Ferai Tınç: Boğaz'ın tuhaf gücü

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

EN sıcak gecelerde Boğaziçi tam bir cümbüştü. 17 Ağustos yaklaştıkça artan tedirginlik de üstüne gelince sokakta yaşam günleri geri dönmüştü.

Yol kenarı ya da kaldırım hiç umursamadan, yerleşik yaşamların bir parçasını beyaz örtülü minik portatif sofralarla sokağa taşımıştı İstanbullu.

Tavla taşlarının hırslı vuruşları, arkalarını kalabalığa dönüp deniz kenarına oturan sevgililerin kendi yarattıkları yalnızlık mırıltılarına karışıyor, işportacı çığlıkları, otomobil klaksonları, çocuk bağırtıları, eski Boğaziçi'nin İstanbul tarafından kullanıldığı günleri anımsatıyordu.

* * *

OYSA Boğaz'ın insanı geçmişe dalıp gitmekten alıkoyan tuhaf bir gücü vardır.

1874'leri anlatan, İstanbul adlı kitabında, İtalyan yazar Edmondo De Amicis, bu gücü şöyle tarif ediyor:

‘‘Tarihin veya buralara ait efsanenin bütün anıları, en büyük, en güzel ve en hüzünlü tasvirleri, bitki örtüsünün bu mucizevi coşkunluğu, parlak renklerin bu gözalıcılığı, bu hayat taşkınlığı, içinde her şeyin cümbüş ve tebessüm olduğu bu güzel tabiatın kudretli ve fevkalade diriliği ile saklanmış, gizlenmiş, üstü örtülmüş olarak kalır.’’

Bu gün ise bu diri tabiatın, sihirli gücün şimdilik örtemediği tek bir şey var Boğaziçi'nde, pislik.

Pisliğin her türlüsü.

Her şeyin cümbüş ve tebessüm olduğu o sıcak gecelerin ardından gelen sıcak günlerde Boğaz kıyıları tam bir çöplük görünümünde.

Bu, kaldırımların, yolların piknik alanına dönüştürülmesinden kaynaklanıyor.

Boğaziçi kıyılarında İstanbullu'nun uygarca oturup hava alacağı, keyif yapacağı parklar ve alanlar öylesine az ki.

ÖRNEĞİN çok güzel bir yer, halka kapalı kendi kaderine terk edilmiş duruyor.

İstinye koyu.

Evet şimdi burası tam bir mezbelelik. 100 bin kişilik bir bölgenin kanalizasyonu hiç bir arıtma yapılmaksızın bu koya akıyor. Kesif bir koku, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı'nın izlerini taşıyan bu derin koydaki diğer kokularla karışıyor.

Rant kokusuyla.

İstinye koyunun rantı, bazılarının iştihasını öylesine kabartıyor ki, tersanenin kaldırılışından bu yana geçen 10 yıldan beri buranın halka açık doğal bir park haline getirilmesi bir türlü mümkün olmuyor.

İstanbul'lu, Boğaz'ı uygarca kullanabileceği olanaklardan uzak kaldıkça Boğaz da İstanbul'ludan uzaklaşıyor.

Ne pislenmesi, ne de önümüzdeki yıllardan itibaren Karadeniz'e gelecek petrol miktarının Boğaz trafiğini artıracak olması hassasiyet uyandırıyor.

Ama Boğaziçi'nin tarihi unutturan, örten tuhaf gücü ve hayat taşkınlığı, bu talan düzenini de artık geçmişe doğru itekliyor.

Yazarın Tüm Yazıları