Güncelleme Tarihi:
Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki urûc kökünden türemiş bir ism-i âlet olan mi‘râc kelimesi “yukarı çıkma vasıtası, merdiven” demektir. Terim olarak Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. Olay, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından kaynaklarda daha çok “isrâ ve mi‘rac” şeklinde geçerse de Türkçe’de mi‘rac kelimesiyle her ikisi de kastedilir. İslâmî kaynaklarda genellikle ele alındığı şekliyle mi‘rac hadisesi iki safhada meydana gelmiştir. Resûl-i Ekrem’in bir gece Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya yaptığı yolculuğa isrâ, oradan göklere yükselmesine mi‘rac denilmiştir. Literatürdeki bu ayırım her iki terimin naslarda zikredilmesinden ileri gelmektedir.
Mi‘racla ilgili rivayetlerde bazı farklılıklar mevcuttur. Meselâ sahih rivayetlerin bir kısmında doğrudan Mescid-i Harâm’dan semaya yükseliş anlatılır (Buhârî, “Ṣalât”, 1; “Tevḥîd”, 37; “Enbiyâʾ”, 5; “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 7). Ancak isrâ ve mi‘racın aynı gecede gerçekleştiği kabul edilip rivayetlerin bütünü göz önüne alındığında Resûl-i Ekrem’in Mescid-i Aksâ’ya uğradığı ve burada içlerinde İbrâhim, Mûsâ ve Îsâ’nın da bulunduğu peygamberler topluluğuna namaz kıldırdığı anlaşılmaktadır (Müslim, “Îmân”, 259; İbn Hişâm, II, 37-38). Diğer bazı haberlere göre de Resûlullah olayı Mekke’de haber verdiği zaman Kureyş kabilesi kendisini yalanlayıp Mescid-i Aksâ hakkında sorular sorunca Allah ona mescidi göstermiş ve böylece sorulara cevap vermiştir (Müsned, I, 309; Buhârî, “Menâḳıbü’l-enṣâr”, 41). Mi‘racla ilgili haberlerde mevcut ayrıntılı tasvirler arasında (meselâ bk. Beyhakī, II, 362, 398) zayıf rivayetlerin bulunduğu bildirilmektedir (İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, III, 22).
Kaynaklarda mi‘racın vukuu hakkında bazı tarihler verilmekle beraber (Nüveyrî, XVII, 283-284; Kastallânî, VI, 3-4) en sahih kabul edilen rivayet bunun müslümanların Birinci ve İkinci Habeşistan hicretlerinden sonra, Hz. Hatice ve Ebû Tâlib’in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği şeklindeki nakildir (İbn Kesîr, es-Sîre, II, 93, 107). Rebîülevvel veya ramazan ayından bahseden rivayetler varsa da müslümanların çoğunluğu mi‘racı Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadır.
Miraç; ferdi, toplumu ve bütün insanlığı yücelten ve yükselten değerlerle buluşarak, zamanın önemini idrak ve sorumluluk bilinci ile her türlü kötülüklerden arınma ve ilahi emirlere teslimiyet göstererek, yüce mertebelere ulaşma azmini kuşanmaktır. Miraç gecelerinde dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul ederek çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür.
Kur'an-ı Kerim okunmalı
Peygamberimiz (a.s.m)'ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okunmalı
Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet etmeli
Allah rızası için namaz kılmalı
Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yapmalı
Günahların bağışlanması için Allah'tan af dilenmeli ve tövbe edilmeli
Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okunmalı
Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua etmeli
Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirmeliDargın ve küskünleri barıştırmalı
Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı
Hayattaki büyüklerimizin, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefonla aranarak tebrik edilmeli.
Mirac olayının gerçekleştiği gece Müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Mirac kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.