Ankara Kalesi ve çevresi keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi. Gezip gördükçe; hele bir de fotoğraf aşkınız varsa sevginizi, merakınız daha da büyüyor içinizde. “Ankara’da yapılacak bir şey ya da gezilecek yer yok” diyenlere inat işte bu fotoğraflar cevap verecek.
Fotoğraf makinem ile Pilavoğlu Han’ı fotoğraflamak ve farklı bir açıdan daha bakmak için heyecan ile düştük yola...
HİKÂYESİ OLAN BİR YER
Kocaman iki büyük kapısı ve yorgun duvarlarıyla karşılayan Pilavoğlu Han; “çok hikâyem var” der gibi bakıyordu adeta. 16’ncı veya 17’nci yüzyılda yapıldığı düşünülen Han, Rahmi Koç Müzesi’nin tam karşısında. İlk adı ise Ali Paşa. Eskiden At Pazarı olarak da bilinen alana bakıyor. Dokusu ve ruhu bozulmamış bir yapı. Aslında sizi içine bu kadar çekmesinin nedenlerinden biri de bu bozulmamış doku. İnşa edildiği yıllardan bugüne kadar birçok farklı amaca hizmet vermiş. Bambaşka hikâyelere şahitlik etmiş. İlk başlarda konaklama amacıyla yapılan Han, daha sonraları çocuk ve kadın cezaevi, ticaretle uğraşanlar için depo ve son olarak da evsiz ve yoksulların konakladığı bir otel olarak hizmet vermiş.
FARKLI ATÖLYE VE KAFELER
Şimdilerde ise sanatçılarla, zanaatkarların buluştuğu atölyelere ve kafelere ev sahipliği yapıyor. İki katlı Han’ın, üst katları daha çok tasarım ve sanatla uğraşanların ofisi olarak kullanılıyor. Han’ın üst katına çıktığınızda göze ilk çarpan ise duvardaki resimler ve birbirinden farklı renkli ahşap kapılar, zanaatkarların duvarlara çizdiği eserler.
Pilavoğlu Han; o eski hüzünlü günlerine inat, sanatla ve tasarımla dimdik ayakta misafirlerini bekliyor. Saklı kalmış bu tarihi han, keşfeden herkesin uğrak yeri olmuş durumda. Huzurlu ve keyifli bir hafta sonu geçirmek için Pilavoğlu Han’da önce atölyeleri gezip, sonra oturup bir şeyler yiyebilirsiniz.
Şimdi son söz ise fotoğrafların...