Ferai Tınç: Kanun hükmünde kararname kafalar

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

ŞİMDİ soracaksınız. Kanun hükmünde kararname kafalar da ne demek. Anlatayım. Tepeden inme kararlara teslim, sloganlarla yoğrulmuş, öğrenmeye meraksız, araştırmaya takatsiz, düşünmeye üşenen kafalar.

Ön yargı damgalarını oraya buraya cömertçe vurmaya hazır kolaycı, hazırlopçu yaklaşım.

Güçlü olan düşünsün, bana uyar uysallığı ile yerini garanti etme sağlamcılığı.

Buyrukları sindiren, dayatmayı hak gören zihniyet.

Dayağı yiyip oturma, dişine uygun birini buldu mu patlatma refleksi.

KHK kafaları değiştirmek, Kopenhag kriterlerine ya da BM kararlarına kağıt üstünde imza atmaktan çok daha zor.

* * *

KHK kafalar diye söze girince sadece Çankaya ve çevresindeki kriz gelmesin akla.

Bu anlayış her yerde karşımıza çıkıyor.

Benim sözünü edeceğim KHK kafalar, Oya Akgönenç'i ‘‘vatan haini’’ ilan edenler.

Evet, herkes farkında. Fazilet Partisi, can havliyle kendini ve eski liderleri Erbakan'ı kurtarma çabasında.

Ne kadar benimsedikleri ve hayata geçirdikleri tartışılır ama demokrasinin kendileri için de gereken bir şey olduğunu son anda fark ettiler ve her platformda demokrasi ve insan haklarını savunuyorlar. .

Geçen hafta Birleşmiş Milletler koordinatörlüğünde Cenevre'de düzenlenen uluslararası bir toplantıda da FP'li milletvekili Oya Akgönenç Türkiye'deki insan hakları ihlallerini dile getirdi. İnsanların Türk, Kürt, Laz, Çerkez olduklarına bakılmaksızın düşünceleri dolayısıyla cezalandırıldıklarını söyledi.

Ortalık karıştı. Nasıl olur da bir milletvekili Türkiye'yi yabancılara şikayet edebilirdi?

Akgönenç sadece vatan haini ilan edilmekle kalmadı, son kullanım tarihi çoktan geçen o eski zaman sıfatını da alnının ortasına yedi, ‘‘Jurnalci’’.

Sonra kendini savundu, konuşmasının çarpıtıldığı ortaya çıktı ama önemli değil. Bir kez ihanet damgası vurulmuş ve KHK kafalar da bunun doğruluğunu çoktan kabul etmişlerdi.

Fazilet Partili ve kadın olması, üstelik de öteki kampa geçmiş bir kadın olması suç potansiyelini artırıyordu o kafalara göre.

* * *

NE kadar ilginç ki Türkiye'de, bir milletvekili yabancı bir platformda insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi tabular etrafında dolaştığı için vatana ihanetle suçlanırken, aynı sıralarda New York'ta bir Büyükelçi, yine yabancı bir platformda, insan hakları ve demokrasi konulu iki sözleşmeye imza atıyordu.

Türkiye'nin geçen hafta imzaladığı Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını tanımayı, bireylerin ifade ve düşünce özgürlüğünü, din, dil ve kültürel haklarını korumayı taahüt ediyor.

İmza atılan ikinci belge, ‘Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’ ise ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı yapılmadan eşitliğin, sendika, grev ve toplu sözleşme hakkının tanınmasını öngörüyor.

Bu iki olay neyi gösteriyor biliyor musunuz? Türkiye'nin korkuları ile değişim talebi arasındaki sıkışıklığını gösteriyor.

KHK kafaları değiştirmenin, demokrasi ve insan haklarıyla ilgili sözleşmelere imza atmaktan daha zor olduğunu.

Yazarın Tüm Yazıları