Benim projemle ilgili olarak da bir sonraki ocak ayında başlamak üzere faz-1 dosyamızı hazırlamak istiyoruz. Faz-1'de 10-15 kişiye verilen aşı örneğinin zarar verip vermeyeceği, doz sayıları takip ediliyor. Faz-1 başarılı olursa 100-200 kişiyle çalışılacak faz-2'ye geçiliyor. Faz-2 çalışmasında aşı verilen insanların sağlık durumları, kan değerleri ve biyokimyasal değerlerine bakılıyor. Aşı verildiğinde takip edilmeleri gerekiyor. Belli sürelerde hastanede kalıyorlar veya rutin örnek alımına hastaneye gidiyorlar. Bu süreç de 2-3 ay sürse, faz-3'te aşı adayının hazır olduğunu düşünebiliriz. Faz çalışmaları en az 6 ay dersek, en iyi ihtimalle Eylül 2021'de faz-3'e gelmiş oluruz."
Tamamen yeni bir aşı geliştirmenin 5-6 yıl aldığına değinen Özören, "Koronavirüs bu kadar insanı öldürürken, bazı şeyleri daha kısa yoldan yapmak zorundayız. Diğer ülkelerde de aşı çalışmaları var ve onlar da bu yollardan gidiyorlar. Kritik zamanlarda kısa yol da tercih edilebiliyor. Faz-1 ve faz-2'nin birleştirilmesiyle 2 ay, faz-3 ve faz-4'ün beraber yapılmasıyla 2-3 ay kazanılır. Yeterli fon bulunur ve bütün ekip koordine şekilde çalışırsa epey zaman kazanılıyor." diye konuştu.
Özören, "Boğaziçi Üniversitesindeki protein mikrokürecik teknolojisi bize ait ve daha önce hayvan deneylerinde başarılı olduğunu gördük. Bu yönden elimizin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Çalışacağına yüzde 80-90 eminim. Biz farede pek çok şeyi tedavi edebiliyoruz ama insana giderken, laboratuvar koşullarında örneğin 1000 insan için aşı üretecek kapasitemiz yok. Biyoreaktörlerde yapılması gereken kısımları var. Ocak sonrası faz-1, faz-2, faz-3 ve insana verilecek preparatların çalışılması için Türkiye'de biyoreaktör kapasitesi bulunan özel şirketlerle iş birliği yapmamız lazım." ifadesini kullandı.
"Her mutasyon virüsün yapısını birebir etkilemiyor"
Prof. Dr. Nesrin Özören, Almanya ve İngiltere'de SARS ve MERS çalışmaları yapan şirketlerin koronavirüs aşı çalışmalarına hazırlıklı olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Şimdi sadece korona için ek deneyler yapılacak. Eylül-ekim gibi bir set aşı üretilmeye veya insanlara verilmeye hazır olur diye tahmin ediyorum. Doğal olarak ülkeler kendi vatandaşları için aşı üretecek. Bütün dünya nüfusu için aşı üretmek çok kolay değil. Çoğunlukla da soğuk zincirle taşınması bekleniyor klasik teknolojilerde. Oysa Boğaziçi Üniversitesinde bizim geliştirdiğimiz mikrokürecik sisteminde aşı oda sıcaklığında da bozulmadan taşınabiliyor. Türkiye'deki diğer projeler dünyayla benzer."
Virüsün yapısal büyük bir değişikliğe uğramadığına dikkati çeken Özören, "Her mutasyon virüsün yapısını birebir etkilemiyor. Bizim gözlemlediğimiz yapıyı, enfeksiyon yapma özelliğini değiştirecek mutasyon henüz olmadı. O kadar da korkunç bir virüs değil. Hem Ebola gibi öldürücü hem şimdiki gibi sinsi, 14 gün boyunca semptom göstermeden bir insanda kalıp da yayılabilseydi o zaman panik yapmak gerekirdi." dedi.
"Aşı çalışmalarında yer alan grupların büyük bölümü moleküler biyologlardan oluşuyor"Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesrin Özören, Türkiye'de aşı üretim merkezlerinin 1980'lerden sonra atıl bırakıldığını ve daha sonra kapatıldığını dile getirerek, "Koronavirüs, umarım, hangi mesleklerin kıymetli olduğunu değerlendirme fırsatı verir. Ar-Ge harcamalarının milli gelirdeki payı yüzde 1'in üzerinde ancak söz konusu araştırma alanları da temel bilimler değil, optimizasyon, mühendislik. Araştırmaya, bilime yatırım böyle olmaz. Örneğin bir virüs araştırma enstitüsüne yatırım yaparsanız, bu hemen maddi kazanç sağlamayabilir ancak gerektiğinde geleceğinizi kurtarabilir." değerlendirmesini yaptı.
Koronavirüs Bilim Kurulu'nda biyolog yer almadığına işaret eden Özören, "Ancak aşı çalışmalarında yer alan grupların büyük bölümü moleküler biyologlardan oluşuyor. Bilim üretilmesi isteniyorsa moleküler biyologların önünün açılması, üst kurullardaki karar vericilerin arasında temel bilimlerden uzmanların olması önemli. Eğer bunlar yapılmazsa Türkiye, uygulamacı olmaktan öteye gidemez." diye konuştu.