellerini anımsattığı için ilginç geldi.
ABD'ye neden "Uncle Sam" yani "Sam Amca" denir? Bu deyimin kökeni 1813'e dayanıyor. New York’un Troy kentinde Samuel Wilson isimli bir et paketleme şirketi sahibi var. 1812 Savaşı'nda Amerikan ordusuna et tedarik ediyor ve gönderdiği et paketlerinin üzerine de Birleşik Devletler’in İngilizcedeki kısaltması olan US harflerini basıyor. Askerler de buradan yola çıkıp “Bize bu etleri Uncle Sam (yani Sam Amca) gönderdi” demeye başlıyorlar. 1860'larda bir karikatüristin "Sam Amca" figürünün üzerine odaklanmasıyla kavram yaygınlaşıyor. Günümüzde bildiğimiz Sam Amca görseli ise 1’inci Dünya Savaşı için asker toplamaya çalışan Amerikan ordusu için sanatçı Montgomery Flagg'in betimlediği bir karakter. Bu arada, 1961'de Amerikan Kongresi, et paketleme şirketinin sahibi olan Samuel Wilson'ı resmi olarak ABD'nin ulusal sembolünün fikir babası kabul etmiş.
Bu bulutlu ve yağmurlu günde fırtına severlerin hoşuna gidecek bir site paylaşalım: Dünyada nerede gök gürleyip şimşek çaktığını harita üzerinde anında sürekli olarak gerçek zamanlı takip edebileceğiniz bir site bu. Kısa bir süre beklediğinizde işaret ve sesle takip edebiliyorsunuz, çok zevkli. Misal yandaki görsel Türkiye’de bugün çakan şimşekleri gösteriyor. Sitenin adresi: http://en.blitzortung.org/live_lightning_maps.php
Sağlıklı beslenme meraklılarının favori malzemelerinden biri olan kinoanın kökenini biliyor musunuz? Arkeolojik buluntular, bugünün Ekvador, Bolivya, Peru ve Kolombiya'sının yer aldığı coğrafyada 7000 yıl öncesinde kinoanın ilk başta hayvan yemi olarak kullanıldığını gösteriyor. Bundan ancak 3000 yıl sonra insanlar da kinoayı yemek olarak kullanmaya başlıyor. İnkalar, kinoayı kutsal sayıyor ve "tüm taneli bitkilerin anası" olarak tanımlayarak, dinsel törenlerinde kullanıyor. Bu nedenledir ki, İspanyollar bu coğrafyayı istila ettiklerinde, kinoa yetiştirilmesini yasaklıyorlar ve yerlileri kinoa yerine buğday yetiştirmeye zorluyorlar. Öte yandan, kinoa, taneli bir bitki değil, aslında yapraklı bir bitki ve bizim bildiğimiz bölümü de tohumu. Daha da ilginci, akraba olduğu diğer bitkiler ıspanak ve pancar…
Finlandiya'da trafik cezalarının sabit bir tutarı yok, gelirinize göre orantılandırılıyor. Yani, asgari ücretliyseniz ödediğiniz tutar başka, Vehbi Koç'sanız başka oluyor, aynı olan tek şey oran. Hatta zamanında sansasyonel bir haber olmuştu: Bir Nokia üst düzey yöneticisi, 30 sınırı olan bir yolda motosikletiyle 45 yaptığı için tam 103.000 dolara tekabül eden bir ceza ödemişti...
Hardal bitkisinin yetiştirilmesiyle ilgili buluntu ve kayıtlar MÖ 1800'lü yıllara kadar gitse de bitkinin günümüzde bildiğimiz anlamda yemeklerde kullanımı Romalılarla başlıyor ve onlardan bu işin sırrını öğrenen Fransız rahipler sayesinde, 1292'den itibaren Fransa'da kraliyet mutfaklarında hardal kullanımı başlıyor. 13’üncü yüzyıldan itibaren Bordeaux, Tours, Reims, Dijon, Meaux gibi şehirler hardal üretiminde uzmanlaşıyor... Peki nasıl oluyor da bu şehirler arasında Dijon ön plana çıkıyor, hardal alırken "Dijon hardalı" daha çok tercih ediliyor? Onun da hikayesi var: 1856'da Jean Neigeon isimli Fransız hardal üreticisi, hardal üretirken sirke yerine koruk suyu kullanarak daha az asit içeren ve daha yumuşak bir hardal yapıyor. Tadı daha çok beğenildiği ve muhtemelen bir de daha iyi pazarlandığı için, en güzel hardal Dijon hardalı diye biliniyor artık…
Pişmaniye tatlısının adıyla ilgili olarak halk arasında insanın ağzına, eline, yüzüne bulaştığı için "yiyen pişman" ifadesinden geldiği rivayet edilse de, aslı bu değil. Farsça kökenli "peşmine" kelimesinden geliyor, onun da anlamı "yünlü". Zaten bu tatlı da İran kökenli bir tatlı ve zaten gerçekten de görüntüsü yünlü gibi...
Geleneksel bir kumaş türümüz olan ama her geleneksel özellik taşıyan alışkanlığımız gibi yavaş yavaş üretimi sanayileşen Şile bezi nasıl üretilir bilir misiniz? Aslında pamuk ipliğinden dokunan Şile bezine o buruşuk dokusunu sağlayan iplik ve dokuma aşamasındaki birkaç farklılık. İplik kazanda unlu suyla ya da eriyinceye kadar hamurla kaynatılıyor, kurutulduktan sonra dokuma yapılıyor. Dokunan bezler deniz suyuyla yıkanıyor ve sıkılmadan güneşte kurutuluyor. Böylece de o bildiğimiz buruşuk doku elde ediliyor... Bir daha orijinal Şile bezi görüp de pahalıymış demeyiz umarım ardındaki bunca emeği bildikten sonra...
Bu cumartesi 1 Nisan… Gelin 1 Nisan şakası nereden çıkmış sorusuna şimdiden yanıt verelim. Özetle söylemek gerekirse delinin biri kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkaramamış... Tam kökeni belli değil, bazıları Roma İmparatorluğu'ndaki Hilaria Festivali döneminden beri var diyor, bazıları Hindistan'daki Holi Festivali'ne bağlıyor kökenini ama kesin bir bilgi yok. Bununla birlikte tüm dünyada kutlanıyor. En ilginç kutlama şekli İskandinav ülkelerinde bence: 1 Nisan'da bu ülkelerde yayınlanan gazetelerdeki bir haber şaka niteliğinde olurmuş, insanlar hangi haberin bu şaka haber olduğunu anlamaya çalışırmış...