Güncelleme Tarihi:
“90’lara dair neler hatırlatıyorsunuz” listelerinde “Süper Baba” dizisi hep en tepelerde yer alır. 1993 yılında çekimleri başlayan ve döneminde reyting rekorları kıran yapımda yer alan bazı oyuncular, günümüzde şöhretten uzak, daha sakin bir hayat yaşamayı tercih etti.
Dizide Alim karakterini canlandıran Eray Demirkol ise ilk TV tecrübesinde daha 12 yaşındaydı. Çocuk yaşta Aziz Nesin Sahnesi’nde tiyatro eğitimi almasıyla oyunculuğa başlayan Demirkol, “Süper Baba” dizisiyle hayatının değişeceğinden tabii ki bir haberdi.
Şevket Altuğ, Sümer Tilmaç, Jülide Kural, İsmet Ay, Sevinç Erbulak, Şevval Sam gibi güçlü bir kadroya sahip dizi, yayınlandığı dönem bir fenomene dönüştü. Çekim mekanları, jenerik şarkısı, Fikret’in boşanmış bir baba olarak çocuklarının velayetini alıp onlara bakması gibi ters köşe detaylarıyla TV dünyasında yeni hikayelerin kapısını da araladı. Demirkol, o dönemin etkisini şöyle anlatıyor: “Çocukluktan ergenliğe geçtiğim bir dönemdi. Kapüşonumu kapatıp öyle sokakta gezerdim. Sıkılgan bir tiptim o zaman. Şöhret kavramı da şimdiki gibi değildi. Setten çıktığınız an normal hayatınıza devam edebiliyordunuz.”
Eray Demirkol, 2018 yılında ise kabin memuru Gamze Akyel’le evlendi ve geçen haziran ayının sonlarında ise Ege Ant isminde bir oğlu dünyaya geldi. Oyuncu, “Manevi babam” dediği Şevket Altuğ ile de hâlâ görüştüklerini söylüyor:
“En son bayramda telefonla görüştük. Onu fırsatım oldukça arayıp soruyorum. Artık Datça’da yaşadığından yüz yüze çok fazla görüşemiyoruz. Onun tabiriyle ‘Süper babanın süper oğlu’ olarak mutlaka sesini duymak istiyorum özel günlerde. Ustalarımız yaşlanıyor, bir aramanın bile ne kadar mutluluk verdiğini hissedebiliyorsunuz. Vefa sadece bir semt adı olmasın. Sevgimizi gösterelim.”
Demirkol, televizyon dizilerine uzun süredir ara vermiş olsa da gelen tekliflere her zaman açık olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “İnsanların hayatlarına dokunmuş işlerde yer almak mutlu ediyor. Oyunculuğu ‘yapmayacağım’ diyemiyorum ama şu an öğretmen olarak mutluyum. Bir bayrak yarışı gibi gençlere iletiyorum ben de… İlkokul 5’inci sınıfta oyuncu olmaya karar verdim, çalıştım ve başardım. O yüzden de ‘iyi bir senaryo olursa neden olmasın’ diye düşünüyorum.”
Demirkol, Kenan İmirzalıoğlu ve Demir Karahan’in başrolündeki “Deli Yürek” dizisinde İsa, Savaş Dinçel ve Sermin Hürmeriç’li “Ekmek Teknesi”nde ise Naim olarak ekrana geldi. Oyuncu, döneminde neredeyse tüm Türkiye’yi ekrana kitleyen dizilerde rol alarak kendi mesleğindeki bir hayali de gerçekleştirdiğini söylüyor ve o hissi şu sözlerle anlatıyor:
“Bu ülkede kendimi çocuk oyuncular arasında en şanslısı görüyorum. İlk gözümü açtığım an Kartal Tibet’in yönettiği bir dizide, ‘Süper Baba’da rol alıyordum. Hayal gibi gelecek oyuncularla başroldüm ve dünyanın en iyi eğitimini alıyordum onlardan. Üniversitede Müşfik Kenter’den ders aldım ama setteki eğitim bambaşkaydı. Şimdikinden farklıydı her şey. Hiç kimse sete geç gelmezdi. Diziler dublajlı çekilmesine rağmen repliklerini ezbere bilirlerdi. Mesela Kenan İmirzalıoğlu, göreceğiniz en disiplinli oyunculardan. Savaş Dinçel’le usta çırak rolünün haricinde hayatta da usta çırak ilişkimiz vardı.
Bir sürü ustayla aynı yerde bulunmak güzeldi. Ünlü olmak ne demek hiçbir zaman anlamamışımdır. Çünkü işi öğrendiğim ustalar hiç öyle değildi.”
Oyuncu, 2007’de yayınlanan “Pars: Kiraz Operasyonu” filminden sonra yaklaşık 12 yıl sessizliğe büründü. Demirkol, nedenini şöyle anlatıyor:
“O günlerdeki gibi kadro ve hikayelere sahip bir iş gelmedi. Ben de seçici davrandım. İyi bir şey gelmeyince de işleri geri çevirmeye başladım. 2008 yılında arkadaşım bir kolejin drama derslerine girmem için teklifte bulundu. Ben de denemek istedim. Çalıştığım çocuklarla empati kurabildim. Çünkü hepsi oyunculuğa başladığım yaş grubundaydı.
Onların tiyatro hevesleri ve gözlerindeki ışık yüzünden bırakmak istemedim. 12 yıldır öğretmenlik yapıyorum.” 38 yaşındaki Demirkol, özel bir kolejde 1-11’inci sınıf öğrencilere drama dersi veriyor. İster istemez soruyorum, “Öğrencilerin aileleri sizi görünce şaşırıyor mu?” Demirkol ise şu cevabı veriyor:
“Mesela çocukların ilk dersteki sorusu, ‘Hiç dizide oynadınız mı’ oluyor. Bir hafta sonra geldiklerinde, eski dizideki bölümleri izleyip hayran hayran bakmaya başlıyorlar. Okul toplantılarında veliler, diğer branşlardaki öğretmenlerden daha çok benimle tanışmak için geliyor. (gülüyor)”
Geçen hafta 90’ların “Lastik Kız”ı Yasemin Evcim’le başladığım “Şimdi Ne Yapıyorlar?” yazı dizisine bu hafta -yukarıda da gördüğünüz gibi- Eray Demirkol’la devam ediyorum. “Şimdi Ne Yapıyorlar”ı Elif Ünal’ın Kelebek’te 12.10.2015 tarihinde Cenk Torun’la start verdiği “O Şimdi Nerede, Ne Yapıyor?” serisinin devamını getirme düşüncesiyle hazırlamaya başladık. Ancak 2019’da benzer bir formatla Yasemin Evcim’le röportaj yapan Melis Danişmend, formatını kopyaladığımı ve yazısından izinsiz alıntı yaptığımı öne sürerek beni “emek hırsızlığıyla” suçladı.
Öncelikle Yasemin Evcim’le telefonla görüştüğümü, anlattıklarını yazdığımı belirtmek isterim. Hatta Evcim, yazının çıktığı gün sosyal medya üzerinden bana ve gazeteme teşekkür de etti. Evcim’in hayatına dair anlattıklarının, diğer verdiği röportajdaki açıklamalarıyla benzerlik göstermesi sürpriz olmamalı. Sonuçta ortada yaşanmış tek bir hayat var. “Formatım kopyalanmış” iddiasına gelince...
Eski ünlülerin yaşamını mercek altına alan bu tür yazılar, uluslararası bir formattır. 2000’li yıllarda OK! ve Esquire dergileri de aynı formatta yazı dizileri hazırlamıştı.Hatta 1998 yılında Amerika merkezli VH1 televizyon kanalı “Where Are They Now?” (Şimdi Neredeler?) programıyla bu formatı ekrana taşımıştı. Kanalda halen benzer programlar yayınlanıyor. Dünyanın hemen her yerinde medyada kendine yer bulan bu format, “uluslararası” niteliği nedeniyle kimsenin tekeline giremez. Bu formatla yazı dizisi hazırlayan hiç kimse de bir başkası için “kopya” iddiasında bulunamaz.
Hürriyet Gazatesi Eğitim Servis Müdürü Nuran Çakmakçı, İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver ile Yeni Normalde gençlerin YKS maratonu sonrası tercihlerini yaparken nelere dikkat etmesi yönünde bir röportaj gerçekleştirdi. İstanbul Kültür Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Dr. Bahar Akıngüç Günver ile birlikteyiz ve gençlerin YKS sonrasındaki en önemli maratonu hakkında konuşacağız. Gelecekte yapacakları işi belirleyecekleri bir dönem. Arkadaşlarından veya rehberlik öğretmenlerinden bazı tavsiyeler alıyorlar. Bu noktada gençlere tercih haritasında destek olmak için Bahar hanım ile konuşmak istedik. Nasılsınız?İyiyim, teşekkür ederim. Pandemi dönemindeki bazı belirsizlikler bizi yoruyor ama çalışmaya devam ediyoruz.Pandemi aylardır gündemimizde. Bunun devam etmesi durumunda sizler nasıl bir hazırlık yaptınız? Neler öneriyorsunuz?Değişim ile ilgili bazı öngörülerimiz var. Kültür Üniversitesi’nin belli bir deneyimi var. Bu anlamda daha önce pek çok kriz gördük. Olağanüstü şartlarda olduğumuz zamanları yaşadık. Şu anda daha zor bir dönemdeyiz. Burada değişmeyen şey bizim tavrımız. Önümüzdeki sonbahar sömestri için bazı belirsizlikler var. YÖK’ün vereceği kararlara göre 6 ya da 7 tane senaryomuz var. Buna göre hareket edeceğiz. Mesela burslar ile ilgili bir planımız var.Onu biraz açabilir misiniz? Çoğu öğrenciyi çok yakından ilgilendiriyor? Kimler hangi koşullarda alabilir?We-Accept için amacımız tek bir sınava bağlı olan bir başarı ile değerlendirme yapmamaktı. Bu noktada öğrencileri belli bir testten geçiriyoruz. Test sonuçlarına göre öğrencilere bazı konularda burslar veriyoruz. Önümüzdeki sene için daha fazla geliştirerek bu sistemi devam ettireceğiz. Öğrencinin yeterliliği ve inovatif çalışmaları burada çok önemli. Bunların yanı sıra bölümlere uygun olarak hazırladığımız burslarda mevcuttur.“Öğrencinin Hizmetinde” mottosu ile hareket ediyorsunuz. Bu motto üniversiteye nasıl uyarlandı ve Kültür’de okumanın farkı nedir?Kültür Üniversitesi, 60 yıllık deneyimini pandemi döneminde de çok iyi gösterdi. Bilimin ve sanatın da çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu bir entelektüel birikim değil. Kapsamlı boyutlara sahip ve öğrencinin yaşam kültürü kazanması için çok önemli bir fırsat. Özellikle Kültür Üniversitesi, her bütçeden öğrenci için uygun burslar hazırlıyor. İhtiyaç, başarı, spor ve çalışma burslarımız mevcut.Vakıf üniversitesinde belli ekonomide olan öğrenciler okuyabilir diye biliniyor. Ama Kültür’de çalışarak deneyim edinme şansı da buluyor. Onu da biraz açıklayabilir misiniz?90’a yakın öğrencimiz şu anda bizde sigortalı olarak çalışıyor. Bazıları karşılıklı burs olarak çalışıyor bazıları ise çalışmasının karşısında belirli bir ücret alıyor. Üniversitemizde okuyan öğrenciler, tercih döneminde tanıtım yapıyorlar. Kendi deneyimlerini ve bilgilerini tercih yapacak öğrencilere aktarıyorlar. Bunun karşılığında da burs ya da farklı kazanımlar elde ediyorlar. YÖK burslu bir öğrenci okulumuzda çalışıyor ise kulüplerden kültürel aktivitelere kadar pek çok deneyimi paylaşabiliyor. Bu öğrenci için staj gibi bir fırsat oluyor. Tüm bunların yanı sıra eğitimin aksamaması için de 2011 yılından itibaren dijital bir yatırım yaptık. Pandemi döneminde bu yatırımın karşılığını fazlasıyla aldık. Bu dönemde hocalarımızın ve öğrencilerimizin herhangi bir sağlık sorunu yaşamaması için çaba gösterdik. Siz çok araştırmacısınız ve sürekli eğitim aldığınızı da biliyoruz. Harvard Üniversitesi’nde bizzat eğitim aldınız. Bir yandan dijital altyapı yatırımı için bir yandan da yeni dönem için farklı senaryolarınız var. Siz nasıl bir model uygulayacaksınız? Eğitimi ne zaman başlatacaksınız?Biz 14 Eylül tarihinde okulları başlatma kararı aldık ama bize bağlı değil. YÖK’ten gelen talimata göre ayarlamalarımızı yapacağız. Ona göre Hibrit modelimizde %60 - %40 sistemini uygulayacağız. Bir kısmı online olarak bir kısmı yüz yüze eğitime devam edeceğiz. Kampüsteki yoğunluğu seyreltmek istiyoruz. Öğrencilerimizin ve okula gelecek velilerin maskelerine ve sosyal mesafelerine dikkat etmeleri için elimizden geleni yapacağız. Termal kameralar gibi farklı önlemler alıyoruz. 4 kampüsümüzde tüm sağlık önlemlerimizi almaya steril işlemleri ile başladık. Kantindeki yiyecek usullerini belirledik. Şehir dışından gelip yurtta kalacak öğrencilerimiz için de belli bir denetleme sistemi kurduk. Aynı anda 10 bin öğrencinin bağlanabildiği bir sistemimiz var. Durumun daha kötüye gitmesine karşı sağlam bir teknoloji temelimiz var.Pandemi aslında pek çok şeyi değiştirdi. Şehir dışından da öğrencileriniz gelecek. Burada hem öğrencilere hem de ailelere ne gibi önlemler aldığınızı aktarabilir misiniz?Ortak alanların tümünde steril işlemlerimiz tamamlandı. Yurtların giriş çıkışları ve temizliği ile ilgili esaslar yayınlandı. Corona riski karşısında nasıl davranılması gerektiği ile ilgili bir yönetmelik oluşturduk. Pandeminin en büyük zarar verdiği şeylerden biri de sosyal ve duygusal yönlerdir. Öğrencilerin bu etkilerden daha kolay nasıl kurtulması ile ilgili çalışmalar hazırladık. Anksiyete ve depresyonun arttığı dünyada öğrencilerde kararsızlık görülüyor. Bunun önüne geçmek oldukça önemlidir. Biz evindeki bilgisayardan laboratuvara ulaşmasını sağlıyoruz. Mesela mimarlık öğrencisi dijital ortamdaki atölyelere katılabilir duruma getirdik. Tüm bunların yanı sıra YÖK’ten gelecek olan haberde önlemler üzerinde oldukça etkilidir.Yıllarca binlerce öğrenci ve ebeveyn ile karşılaştınız. Tercih döneminde onlara neler öneriyorsunuz?Pandemi döneminde büyük bir yaşam mücadelesi verdiler. Korku ve kaygı yaşadılar. Hem aileler hem de öğrenciler ayakta kalmanın mücadelesini verdiler. Ama şöyle düşünmek lazım bütün dünya aynı süreçten geçiyor. Benim tavsiye edeceğim en önemli şey hayallerinden vazgeçememeleridir. Online ya da fiziksel olarak okulları gezsinler. Bunu yaparken maske ve mesafe konusuna dikkat etmeliler. Uzaktan eğitim ya da hibrit eğitimden hangisi olursa olsun okulların kültürel imkanlarını da incelemeleri gerekiyor. Üniversitelerin sanal imkanlarını detaylı bir şekilde araştırabilirler. Üniversiteliler ve akademisyenler ile konuşmak onlar için önemli. Burs ve yurt dışı olanaklarına baksınlar. Ufuk açıcı çalışmaları olan üniversiteleri tercih etmek önemlidir. Bizim Doğru Tercih dediğimiz bir program var ondan da yararlanabilirler.Üniversite ve diplomanın yaşamdaki rolü nedir sizce?Üniversite dönemi, kişinin kimliğini geliştirdiği bir dönem. Biz 10 yıldır “Üniversite kültürdür.” diyoruz. Okul yalnız başına bir meslek sahibi olmak anlamına gelmiyor. Bunun yanı sıra kimlik, dostluk ve toplumsal sorumluluk gibi kavramlarında geliştiği bir ortamdır. Sorgulamanın önem kazanması da karakter eğitimi üzerinde etkili oluyor. Biz okulumuzda konserler ve sergiler gibi etkinlikler ile öğrencinin kültürünü geliştirmeyi destekliyoruz. Bence bunların hepsi çok önemli.Son olarak anne ve babalar çocuklar üzerinde oldukça baskın. Bu noktada onlara neler söylemek istersiniz? Genelde gençleri dinlemiyor ya da anlamıyoruz. Bunun için söyleyeceğiniz şeyler çok kıymetli.Ben de bir anneyim ve iki kız çocuğum var. Dolayısı ile annelik serüvenini çok iyi biliyorum. Bizim kültürümüzde müthiş bir korumacılık var. Bu kadar korumasak ve bazı şeylerin sonuçlarını yaşamaları belki de onlar için daha iyi olabilir. Koruma kısmından vazgeçmemiz gerekiyor. Onun araştırma ve inceleme yapmasına izin vermek çok önemli. Bu gençler Z kuşağı olduğu için daha farklılar. Yapmamamız gereken en önemli şey ise kendimiz ile karşılaştırma yapmamaktır. Böyle bir zemin olmamalıdır. Eğitimin temelinde karşılaştırma var ama kendiniz ile onları karşılaştırmak yanlış olur. Bu kuşak oldukça zeki ve dijital tepkileri çok yüksek. Müthiş bir özgüvenleri var. Bu noktayı da göz önünde bulundurmalıyız. Öğrenciler farklı yöntemleri deneyebilirler. Çap gibi seçenekler ile iki bölümü aynı anda okuyabilirler. Doğru bir tercih yapmak zor ama sağlıklı seçimler yapmalarını diliyorum.Teşekkür ederim her şey için. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?Onlar zaten çok zor bir dönemden geçtiler. Öğrencilerin yapacakları en önemli şey ara vermeden eğitim hayatlarına devam etmeliler. Üniversite demek bir yaşam kültürü demektir. Bu yaşam kültürü, üniversite ve lise arasında farklılık gösteriyor. Bu nedenle üniversiteyi deneyimlemelerini öneriyorum.Umarım herkes bunları dikkate alır. Sağlıkla kalın.