Ferai Tınç: Demokrasiden ‘istifade’ korkusu

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

NAZLI Ilıcak'ın duyurduğu ve Genelkurmay Başkanlığı'nın doğruladığı ‘Andıç’ın tam metnini yeni gördüm.

Güçlü Eylem Planı adı verilen ayrıntılı planın amacı, Şemdin Sakık'ın yakalanmasından istifade ile bir mücadele planı hazırlamak.

Bundan tabii ne olabilir ki diye düşünülebilir. Terörizmle mücadele sorumluluğunu üstlenen bir kurumun psikolojik savaş yöntemleri üzerinde fikir üretmesinden daha doğal bir şey olamaz.

Ancak belgeyi dikkatle okudum. Yer alan maddelerden biri, mücadele zihniyetini ortaya koyuyor. İşte bu noktadan itibaren, iş doğallıktan uzaklaşıyor.

Bu madde şöyle diyor:

‘İfadede adı geçen kişilerin, örgüt ilişkilerinin, bölgesel değerlendirmelerin çok yeni ve çarpıcı bilgileri ihtiva etmediğini, ancak Türkiye’de demokratik ortamdan istifade ederek bölücü terör örgütünün uzantısı olarak faaliyet gösteren siyasilerin, gazetecilerin, HADEP ve İnsan Hakları Derneği gibi kuruluşların hakkında elde edilen bilgilerle önce kamuoyu oluşturulmasının ve müteakiben yasal süreç başlatılmasının...'

Yani, Sakık'ın ifadesinde kişiler ve örgüt ilişkileri konusunda ‘çok yeni ve çarpıcı’ bilgilerin olmadığını söylüyor bu madde. Ancak, bu operasyonu fırsat bilip ‘demokratik ortamdan istifade eden’ bazı kişilerin demokrasiden yararlanmalarına son verilmek isteniyor.

Bu doğal mı?

Üstelik her ne kadar bunun bir bilgilendirme metni olduğu söylense de, en azından gazeteciler açısından böyle olmadığını biliyoruz.

Gazetecilerin işsiz bırakıldıklarını, haklarında hazırlanan dosyaların patronlara iletildiğini, patronları sıkıştırarak gazetecileri susturma girişimlerinde bulunulduğunu biliyoruz.

* * *

BENZER çalışmaların Batı'da da yapıldığı ileri sürülüyor. Doğru.

Bu tip belgeler zaman zaman Batı basınında da yer aldı. Son anımsadığım, geçen yıl İtalya'da jandarma komutanlığı tarafından hazırlanan ve karakollara dağıtılan belgeydi. Sosyal değerlerin kaybından şikayet edilen belgede, politikacıların sermaye ile fazla içli dışlı olduğu belirtiliyor ve bunun toplumsal karmaşaya yol açtığı söyleniyordu. Değerlerin yeniden kazanılması, asayişin sağlanması için jandarmanın harekete geçmesi çağrısında bulunuluyordu.

Belgenin gazetelerde yayınlandığı sabah Jandarma Komutanı, ‘Haklıyım ve istifa etmiyorum’ demiş, ancak akşam saatlerinde istifasını vermek zorunda kalmıştı.

Güvenliği sağlama sorumluluğunu silahlı kuvvetler ve polise teslim ederken, güvenlik politikalarının oluşumunu Parlamento'ya emanet eden demokratik toplumsal refleks, Carabinieri karargahında dolaşan belgeyi görmezden gelememişti.

İşte önemli olan bu demokratik reflekstir.

‘Demokratik ortamdan istifade ederek’ faaliyet gösterenleri denetleyecek olan da, onların topluma zarar vermesini engelleyecek yasal önlemlerin alınmasını sağlayacak olan da bu demokratik reflekstir.

Karalama kampanyaları açmak, jurnalcilik, mahkemeye baskı, adalete müdahale gibi çağdışı yöntemler, küresel düzenin gerçekleri ve genel çıkarlarla hiç mi hiç örtüşmüyor.

* * *

HUKUK öyle bir şey ki bir yerinden delindi mi, toplumsal doku çorap söküğü gibi gidiyor. Keyfilik hiç sınır tanımıyor.

Sorumluluk ve yetki sınırlarının iyi bilinmesi, biz gazeteciler de dahil, herkes ve her kurum için önem taşıyor.

NOT: Dünkü, Marko Paşa yazımda adı geçen padişah II. Abdülhamid değil, Abdülaziz'dir. Düzeltir, özür dilerim.

Yazarın Tüm Yazıları