Güncelleme Tarihi:
Hürriyet’in birinci sayfasında geçen cumartesi (23 Eylül 2006) manşetten yayımlanan habere hafta sonu, tatil demeden çok sayıda mesaj gönderdiniz. "Türbanlılar azalıyor mu?" başlığı ile sunulan haber aslında Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yazısında yer alan önemli bir ayrıntıydı. Yazıdaki bu önemli ayrıntı haber değeri taşıdığı için Hürriyet’in manşetine çıkmıştı. O yüzden de bugün bir istisna yapıyor ve yazının haber yönü ile ilgili mesajlarınızı burada aktarıyorum. Konu şu: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın yaptırdığı ve sonucu yakında açıklanacak bir araştırma, Türkiye’de türbanlı kadın oranının 1999 yılından bu yana yüzde 13’den yüzde 11’e düştüğünü, türban sorununun halkın gündeminin en altında yer aldığını gösteriyor. Yani türban aslında göründüğü kadar önemli bir siyaset nesnesi değil ama her nedense gündemden bir türlü inmiyor.Okur tepkileri iki öbekte toplanıyor. Aysun Torun imzasıyla gönderilen bir mesajda "Yaptığınız türban haberiyle içimize su serptiniz. Yapılan anketle türbanlıların azalmaya başlaması gerçekten tüm Türkiye’yi çok mutlu etti. Artık irtica tehlikesi olmadığını büyük bir ’gazetecilik başarısıyla’ ortaya koydunuz. Teşekkürler" denirken, aynı görüşte olan Dr. Meriç Alper, "Hiç inandırıcı bir çalışma değil. Zira çevremizde çok belirgin şekilde türban takanlarda artış var. Üstelik bu moda boyutuna kadar gidiyor. Bu çalışmanın amacı çok iyi niyetle toplumun gerginliğini almak da olsa, gerçekleri kaçırmamamız gerekir" diyor. Fatih Oğuz ise karşı cenahtan yazıyor: "Ben çevremde görüyorum kapananlar çok, hem de nasıl. Yaşadığım şehir, hem de büyük şehir ve batıda. Başı açık kızlar evde kalmamak için türban bağlayıp eş arıyorlar haberiniz olsun, hem de birçoğu üniversite mezunu. Tühhhh keşke bunu yazmasaydım şimdi siz üzülürsünüz."Aynı habere, aynı gerekçeyle -araştırmanın doğruluğunu sorgulayarak- karşı çıkan ama tamamen ters sonuçlara ulaşan Hürriyet okurlarının varlığı iki noktaya işaret ediyor; 1) Hürriyet, hoşgörülü büyük çoğunluğun dışında, birbirine tamamen ters bireylerden oluşan bir okur yelpazesine sahip ve bu nedenle Türkiye’nin sesi, ve 2) Hürriyet ve aslında tüm gazetelerin okurlarının en azından bir bölümünde, ciddi bir sivil toplum kuruluşunun yaptığı bir araştırmayı bireysel siyasi duruşları zayıflatacağı için irdelemeden, anlamadan reddetme eğilimi çok güçlü.Yayınlanan bu haber, iki taraftan da olumsuz eleştiriler aldığına göre, gerektiğinde ezber bozmayı önemseyen Hürriyet haberciliği hedefine ulaşmış görünüyor.İnternet ve gazetenin sorunlu ilişkileriPAKO, Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’un sevgili köpeğinin ve ondan esinlenerek başlatılan köşenin adıdır. Cumartesi günleri bu köşeyi okuyanlar bilecektir; özellikle evcil hayvanlarla ilgili yararlı bilgilerin yanı sıra sahipsiz kalan hayvanları "ev"lendirme girişimleri, Pako’nun asli unsurlarıdır.Geçen hafta bana ulaşan, Banu Yücel Atam imzalı öfkeli bir mesajda şöyle deniyordu: "22 Ağustos 2006 tarihinde yavru kedilerime ev bulmak niyetiyle kendi e-mail gruplarıma ve yakın arkadaşlarıma kedilerimin resimlerini ve kontak bilgilerimle gönderdim. Sonra bütün kedilere ev buldum. Ancak, 16 Eylül Cumartesi günü cep telefonumda hiç tanımadığım numaraların beni aramış olduğunu gördüm. Birkaç kişiyle görüşünce Hürriyet gazetesinin Cumartesi ekinde Pako sayfasında yayınlattığım ilan üzerine arandığım ortaya çıktı. Ancak ben böyle bir ilan vermemiştim. Bir gazetecinin, kendisine gelen bir e-mail içeriğini yayımlamadan önce o e-mail’de bilgileri bulunan kişiye ulaşıp bir bilgi vermesi, bilgiyi teyit etmesi gerekmez mi?" Mesajı Hürriyet Cumartesi Editörü Evrim Sümer’e ilettim. Yanıtı şöyle oldu: "Söz konusu Pako Pano ilan metni, bir aile dostum tarafından bana yollanmıştır. Ona da bir zincir mektup olarak Banu Atam tarafından yollanmış. Pako Pano için her hafta onlarca elektronik posta alıyorum. Geliş sırasına ve aciliyetine göre hepsini değerlendirmeye çalışıyorum. Bunların birçoğu ilan sahibinden direkt olarak değil, gruplara üye olanlardan veya benim elektronik posta adresimi bilenler tarafından yardım amaçlı iletiliyor. Bana ulaşan bu postada, "lütfen yayınlamayın, arkadaşlarınıza iletmeyin" şeklinde bir not yoktu. Bana bu mesajı ulaştıran dostum da, ilk mesajda böyle bir ibare bulunmadığını, o yüzden bana ilettiğini belirtti."İnternet ortamı ve gazete içeriği arasında başlangıcından bu güne kadar hep sorunlu bir ilişki oldu. Güvenilirlik, adı geçen kişilerin gerçek olup olmadığı konusundaki belirsizlik, metnin gerçekten adı geçen kişi ve kişilerin klavyesinden çıkıp çıkmadığının bilinmemesi, internet ortamının temel sorunu değil mi? Ama sanırım Atam’ın eleştirisi bu kategoriye girmiyor.Banu Atam’ın, yavru kedilere ev aradığını e-mail ile duyurması, mesajının en geniş şekilde yayımlanması istediğini gösteriyor. Ve biliniyor ki, bir tartışma grubuna gönderilen bir mesaj hızla yayılıyor. İstenen insani bir iş, Pako’nun misyonu da bu zaten. O nedenle, ben, Banu Atam’ın mesajının Hürriyet’te yayımlanmasında bir sorun görmüyorum. Yavru kedilerine ev bulmuş, ne güzel; üç gün boyunca gelen telefonları da ödediği bir küçük bedel olarak görsün lütfen. Çünkü Pako çok değerli işler yapıyor.Düzeltme, eleştiri...Yeşil kart sayısını bilemezsinizDuygu Pekmen: ABD’nin bu yıl yeşil kart piyangosuyla 2 bin Türk’ü göçmen olarak alacağı haberini neye dayanarak yazdığınızı merak ettim ve Hürriyet, ABD göçmenlik bürosunun açıkladığından daha fazlasını mı biliyor, diye düşündüm bir an. Kendim de bu yolla yeşil kart sahibi olan biri olarak şunu belirtmek isterim ki bu piyangonun en önemli özelliklerinden bir tanesi bu tip kotalar olmamasıdır.Bulgar deyip durmayınErol Yılmaz: Eşref Cerrahoğlu’nun eşinden ayrılması ile ilgili haberlerde çok sık rastladığım bir hakareti yine görünce çok üzüldüm. Ben de bir Evlad-ı Fatihan torunu olarak gazetenizde her defasında Bulgaristan’da bulunan Türk azınlık için Bulgar kelimesi kullanıldığında çok üzülüyorum ve kendimi hakarete uğramış olarak hissediyorum.Temsilci’nin notu: Türk yerine Bulgar denmesi, kimse tarafından hakaret olarak nitelenmemeli. "Türk asıllı Bulgaristan vatandaşı" daha doğru bir kullanımdır ve haberde Bulgar sözcüğü Bulgaristan vatandaşı anlamında kullanılmıştır.Bizde futbol neden yok?Fevzi Alçın: İstanbul baskısında verilen haberlerden bazıları özellikle spor haberleri neden Ege baskısında yok? Vestel’in Ankara’daki 5-0’lık galibiyeti ve cumartesi oynanan maçların hiçbirinin haberi ve sonuçları yok. Hele İzmir’de oynayan Altay’ın maçı bile. Zaman demeyin; saat 21.45’te oynanan çok maçları yazdınız.Marmara nere Ege nere?Gürkan Can: 18 Eylül 2006’da yayınlanan ’Neden Şarköy’e gitmeli?’ başlıklı haberde, Ayvalık ve Gömeç’in Marmara Denizi’ne kıyısı olduğu belirtiliyor. Oysa bu ilçelerin Marmara’ya değil Ege’ye kıyıları var.