Ferai Tınç: Karışık kafayla iş çıkmıyor

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

KUALA LUMPUR

İSLAM Konferansı Örgütü'nün toplantısı sona erdi ve tüm haberler basına yansıdı ama yansımayan bir şey vardı ki onu da ben aktarayım. Kuala Lumpur'daki Türk basın mensuplarının durumu.

Mısır, Malezya gibi önde gelen üye ülkelerin yetkilileri kendi medyalarını düzenli biçimde bilgilendirirken, biz Türk gazetecileri tam anlamıyla kendi kaderimize terk edildik.

Diplomatların gazetecilerle konuşmasından hoşlanmayan İsmail Cem, sadece bir kişinin bilgi vermesi kararını alınca ve o kişi de esas olarak Bakan'ına hizmet vermek zorunda kalınca, Türk gazeteciler iğneyle kuyu kazdılar.

Oysa başka ülkeler, üstelik çoğu da basın özgürlüğünün olmadığı ülkeler, kendi medya mensuplarını sürekli bilgilendirdiler. Basın merkezine astıkları duyurularla bütün gazetecilerin bu toplantılardan haberdar olmalarını sağladılar.

* * *

TÜRK heyeti, ne basının ne de basın merkezinin farkındaydı. Arkadaşların çoğu, teknik aksaklık yüzünden İslam Konferansı Dışişleri Bakanları toplantısının ilk iki günü salona giriş kartlarını alamadıkları için oturumların gerçekleştiği binaya sokulmadılar. Bu sorunla kimsenin ilgilenmemesi bir yana, basın merkezine gelerek Türk gazetecileri bilgilendirme zahmetine katlanan kimse de olmadı.

Dışişleri Bakanı İsmail Cem, toplantının kapanmasının ardından bir basın toplantısı düzenledi. Türkiye'nin genel sekreterlik yarışında elinden geleni yaptığını ve bunun da-hiç şüphemiz olmasın ki- en iyisi olduğunu tebliğ etti.

Bu toplantının düzenlenişinde bile birçok sorun yaşandı. Bir gün önce belirlenen toplantı saati, basın merkezine hiçbir duyuru asılmadan değiştirildi, toplantı son anda birkaç arkadaşa cep telefonuyla haber verildi. Ve gazetecilerin birbirlerini uyarmaları beklendi. Başında gazeteci bir bakan olmasına rağmen, gazeteciliğin bireysel bir meslek olduğu ve kimsenin kimseye emanet edilemeyeceği gerçeğinden bile habersiz davranıldı.

* * *

SEVGİLİ okuyucularım, bu pazar günü mesleki sorunlarımızla sizin kafanızı şişiriyorum. Ama bu sadece bizim mesleki sorunumuz değil. Bu, halkın bilgilenme hakkıyla ilgili bir sorun.

Avrupa Birliği toplantılarında, görüşmeler sırasında dışişleri bakanları muntazam basın toplantıları düzenlerler, basın aracılığıyla halkı bilgilendirirler, bir nevi hesap vermedir bu. Ayrıca sözcüler sık sık basın merkezine gelerek gazetecilere gelişmeleri anlatırlar, soruları yanıtlarlar. Böylece o ülkelerin halkları kendi kaderlerini ilgilendiren gelişmeleri günü gününe takip ederler. Sivil denetim mekanizması ancak bu biçimde canlı tutulur.

* * *

BASINI sürekli bilgilendirme sorumluluğu politikaların olgunlaşmasına da yardımcı olur. Kurumların fikirleri sistemleştirmelerini zorunlu kılar ve kafa karışıklıklarını giderir.

Kuala Lumpur'da, basının kendi kaderine terkedilmesi, belki Genel Sekreterlik konusundaki kafa karışıklığının da sonucuydu. Türkiye'nin İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği'ne adaylığını koyması daha önceden tartışılmış ve hükümet politikası haline getirilmiş olsaydı, bu girişimin arkasında güçlü bir siyasi irade bulunurdu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Türkiye'ye uğramamayı tercih eden Cem'in, o sıralarda yaptığı Fas ziyaretinde, genel sekreterlik için destek sözü verdiği söylentileri dolaşıyordu Konferans kulislerinde. Türkiye'nin genel sekreterliği siyasi gündeme oturmuş olsaydı, Türkiye istikrarlı bir tavır sergilerdi.

Güçlü bir siyasi irade olsaydı zaten, hazırlık çalışmaları sadece dışişleri bürokrasisine bırakılmamış, Arap ve İslam dünyasının çok kıymet verdiği Dışişleri Bakanlığı'nın değerli duayen diplomatlarından Büyükelçi Yaşar Yakış da hırpalanmamış olurdu. O zaman gazeteciler de, dört günlük bir toplantı sırasında sadece bir basın toplantısıyla savuşturulmazlardı.

Yazarın Tüm Yazıları