MURAT ŞAKA - msaka@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Mart 29, 2015 13:00
Burası İstanbul’un kurtlar sofrası. Bir taraf, Afrika’dan kaçıp burada yaşam mücadelesi veren siyahilerin mahallesi Kumkapı...Diğer taraf fuhuş mekânlarıyla Aksaray: Yanıp sönen neon ışıkları, taksilerden inen hayat kadınları, kapı girişleri kalabalık barlar, “Ortam lazım mı?” diye soran ağır abiler, seyyar satıcılar, polis sirenleri... Alışık olduğum görüntüler. Kumkapı’ya çok yakın, etrafta yüzlerce siyahinin varolması da sıradışı bir durum değil.
Bundan bir yıl önce...
Son otobüsü kaçırdığım için eve gidiş alternatifi düşünürken gözüm bir sokağa takılıyor.
Oradaki farklı bir şey.
Aksaray’ın bütün o keşmekeşi içinde gerçekten farklı bir durum.
Bu sokakta da hayat kadınları müşterilerini bekliyor ama sokağın duygusu bile; kadınların ürkekliği, gözlerindeki korku, yan caddeden, diğer Aksaray çıkmazlarından farklı. İçinde sadece ve sadece siyahi hayat kadınları var.
Aramızdaki mesafe olsun olsun 20-30 metre. Ama benim o 30 metreyi aşıp hayatlarına objektif uzatabilmem tam üç ayımı aldı.
Önce her gün o yolu kullanıp sokağı gözlemlemeye başladım.
Kapalı ve tedirgin dünyalarına açılan bir kapı bulabilmek için bazen gece yarılarına kadar serseri gibi dolaştım.
Çünkü burada yaşadıkları onlara çok önemli bir hayatta kalma kuralı öğretmişti: Bir beyaza asla güvenme!
Ben projeye başlarken olsun olsun 15 kişiydiler. Bir buçuk yılın sonunda sayıları dört-beş kat arttı. Sonunda o kapıdan içeri girdim. İşte içerde görüp yaşadıklarım...
NOT: Bu süreçte iki farklı hayat sürdüm. Biri, onlar için güvenebilecekleri bir dost, diğeri fotoğrafçı.Fotoğraf makinem hep yakınımdaydı fakat öyle anlar oldu ki gözünün önünde, müthiş bir fotoğrafı çekmek yerine, bazen sadece seyretmek zorunda kaldım. Çünkü anı, bütüne değişemezdim.
Gördüğünüz bu fotoğraflar dışında, zihnimde yer eden inanılmaz bir seri var. Ara sıra çıkarıp bakıyorum.
Fotoğraf makinem hep yakınımdaydı fakat öyle anlar oldu ki gözünün önünde, müthiş bir fotoğrafı çekmek yerine, bazen sadece seyretmek zorunda kaldım. Çünkü anı, bütüne değişemezdim.
Gördüğünüz bu fotoğraflar dışında, zihnimde yer eden inanılmaz bir seri var. Ara sıra çıkarıp bakıyorum.
Çoğu normal bir iş bulup çalışmak ümidiyle İstanbul’a geliyor. Çalışıp ülkelerindeki ailelerine para göndermek istiyorlar. Ama asıl amaç, Türkiye üzerinden Avrupa ya da Amerika’ya gitmek. İlk girişleri normal turist gibi, vizeyle. Vize süresi bitince kaçak hayat serüveni başlıyor. Bırakın memlekete para göndermeyi İstanbul’da yaşamak için gereken parayı bile bulamaz oluyorlar.
Daha iyi bir iş bulmanın ya da istediği ülkeye gitmenin hiç kolay olmayacağını anlayanlar geri dönüş için para biriktiriyor. Kirayı bile ödemenin zorlaştığı dönemde seks işçiliği son çıkış oluyor. Neredeyse hiçbirinin ailesi ne iş yaptığını bilmiyor. Fabrikada ya da mağazada çalıştıklarını söylüyorlar.
Luciba (23) Zimbabveli. İstanbul’a geleli beş ay olmuş. Sosyoloji diplomasını alınca buraya gelmiş. Anadili dışında İngilizce ve Fransızca biliyor. İlk tanıdığımda çok neşeli ve eğlenceli biriydi. Zaman içinde gittikçe solan, asık suratlı ve gergin birine dönüştü. Kendisine bu değişimi sorduğumda hayatı son birkaç ayda öğrendiğini söyledi.
Hürriyet foto muhabiri Murat Şaka, 1,5 yıl boyunca siyahi seks işçilerinin hayatlarını izledi.