‘Fikrimi söylersem başıma bir iş gelir mi?’

ÖNCE Cumhurbaşkanına, sonra Başbakan’a çok yakın.

Haberin Devamı

Ülkenin dört bir yanını sık sık dolaşıyor, halkla sürekli temas halinde. Çok önemli ve etkin bir sivil toplum örgütünün yıllardır başında. Sanayinin, ticaretin içinden geliyor, siyasetin orta yerinde. Sözü dinlenen, yurt içinde ve dışında fikri sorulan bir başkan.

İki gün önce çeşitli sivil toplum örgütleriyle birlikte Anayasa Uzlaşma Komisyonu toplantısına katılıyor. “Nasıl bir yeni anayasa” arayışlarına katkıda bulunmak üzere. Komisyondaki sözleri “ileri demokrasi” örneği:

“Ben Türkiye’de çok dolaşıyorum. Gittiğim yerlerde bana yeni anayasayı da soruyorlar. Ama başka bir şey daha soruyorlar, “fikrimizi söylersek, başımıza bir şey gelir mi” diye soruyorlar, öylesine korku içindeler.”

Bu gözlemi aktaran bugünkü iktidara yakın bir başkan, üyelerinin büyük çoğunluğu iktidara yakın bir sivil toplum örgütünün lideri.

Tek başına bu soru bile, Türkiye’de yeni bir anayasa yapılırken, ülkenin siyasal iklimini yansıtıyor. Böyle bir korku imparatorluğunda demokratik anayasa yapmak, öyle mi?

Akıntıya kürek çekmek gibi.

ÖVGÜYE DEĞER

Şu sıralarda toplumun ilgisinden biraz uzak. Yine de, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna bazı sivil toplum örgütlerince getirilen çalışmalar ilgiyi gerçekten hak ediyor.

İyi çalışma yapanlar arasında TÜSİAD, TEMA, Türkiye Barolar Birliği, TİSK, Türk Tabipler Birliği, KESK, TEPAV, Orman Mühendisleri Odası gibi kuruluşlar var.

Hepsi çağdaş anlamda katkı yapabilme arzusunda. Örneğin, Ziraat Odaları Birliği, temiz su ve yeterli gıda ilkesinin anayasal güvence altına alınmasını istiyor.

Başka sivil toplum örgütleri Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmasını talep ediyor.

Buna karşılık, iktidarın gölgesinde, iktidarla ağız birliği etmiş olan kurumlar eksik değil. Normaldir.

SİZİ DİNLİYORLAR MI

Demokratik bir anayasa istiyoruz, değil mi? İktidara yakın bir kuruluşun sözcüsü Uzlaşma Komisyonunda akıllara seza, muhteşem bir öneride bulunuyor:

“Milletvekilinin kürsü dokunulmazlığı kaldırılsın.”

Roma ve Yunan demokrasilerinden bu yana, iki bin yıldır var olan kürsü dokunulmazlığını tırpanlamaya dönük bir öneri. Bu gibi yanılgılara düşenler, diyelim ki, sürçü lisan ediyor.

Etmeyen, çok net mesaj verenler de var. Uzlaşma Komisyonuna kendi alanında ciddi önerilerle gelen bir başka sivil toplum örgütünün başkanı bakın ne diyor:

“Ben çok sık yurt dışına gidiyorum. Her gittiğimde, dünyanın değişik yerlerinde bana aynı soruyu soran pek çok kişiye rastladım. “Sizin ülkenizde telefonlar dinleniyormuş, sizi de dinliyorlar mı”. Ağırıma gidiyor bu  sorular.”

İçerdeki vatandaş, fikrini açıklamaktan korkuyor, başıma bir iş gelir mi, kaygısında. Dışarıda elin oğlu, telefon dinlemelerini sorguluyor. Tipik otoriter, tipik Orta

Doğu ülkesi, tipik kapalı toplum gibi.

Bu ortamda yeni ve demokratik bir anayasa. Herhalde başka bahara.

Haberin Devamı

Büyüme yoksul mahalleye uğramıyor

Haberin Devamı

BÜTÜN mesele tüketim vergilerindeki artış. Yani, bir malı tükettiğinde, satın aldığında herkesin ödemek zorunda kaldığı vergideki artış.

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Ünal Zenginobuz vergilerle ilgili bir çalışma yapıyor. Çalışması TÜSİAD’ın yayın organı Görüş Dergisinde yayınlanıyor. Bu çalışmaya göre:

1990’da toplanan vergilerin gayri safi milli gelire oranı yüzde 15 dolayında iken, 2010’da yüzde 25’e çıkıyor.

Bu artışta tüketim vergilerinin payı çok yüksek. Toplam vergiler içinde tüketim vergileri payı yüzde 50 iken, on yılda yüzde 65’e yükseliyor.

Bu yükselme yoksul kesimin sırtına biniyor. Prof. Zenginobuz’un çalışmasına göre, en yoksul kesimin tüketim vergisi yükü en zengin kesimin yükünden iki kat fazla.

Tüketim vergisindeki bu yük gelir bölüşümü adaletsizliğini daha derinleştiriyor.

Türkiye büyüyor, doğru birileri büyüyor, ama bu büyüme yoksul mahalleye pek uğramıyor.

Bugünkü iktidar hala tüketim vergilerine yükleniyor. Dünyada en pahalı benzin, en pahalı telefon konuşmasının bizde olmasının fazileti tüketim vergilerindeki artıştan kaynaklanıyor.

Haberin Devamı

Böyle şahin az bulunur

SAKIN resim yapma, teröre destek verebilirsin. Sakın şiir yazma, makale yazma. Teröre destek anlamı çıkabilir. Sakın sanatın herhangi bir dalıyla uğraşma, teröre destek olarak anlaşılabilir.

Ağzını her açtığında akıllara durgunluk veren İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin düşünce özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden ince örnekler veriyor.

Resimle, şiirle, yazıyla, bilimle, sanatın herhangi bir türüyle teröre destek verildiğini söylüyor. Daha iki gün önce bir başka bakan Beşir Atalay düşünce özgürlüğünü genişletecekleri sözünü veriyor. Bakan Şahin, Atalay’ı tekzip ediyor.

İdris Naim Şahin “İleri Demokraside” heykeli dikilecek adam.

Yazarın Tüm Yazıları