Paylaş
Avrupa Parlamentosu’nda her yıl düzenlenen ve bu yıl 11.’si yapılan Uluslararası Kürt Konferansı önceki toplantılara oranla oldukça farklı bir atmosferde gerçekleştirildi. Genelde izleyicileri ve konuşmacıları fazla değişmeyen konferans, “Kürtlerin faktör olmaktan çıkıp aktör olmaya başladığını gösteren” sinyaller içeriyordu.
Her şeyden önce Kürt diasporasının genelinde bir özgüven patlaması yaşandığını söylemek mümkün. Söylemlerde belirgin bir değişiklik söz konusu. Avrupa’da oluşan Türkiye karşıtı, Kürt yanlısı algının da bu durumdaki etkisi oldukça net hissediliyor.
PKK’nın listeden çıkarılması talebi uzunca bir süredir dile getiriliyordu ancak gelinen noktada bu yöndeki talep ve çağrılar tavan yapmış durumda. Henüz üye ülkeler bazında radikal değişiklik yaratacak bir kıvama ulaşmasa da bu konunun giderek daha fazla dile getirileceği ve AB üyesi ülkeler üzerindeki baskıyı yoğunlaştıracağı kesin.
Liste konusunun yanı sıra Öcalan’ın durumu da iyiden iyiye ısıtılıyor. Öcalan’ın serbest bırakılması talebi daha önce de pek çok kez dile getirildi. Ancak geçmişte dile getirilmiş olmak için dile getirilen ve hayata geçmesinin imkansız olduğu Kürtler tarafından da gayet iyi bilinen bu talepte de format değişikliği var. Artık sadece “Öcalan serbest bırakılsın” söylemi kullanılmıyor. Son dönemde “Öcalan, Mandela gibi serbest bırakılsın ki müzakereleri gerektiği gibi yürütebilsin” söylemi hakim.
PKK’nın listeden çıkarılması talebi gibi bu talep de önümüzdeki dönemde Avrupa’da giderek artan şekilde öne çıkacak unsurlar arasında yer alacak.
Gelinen aşamada, sosyal yanı ağır basan bir soruna siyasi çözüm bulma amacıyla yürütülen Kürt meselesine, Türkiye’de de olduğu gibi, güvenlik boyutundan çok siyasi boyutuyla bakanların sayısının giderek artması Kürtlerin AB nezdindeki taleplerinin daha “olumlu karşılanması ve mantıklı bulunması” sonucunu doğuruyor.
Konferansın gösterdiği ve bundan önceki on konferansın da ortak noktasını oluşturan unsur ise Kürt sorunun çözümü konusunda Türk hükümeti ile Kürtler arasında frekansın tutmaması. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın konferansta yaptığı, “Muhatabımız ile aramızda bakış açısı farkı var” vurgusu genel kabul gören bir niteliğe sahip.
AP’deki Birleşik Sol Grup eski lideri Francis Wurtz, 2015’in ilk yarısında somut adım atılmaması halinde çözüm sürecinin öleceği ve bunun da kontrol edilemeyen bir durum yaratacağı görüşünde. 2015’te çözüm sürecine ilişkin somut adım talebi oldukça yüksek olsa da mevcut parametrelere bakarak “umut” için aynı yüksek düzeyden bahsetmek oldukça zor.
Paylaş