Bir Amerikan rüyası alır mıydınız?
Güncelleme Tarihi:
Çok çalışarak başarı, şan, şöhret ve elbette olmazsa olmaz mutluluğu kazanabilir ya da öyleymiş gibi davranabiliriz. 98. sayımızın SineList köşesinden bir Amerikan rüyası alır mıydınız? Yalnız uyarıyoruz, bu hikayeler biraz karanlık!
American Beauty (1999)
Artık Amerika’nın bile sınırlarını aşmış, küresel bir sorun olan modern ailenin kaçınılmaz çöküntüsü ve yaşadığımız iletişimsizlikler üzerine bir dolu metafor barındıran bu Sam Mendes klasiği, orta yaş bunalımındaki ana karakteri üzerinden hepimizin bir parçası olduğu bir yıkımı tasvir ediyor.
Sunset Boulevard (1950)
Yıldızı sönmüş bir Hollywood oyuncusunun eski parlak günlerine geri dönmek için verdiği gözü kara mücadeleyi konu edinen bu nefes kesen Billy Wilder klasiği, özellikle Hollywood stüdyolarında şekillenen Amerikan rüyasına etkili bir tokat atıyor.
BAKMADAN GEÇME!
They Shoot Horses, Don’t They? (1969)
Bir gün ünlü bir aktris olma hayali kuran Gloria ile yönetmen olma hayalleri hep suya düşmüş Robert’ın şanslarını son bir kez daha denediklerine tanıklık ettiğimiz bu hikaye, toplumda iyice yer etmiş Amerikan rüyasına ulaşmak için kişiliğinden ödün veren insanları topa tutuyor.
Scarface (1983)
Gangsterlerin de onları yok edebilecek hırsları vardır. Küba’dan Amerika’ya uzanan bu hikaye, Amerikan rüyasının karanlık dehlizlerine doğru unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor. Al Pacino’nun nefis performansına tanıklık edecek olmanız da filmin artılarından.
BAKMADAN GEÇME!
Pleasantville (1998)
Televizyon dünyasının gerçeklik algımızda yarattığı mutasyonlara bir çocuğun fantezi dünyasından bakmaya ne dersiniz? Elbette bu hikaye de sert bir Amerikan rüyası taşlamasına evriliyor.
American Psycho (2000)
Tüketim kültürünün bizi çevirmiş olduğu canavarla yüzleşme vakti! Asla elindekiyle yetinmeyenler olarak, bu durumu cinayet işleyecek kadar yoğun yaşayan, obsesif bir karakter üzerinden tekrar yorumlayalım. Kendimize de tuttuğumuz bu aynanın Amerikan rüyasını yerle bir ettiğini belirtmeden geçmeyelim.
BAKMADAN GEÇME!
There Will Be Blood (2007)
Ulaşmak istediğiniz hayat uğruna inancınızdan ve değerlerinizden ne kadar vazgeçebilirsiniz? Paul Thomas Anderson’dan üstüne uzun uzun düşünmek isteyeceğiniz bir taşlama…
Revolutionary Road (2008)
Hayatımızın gidişatını tercihlerimiz belirler görüşünün altını çizen bu Sam Mendes filmi, kendi içinde fırtınalar kopan evli bir çiftin ilişkileri üzerinden bize kendi hayatımızı sorgulatmayı başarıyor. Üstelik başrollerdeki isimler: Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio.
BAKMADAN GEÇME!
The Social Network (2010)
Facebook’un nasıl kurulduğunu ve Mark Zuckerberg’in hikayesini bilmeyen yoktur aramızda… Rüya gibi görünen bir başarı öyküsünün ardında ne arkadaşlıklar bitti desek?
The Wolf of Wall Street (2014)
Kariyerine bir komisyoncu olarak başlayıp bir anda Wall Street’in en ünlü brokerlarından birine dönüşen tarihin en büyük dolandırıcılarından Jordan Belfort’un gerçek hikayesinden sinemaya uyarlanan bu Martin Scorsese filmi, tam anlamıyla bir rüyanın kabusa dönüşünün simgesi…