Fırsat

ATEŞKES mi silah bırakmak mı? PKK’nın ateşkes kararıyla ilgili açıklamalarda bu iki kavram karıştırılıyor. Bazı açıklamalar silah bırakma gibi algılanıyor.

PKK ateşkes ilan etti. Bir terör örgütünün ateşkes ilan etmesi, kendi taktik gereksinimlerinin sonucu. Terörizmle mücadele eden ülkeler bu süreçten, şiddete son verilmesini sağlamak için yararlanıyorlar ama İspanya örneğinde de olduğu gibi, ateşkes değil, silah bırakmayı nihai hedef olarak koyuyorlar.

İspanya’da ETA’nın legal örgütü durumunda olan Batasuna Partisi, yöneticilerin örgütün silahlı eylemlerini mahkum etmedikleri gerekçesiyle kapatılmıştı.

Sosyalist Başbakan Zapatero da, ETA ile konuşmak için silahların koşulsuz olarak bırakılmasını şart koştu.

Kuzey İrlanda’da İRA da silahlarını teslim ettikten sonra sisteme adım atabildi.

PKK’nın ateşkes ilan etmesi, akan kanın durması açısından olumlu ama yetersiz.

Türkiye, dağlarında bir yanda güvenlik güçleri, diğer yanda teröristlerin çatışmaya hazır halde beklediği bir ülke olmaktan çıkmak zorunda.

Her şeyden önce güneydoğuda köklü değişimlerin gerçekleşebilmesi için bu böyle.

Ayrıca bizim hedeflerimiz, silahların ve şiddetin ipoteği altında bir ülkenin taşıyabileceği hedefler değil.

Avrupa Birliği sürecinde ya da ondan bağımsız olarak demokratikleşme, kalkınma ve bölgesel aktör olma hedeflerine silahların gölgesi altında ulaşabilir miyiz? Son yirmi yıla dönüp bakın ne görüyorsunuz? Yirmi yıl sonra dönüp baktığımızda yine aynı şeyleri mi göreceğiz?

Hayallerimizin Türkiyesi mi o göreceğimiz?

* * *

EĞER
sahneyi silahlılara terk edip tribünlere çekileceksek hayallerimiz bize büyük gelir. Vazgeçelim hedeflerimizden.

Ateşkes bir adım ama, yetersiz. PKK silah bırakmalı.

Bağımsız, yeni, yaratıcı ve yapıcı siyasi oluşumların önü açılmalı.

Ama bir terör örgütünün silah bırakmasının getireceği değişime de Türkiye hazır olmalı.

Oysa bunun siyasi, psikolojik, sosyolojik belirtileri henüz ortada yok.

Terör örgütünün vaatlerini marjinalleştirecek ortamı yaratmak gerekiyor.

Nerede? Henüz kimse bu konu üzerinde düşünmüyor.

Son otuz yıldan beri Türkiye, çeşitli rüzgarların önünde savrulan gençlerin ülkesi oldu.

İnsanlara geri dönüşün kapılarını aralamayan bir devlet, farklı düşünenlere "burayı terk et" diyecek kadar bölücü bir ideolojik donanım ile böyle bir değişimi kucaklamak mümkün mü?

* * *

ÖNÜMÜZDE
fırsatlar var.

Irak savaşında bir dönüm noktasına yaklaşıyoruz. Amerikan Yönetimi, seçim öncesi halka olumlu mesajlar vermek zorunda. ABD bölgedeki askerlerinin bir kısmını geri çekebilir ama hepsini değil. Kuzey Irak’ta Amerikan askeri varlığının devam edeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü burası istikrarlı bölge.

PKK’nın bölgedeki varlığı her zaman istikrarsızlık riski taşıdığından faaliyetlerini sürdürmesi kolay değil. Talabani ve Barzani’nin siyasi ömürleri Türkiye ile ilişkilere bağlı. Bu ilişkilerin gelişmesi, işbirliğinin artması, Kuzey Irak’ta muhalefet hareketinin güçlenmesini engelleyecek en etkili faktör.

Kerkük sorunu, Irak’ın bütün unsurlarının kabul edebileceği bir sonuçla çözümlenebilirse Kuzey Irak’ta istikrarı tehdit edecek oluşumların barınma şansı kalmayacak.

Evet önümüzde fırsat var. Türklerin, Kürtlerin, gayrimüslimlerin ve müslümanların kimliklerini gururla taşıdıkları, gericilerin, bölücülerin, provokatörlerin dinleyici bulamadığı bir ortama ulaşma fırsatı karşımızda. Elele vererek bunu değerlendirmemek için bir neden yok.
Yazarın Tüm Yazıları