Ferai Tınç: Güven bunalımı

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

TÜRKİYE, tarihinin en ağır güven bunalımlarından birini yaşıyor. İnsanların sorunlarına ve isteklerine kulak vermeden devletin çıkarlarının korunabileceği duygusuna kapılanların Türkiye'yi taşıdığı yer işte burası.

Açlık grevleri, polis eylemleri, huzursuz bir gençlik. Ekonomide kirli eller, haksız rekabet, siyasi yozlaşma.

Bu tablo karşısında hálá günübirlik çözümlerle yollarına devam edeceklerini sananlar yanılıyorlar.

Hükümet de yanılıyor, onun iplerini ellerinde tuttuklarını sananlar da.

Artık ‘herkesin ağzının payını verme’ günleri de geçti, sorunları idareten geçiştirme günleri de. Bir ülkede 11 bin siyasi tutuklu varsa eğer, orada yapılan açlık grevlerine ‘bir avuç teröristin devleti esir alma girişimi’ gözüyle bakılamaz. Bir ülkenin yarısı yolsuzluk, çetecilik ve terör suçundan hapishanelerde, dışarıda kalanlar da dertlerini duyurmak için sokaktan başka platform bulamıyorlar. Bu gidiş iyiye gidiş değildir. İçeridekine, ‘şımarık terörist’, dışarıdakine ‘şımarık genç polisler’ yaftası yapıştırmak belki rahatlatıcı olabilir ama çözüme yardımcı olmaz. İnsanların kendilerini ifade edecekleri kanalların yasaklarla tıkandığı bir toplumda, sonunda yöneticiler yönetemez hale gelirler ve bunun ucu herkese dokunur. Devletin görevi, suçu marjinalleştirmek değil midir?

Ama bizde ne oluyor? Suç dalgası tüm toplumu yalayıp içine çekiyor. Normal bir şey mi? Evet, demokrasi ve hukuk kültürünü, devletin çıkarlarına ters düşüyor diye elinin tersiyle iten toplumlarda çok normal.

HERKES İÇİN DEMOKRASİ

DÜNE kadar, devletin hukuk dışı işlerinde kullanılan polis, bugün amirini itip kakıyorsa bunun yanlış olduğunu cezalarla anlatmak mümkün olabilir mi? Sonuç ortada. Olamaz. Ya şapkanızı önünüze koyar ve Susurluk ile simgelenen bir dönemle yüzleşme cesaretini gösterirsiniz, ya da toplumsal dokunun dağılışına seyirci kalırsınız. Çünkü bunu yapmadıkça ne suç sınırının nerede başladığı belli olur, ne de ceza caydırıcı etki sağlayabilir. Demokrasi ve hukuk polis, asker, sivil herkes için gerekli. Bugün Türkiye'de, şiddet amacı taşımayan her düşüncenin örgütlenmesi serbest olsaydı, polis de dahil her kesim kendi meslek örgütleri aracılığıyla taleplerini duyurabilseydi devletin yüksek çıkarları daha mı çok tehlikeye girerdi? Türkiye bugünkünden daha mı çok bölünürdü? Bıçak kemiğe dayanmadan, sorunların çözümü için ortam yaratmanın kuralları belli. Hukuk devleti ve siyasi irade. İş işten geçtikten sonra çare aramanın vardığı yer ise ortada. Devlet açısından da hükümet açısından da.

BİR NOT

SİYASİLERİN yetersizlikleri, sonunda memurları, bürokratları toplumla karşı karşıya bırakıyor. Oysa bir devletin memurları işlerini yapar, toplum önünde sorumlu olanlar siyasilerdir. Ne yazık ki bu karmaşa Nice Zirvesi'ne de yansıdı. Zirveye yeterli ilgi gösterilmemesinin sorumluluğu Türkiye'nin Avrupa Birliği nezdindeki temsilcisi Büyükelçi Nihat Akyol'a fatura edilmek istendi. Dışişleri Bakanlığı da iddiaları yalanladı. Avrupa konularını yakından izleyenlerden biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim, gerçekten de yıllardan beri iğne ile kuyu kazan, başarılı bir Büyükelçi Akyol. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye adaylık verilmesinden bu yana Brüksel'de karşımızda basın ataşesi göremiyorsak eğer, sorumluları bürokraside değil siyasette aramak gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları