Güncelleme Tarihi:
İşte tatilde keyifle okunabilecek 15 kitap. Kitaplar, MEB ‘100 Temel Eser’ listesinden alfabetik sıraya göre sıralandı.
BABALAR VE OĞULLAR - IVAN TURGENYEV
Klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı Turgenyev, çağdaşlarından bütünüyle farklı bir yol izlemiş, yaşadığı dönemde Avrupa’da yazılan romanlara ve Avrupa kültürüne daha yakın bir tavır sergilemişti. Turgenyev’in başyapıtı olarak tanımlanan Babalar ve Oğullar, bu etkinin izlerini taşıyor. Romanın öne çıkan karakteri Bazarov, arkadaşı Arkadiy’e ve onun modern değerlerle yaşamayı seçen babasıyla amcasına öyle sinir bozucu bir biçimde karşı çıkar ki, sergilediği nihilizm Bazarov’un müthiş zekâsıyla birleşince genç bozguncunun saldırılara uğraması kaçınılmaz olur. Tıpkı romanın yayımlanmasından sonra yoğun saldırıya uğrayan Turgenyev gibi. İvan Turgenyev, Babalar ve Oğullar’ın yayımlanmasından sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış, yaşamını Avrupa’da sürdürmüştü.
BEYAZ DİŞ - JACK LONDON
Vahşi kapitalizmin “altına hücum” dönemini konu alan yüzlerce eserin çoğu, altın arayıcılarının kişisel öykülerini yüzeysel bir yaklaşımla anlatır. Farklı bakış açısıyla diğerlerinden ayrılan Charlie Chaplin’in ‘Altına Hücum’ filmi dışında, konuyu değişik bir biçimde irdeleyerek insanı evrensel boyutta sorgulayan en önemli eserlerden biri, Jack London’ın ‘Beyaz Diş’ adlı romanıdır. Dünya görüşünü, “Köpeğe kemik atmak hayırseverlik değildir. Hayırseverlik, kendin de en az köpek kadar açken kemiği köpekle paylaşmaktır,” diye özetleyen London, ‘Beyaz Diş’te Kuzey’in karlarla kaplı bölgelerinde sürdürülen yaşam kavgasını, soğuk, açlık ve hayatta kalma mücadelesini insanların değil, aynı koşulları onlarla paylaşan hayvanların açısından aktarıyor. ‘Beyaz Diş’, damarlarında hem kurt hem de köpek kanı taşıyan bir kurt kırmasıdır. Ana-babası dışında kendi türünden canlıları hiç tanımadan bir mağarada yaşarken, bir gün dışarıdaki gerçek dünyayla yüz yüze geliyor. Çok farklı görünümü, çok farklı kuralları ve düzeni olan bu yerden, dünyayı ve yaşamı keşfetmeye başlıyor. Kurdun köpeğe dönüşümü, koşulların insanlar için olduğu kadar hayvanlar için de hayatı nasıl değiştirdiğini yansıtıyor.
BİR BİLİM ADAMININ ROMANI - OĞUZ ATAY
Oğuz Atay’ın hocası, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İnşaat Fakültesi profesörlerinden Mustafa İnan’ın hayatının roman kurgusuyla anlatıldığı ‘Bir Bilim Adamının Romanı’, 1975 yılında Bilgi Yayınları tarafından yayımlandı. ‘Bir Bilim Adamının Romanı’ özet olarak Mustafa İnan’ın yoksulluk içerisinde başlayan hayatının dünyanın en güzel unvanı olan “bilim adamı”nı hak edişindeki müthiş hikaye anlatılıyor. Bir Bilim Adamının Romanı ana fikri ne kadar zorluk içerisinde yaşanılsa da ahlakî değerlerden ve özünden hiçbir şey kaybetmeden nasıl başarıya ulaşılabileceği şeklinde özetlenebilir.
ÇALIKUŞU - REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Romanda, İstanbullu köklü bir ailenin kızı olan çocuk ruhlu Feride’nin çok sevdiği nişanlısı tarafından ihanete uğramasıyla kendini öğretmenlik mesleğine adaması ve hayatını kazanabilmek için Anadolu’da şehir şehir dolaşması anlatılıyor. Melodram öğeleriyle yüklü bir aşk öyküsünün yanı sıra bürokrasi eleştirisi, kadınların Osmanlı toplumunda var olma mücadelesi, öğretmenlik mesleğinin icrası gibi pek çok konuyu ele alıyor.
DON KİŞOT - CERVANTES
La Mancha’da yaşayan 50’li yaşlarındaki eski bir toprak ağası olan Don Kişot, şövalyeleri anlatan kitaplara takıntılıdır ve yazılan her şeyin doğru olduğunu sanıyordur. Don Kişot, Sancho Panza ve Rosinante ile birlikte umarsızca şövalyelik günleri tasarlarken, etrafındaki insanlar onun yavaş yavaş çıldırdığını düşünür. Dulcinea del Toboso, Don Kişot’un hayalinde canlandırdığı ve onunla birlikte maceralar kurduğu sevgilisidir. Don Kişot, yani Senyor Kesada; halkını, vatanını çok seven bir insan olduğu için olsa gerek Sancho Panza’yı da yanına alarak Don Kişot oluyor. Kitapta da sözü edildiği üzere Don Kişot, mazlumları korur ve de kötülere göz açtırmaz. Fakat her zaman yere yıkılır.
İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ -CHARLES DICKENS
Dünya edebiyatının en önemli klasik yapıtlarından biri olan ‘İki Şehrin Hikâyesi’, Paris ve Londra arasında gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareketli anlarından birinin, Fransız Devrimi’nin ekseni etrafında biçimleniyor. Edebiyat dünyasının “Dickens’ın en büyük tarihî romanı” olarak, yazarın kendisinin ise “Yazdığım en iyi hikâye” diye tanımladığı yapıt, Fransız Devrimi ile Terör Dönemi kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeliyor. Hapsedildiği Bastille zindanından kurtarılan Doktor Manette ile iş işten geçmeden İngiltere’ye göndermiş olduğu kızının 18 yıl sonra buluşmaları ve Londra’da yeni bir yaşam kurmaları; sevgi, dostluk, özveriyle örülmüş bu yaşamın Paris’te gelişen devrim dalgasının haberleriyle gölgelenişi, iki şehri yansıtıyor okuyucuya. Paris’teki karanlık günlerin karşısında Londra’daki aydınlık ve dingin günler yer alıyor. Ancak her iki şehir de karanlığın içinde umudu, aydınlığın içinde hüznü taşıyor.
KUYUCAKLI YUSUF - SABAHATTİN ALİ
‘Kuyucaklı Yusuf’ta, ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf’un olayı soruşturmak için Kuyucak’a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı anlatılıyor. Edebiyat eleştirmenlerine göre Yusuf karakteri, köyden şehre göç edip şehir hayatına uyum sağlayamayan insan tipinin habercisidir.
MAİ VE SİYAH - HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
Servet-i Fünun neslinin, sanat, edebiyat ve tercüme hakkındaki görüşlerinin anlatıldığı ‘Mai ve Siyah’ romanında aslında hayalle gerçek arasındaki çatışma ön plandadır. Mir’at-i Şuûn gazetesinin kuruluşunun 10’uncu yılı için Tepebaşı’nda verilen yemeğe gazetenin yazar ve yöneticileri katılır ve o gece “bârân-ı elmas altında mai bir gece” yaşanır. Hüseyin Nazmi ile çok iyi arkadaş olan Ahmet Cemil, onun şiirlerinin yeni bir şiir akımına öncülük ettiğini ileri sürer. Eski şiir taraftarı Raci ise şiirdeki bu yenilikleri kabul etmez ve acımasızca eleştirir.Ahmet Cemil’in; tanınan bir şair olma, bir matbaa satın alma, Lamia ile evlenme gibi hayalleri vardır. Ahmet Cemil’in hayallerine kavuşup kavuşmadığının cevaplarının verildiği, Halit Ziya Uşaklıgil’in bir üslup ustası olduğunu ortaya koyduğu ‘Mai ve Siyah’, Servet-i Fünun şairleri ile eski edebiyat taraftarlarının arasındaki çekişmeyi de ele alan modern tarzda yazılan romanlardan biri.
MOR SALKIMLI EV - HALİDE EDİB ADIVAR
Evin kendisi, çocuğun hafızasında ‘Mor Salkımlı Ev’ yaftasını taşır. Bu ev, yarım asırdan ziyade, bazen de her gece, bu küçük kızın rüyalarına girmiştir. Arka taraftaki bahçeye nazır pencereler, çifte merdivenlerin sahanlıklarındaki ince uzun pencereleri, baştan başa mor salkımlıdır ve akşam güneşinde mor çiçekler arasında camlar birer ateş levhası gibi parlar.
Halide Edib Adıvar, anılarını iki cilt halinde kaleme almış, bu iki cildi de hayatının ayrı dönemlerinde yazmıştı. ‘Mor Salkımlı Ev’, yazarın çocukluk günlerinden 1918 yılına kadar olan dönemi anlatıyor.
SAVAŞ VE BARIŞ - LEV TOLSTOY
‘I. Cilt- Savaş ve Barış’, “klasik” denildiğinde akla gelen ilk kitaplardan. Napoleon’un, Rusya’yı işgalini anlatan dev bir savaş romanı, aynı zamanda bir Rusya panoraması. 1800’lerin ortalarında Rusya’nın içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar; kentlerde, köy ve kasabalarda, büyük çiftliklerde sürdürülen hayat; dönemin önde gelen kişilikleri, saray yaşamı, özellikle üst sınıf ustaca çiziliyor. Tolstoy, birinci cildin önsözünde ‘Savaş ve Barış’ı yazarken hissettiklerini, yaptığı zorlu çalışmaları ve romanın geçirdiği aşamaları anlatıyor. Bu metinler, özellikle bu dev romana yazarının gözünden, daha yakından bakma fırsatı verdiği için çok önemli. İkinci ciltte Tolstoy, anlatılan büyük tarihsel olayların yalnızca imparatorların ya da toplumları yönetenlerin iradeleriyle ortaya çıkamayacağını, bu tür gelişmelerin pek çok nedenlerin bir araya gelmesiyle gerçekleştiğini göz önüne seriyor.
SEFİLLER - VICTOR HUGO
Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından biri. Şiirleri, oyunları ve romanları ile tanınıyor. Romantizm akımının Fransa’daki temsilcisidir. Edebiyat alanındaki devasa başarılarının yanında politik hayatta da etkin bir rol üstlendi, bu nedenle sürgün cezasına çarptırıldı, cezasını tamamlamasına rağmen imparatorluk yıkılana kadar Fransa’ya dönmedi. İlk kez 1862’de yayımlanan ‘Sefiller’, yazarın Notre-Dame’ın Kamburu ile “din”, Deniz İşçileri ile “doğa” konularını işlediği roman üçlemesinin “toplum”u ele alan, en görkemli ayağıdır. Bu destansı roman Fransız toplumundan yola çıkarak, kozmolojik bir bakış ve eşsiz bir duyarlılıkla insanlığa ulaşır.
SİNEKLİ BAKKAL - HALİDE EDİB ADIVAR
“Sinekli Bakkal Sokağı’nın bozuk kaldırımlarında seke seke Şevket Ağa’nın fenerini takip eden Rabia, Selim Paşa Konağı’nın geniş caddesine çıkınca yeni bir dünya keşfetmiş gibi sevindi. İki tarafı büyük bahçeler içinde, bahçe ortalarında konaklar, her kapının üstünde büyük bir fener... Kapılardan birine uşağın ardı sıra girdi. Hanımelleri, yasemin ve akasya kokuları, fıskiyenin şırıltısı... Bunlar çocuğun yüreğine tatlı bir çarpıntı verdi.” Defalarca basılmış, kuşaklardan kuşaklara ulaşabilmiş ‘Sinekli Bakkal’, II. Abdülhamid dönemini bir geçmiş zaman dekoru önünde yansıtarak eskiden yeniye devralınması gereken kültür, sanat ve töre değerleri üzerinde duruyor. Bir anlamda, yazar ve eseri, tarihî süreklilik arayışı içerisindedir.
SUÇ VE CEZA - FYODOR DOSTOYEVSKI “Eski” öğrenci Raskolnikov, “kiracıdan” kiraladığı daracık odasında beş parasız günler geçiriyordur. Modern zamanların, çağdaş bilimin ve edebiyatın bu yaratıcı ve akıllı genci, toplumun gerici bir canavara dönüşmüş karanlık avucunda ezilip un ufak mı olacak yoksa? Bir gün oturduğu bir kafede, anarşist düşüncelere sahip gençlerin konuşmalarına kulak misafiri olur ve aklına tüm dertlerine son verecek bir şey gelir. İlk iş olarak da kapıcının kulübesindeki baltayı kestirir gözüne. Dünya edebiyatının en ünlü baltasını...‘Suç ve Ceza’ ilk kez 1866 yılında yayımlandı. O tarihten sonra da dünyanın gündeminden hiç düşmedi. Dostoyevski, “hiç aceleye gelmemesi” gerektiğini düşündüğü “yeni” bir karakter yakalamıştı. Rusya’yı, Rus halkını gözlemleyerek Raskolnikov’u onların içinden çekip almıştı. Öykü, tüm yönleriyle çürüdüğü açıkça görülen geleneksel iyilik algısının toplum tarafından nasıl “göz göre göre” korunduğunu anlatıyor. Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sı, insanlığa sorduğu can alıcı sorularla güncelliğini hiç yitirmeyen en büyük başyapıtlar arasında. Hâlâ...
VADİDEKİ ZAMBAK - HONORÊ DE BALZAC“...İşte ağır ağır, emekle kurulan bir edebî yapının bir mücevher gibi ince ince işlenmiş taşlarından biri.” Honoré de Balzac, olağan üstü gözlem yeteneği ve insan doğasını derinden kavrayışıyla, klasik roman türünün tartışmasız en önemli ustalarından biri olarak kabul ediliyor. 1836 yılında yayımlanan ‘Vadideki Zambak’, Balzac’ın aşk üzerine yazdığı en güzel eserlerinden biri. Yazar, masumiyetini kaybetmemek için sararıp solmaya razı gelen onurlu bir kadın ve ona tutkuyla bağlı bir genç ekseninde, Fransız Devrimi sonrasında şekillenen toplumsal hayatı da okurun gözleri önüne seriyor.
YABAN - YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Kendi dönemi içindeki gerçekçilik anlayışına uygun olarak yazılmış olan ‘Yaban’da Yakup Kadri, I. Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar olan sürede bir Anadolu köyünde; köylüleri, köyün durumunu, Milli Mücadele’ye ilişkin tavırlarını bir aydının gözüyle veriyor. Yaban için, “Bu eser benliğimin çok derinliklerinden adeta kendi kendine sökülüp, koparak gelmiş bir şeydir” diyen yazar, bu romanda ortaya koyduğu birçok soruna daha sonra yazacağı ‘Ankara’da cevap bulmaya çalışıyor.