Ferai Tınç: Medyada satış kaygısına iki farklı yaklaşım

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

WALL Street Journal Gazetesi, bu yıl başında eski bir geleneğe uyarak, okuyucuya yazdığı mektupla geçen yılın muhasebesini yapmıştı.

Genel Yayın Yönetmeni ve Yazı İşleri Müdürlerinin imzasını taşıyan açık mektupta, teknolojinin gazeteciliği nasıl değiştirdiği anlatılıyor.

Cep telefonları ve dizüstü bilgisayarlar sayesinde muhabirin haberini en kısa zamanda gazeteye yolladığı aktarılıyordu. Oysa otuz yıl önce Kamboçya'dan bir haberin gazeteye gelmesi üç günü alıyordu.

Teknoloji mutfağı da etkilemiş, editör sayfanın içerik sorumluluğunun yanı sıra görsel sorumluluğunu da üstlenmişti.

‘Teknoloji, içeriği de etkiledi tabii’ deniyordu mektupta ‘daha anlaşılır ve eğlendirici oldu gazete, ancak gazetecilik ilkelerimiz değişmedi. Onlar eskiden olduğu gibi kaldı.’

Neydi ilkeleri? Haberde doğruluk ve objektiflik. Haber, analiz ve yorumlar arasında kesin bir ayrım. Ve reklam ile gazetenin içeriğinin kesinlikle birbirine karıştırılmaması.

Bütün bunların yanı sıra, gazetenin yüzyıldır üzerine titrediği bir şey daha vardı. Çizgisi.

Objektif olmak önemliydi ama gazetenin, felsefesini korumasına da özen gösteriyorlardı.

The Wall Street Journal, yüz yıllık geçmişinde olduğu gibi bugün de ‘özgür insan, özgür pazar’ ilkesini savunuyordu.

İşte, gazetenin yüz yıllık ekonomik ve mesleki başarısı buradaydı.

O yüzden The Wall Street Journal, okuyucusuna ilkelerinden ve çizgisinden vaz geçmeden yeniliklerin takipçisi olduğu garantisini veriyordu yeni yıl mektubunda.

Yeni teknolojiye hakimiyet ile eski gazetecilik ilkelerinin harmanlanması, tiraj kaygısına The Wall Street Journal tipi yaklaşımdı.

* * *

DİĞER yaklaşım ise, ilke, etik, çizgi, mesaj gibi titizlikleri bir kenara bırakıp, her şeyi satışa çıkartma anlayışı.

Onun son örneğini perşembe gecesi, tüylerim diken diken, bir televizyon kanalında izledim.

Bir zamanlar iyi bir gazeteci olan ama reytingciliğin cıcığını çıkartan eski bir arkadaşın programında perşembe gecesi ‘kadına karşı dayak’ konusu tartışıldı. Tartışma demek doğru değil, tartışma şovu yapıldı.

Ve tahmin edileceği gibi, ‘Kadın hak ederse dayak yer’ noktasına varıldı.

Duygu Asena, Kadın Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Esin Özbey, kadın programları yapımcısı Nuran Bayer, Perihan Savaş, abuk subuk tartışmalar içine çekildiler ve konuşma zeminini kaybettikleri için programı terk etmek zorunda kaldılar. Çok da iyi yaptılar.

Program tam bir cehaleti kutsama seremonisi haline döndü.

Halkın en geri kesimlerine, en ilkel duygularına seslenen bu program sırasında belki bazıları hoş vakit geçirdiler. Ama yayıncılık bu mu?

Cahil bir toplum olmanın bedelini şiddet, terör, yoksulluk, kendini yakan kadınlar, canlı bombalar ile fena halde ödediğimiz bir sırada, sorunların köküne inip onlardan kurtulmanın yolları üzerinde tartışmamız gereken bir dönemde, doğrular üzerine gidileceğine tam tersi yapıldı.

Reyting uğruna akıl susturuldu, fikir bastırıldı, düşünen insanlar kaçırtıldı.

Cehalet ve şiddet, kadın düşmanlığı...Komiklik karıştırılıp, mazur gösterildi.

Biz alkışladık.

‘Türkçe bilsem daha konuşurdum’ diyen 33 çocuklu, üç karılı Muş'lu bir zavallı vatandaşı önemli hale getirir gibi yapıp, aslında onunla fena halde dalga geçtik. Rahat vicdanlarımızla karılarımızı dövüp, itiraz etmeden kocalarımızdan dayak yedikten sonra, mutlu mutlu yatmaya gittik.

İyi geceler Türkiye. Hiç uyanma e mi?

Yazarın Tüm Yazıları