Güncelleme Tarihi:
Akreditasyon yasaklarının Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve bakanlıklar dışındaki kamu kurum ve kuruluşlarına da sıçraması bu engellemelerin başlıcası. Akreditasyon yasakları, kamuoyunca da biliniyor, görülüyor. Fakat günlük pratik sırasında karşılaşılan engellemelerin çoğu yazılıp çizilmiyor, üzerinde durulmuyor.
Örneğin Ermenek’teki maden kazasıyla ilgili gelişmeleri izleyen gazetecilerin yaşadıkları zorluklar üzerinde durulmadı. Oysa madenciler ve ailelerinin yaşadıkları felaketi aktarmaya çalışan gazeteciler de orada sıkıntı içindeydi. Kuşkusuz fiziki şartları çok kötüydü; haber toplama, gelişmeleri izleme koşulları ondan daha berbattı. Ermenek’teki gazetecilerin çalışma koşullarını, bölgede 10 gün kalan Hürriyet muhabiri Mesut Hasan Benli’den dinledim: “Kaza sonrasındaki ilk gün arkadaşlar bir engelleme ile karşılaşmadan rahat çalışmış. İkinci gün güvenlik önlemleri artmış. İlk engelleme, jandarmanın canlı yayın araçlarının geri çekilmesini istemesi olmuş. Benim bölgeye gittiğim üçüncü günden itibaren muhabirlerin maden çevresinde fotoğraf makinesiyle dolaşması ve ailelerle görüşmeleri engellenmeye başlandı. Fakat maden çevresinde TRT ve Anadolu Ajansı muhabirleri rahatça çekim yapabiliyor, çadırda kalan ailelerle görüşebiliyorlardı. Ocakta incelemelerde bulunan bakanların açıklamalarını da sadece AA izleyebiliyordu. Sonraki günlerde medya üzerindeki baskı daha da artırıldı. Maden ocağının çevresi tamamen polis barikatı altına alındı. Hatta jandarma da gazetecilerin yolunu ocağa giden ana yolda kesmeye, basın kartı olmayanları almamaya başladı. Şoför arkadaşları geçirmekte bile zorlandık. Gazetecilerin ocağa yaklaşmasına hiçbir şekilde izin verilmedi. Medyanın tek haber kaynağı, bakanların maden ocağının tepesindeki yönetim yerinde belli aralıklarla yaptığı bilgilendirme toplantıları haline geldi.”
Maden kazasını izleyen gazetecilerin çalışma koşulları bu. Gazetecilere yardımcı olunmasını, bilgi verilmesini, sorularının yanıtlanmasını, haber kaynaklarıyla serbestçe görüşebilmesini geçtim, tamamen denetim altında, eli kolu bağlı gazetecilik yapmaya çalışıyor orada meslektaşlarımız. Bu sıkıntıyı felaket bölgelerine giden muhabirler de yaşıyor, mitingleri ya da sınırdaki gelişmeleri izleyenler de. İçinde bulunduğumuz dönemin medya anlayışı bu...
Yine başlıklar
HÜRRİYET internetin “Alex de Souza Çorluspor’da” manşeti, bazı okurları kızdırdı. Zira Çorluspor’a transfer olan futbolcu, Fenerbahçe’de yıllarca top koşturan ünlü Alex de Souza değildi; onunla aynı ismi taşıyan genç bir futbolcuydu amatör takıma transfer olan. Başlıkta bu isim benzerliğinden yararlanılmıştı.
Anlaşılan başlığa bakıp, Fenerbahçeli Alex’ten bahsedildiğini düşünerek haberi okuyanlar, kendilerini aldatılmış hissetmişlerdi. Ozan Tatlı adlı okur, “İnsanların ilgisini çekip, haberi okutmak için böyle bir haberi nasıl ‘flash flash’ olarak verebiliyorsunuz, hiç anlaşılır değil” diyordu. Başka bir okur, gönderdiği mail’de “Okurlarınızla dalga mı geçiyorsunuz” diye soruyordu. Halis Cansız adlı okur ise bu başlığı Hürriyet’e yakıştıramamıştı: “Alex de Souza Çorluspor’da’ haberi Hürriyet’e yakışıyor mu sizce? Yanıltıcı, sadece tıklanma almak için böyle küçük numaralara mı ihtiyaç duyuyorsunuz? Çorluspor’a yabancı bir futbolcu gelmesinin haber değeri olmadığını siz de çok iyi biliyorsunuz.”
Bu haberle ilgili benzer tepkiler sosyal medyadan da geldi. Fatih Germili gibi bazı okurlar, bu haberi eleştirirken, “Hürriyet gazetesi internet sayfasında haberlerin başlığı ile içeriği birbirini tutmuyor. Başlık dikkat çeksin diye enteresan bir şey atıyorlar ama haberin içeriği bambaşka” görüşünü dile getirdi.
Okurların bu görüşlerini internet sitesi yöneticisi arkadaşlara ilettim. Bu eleştirilerin haklı olduğu kanısında değillerdi. Ünlü Alex ile isim benzerliği taşıyan Brezilyalı futbolcunun amatör kümeden bir takıma transferini “okuru gülümsetecek neşeli bir haber” olarak gördüklerini, o nedenle öyle bir başlık attıklarını vurguladılar. Okur Temsilcisi olarak yanıltıcı ve içeriği ile uyumsuz başlıklar atılmaması gerektiğini daha önce de birkaç kez vurgulamıştım. Hem Hürriyet Dünyası’nın gazetecilik ilkeleri, gazetecilik düzeyi bunu gerektirir hem de okuru yanıltmak ahlaki bir tutum olmaz. Alex de Souza haberinde amaç yanıltmak olmasa da bazı okurlar tarafından böyle algılanmadığı açık. Demek ki, daha fazla dikkat etmek gerekiyor...
Okurdan kısa kısa
Musa Oral: 1 Kasım’da gazetenizde Antakya’da Gezi Parkı eylemlerinde öldürülen Abdullah Cömert ile ilgili dava haberi vardı. Ancak kasten öldürme suçlamasıyla yargılanan polisin adını yazmamış, A.K. diye kısaltmışsınız. Yargılanan polisi neden koruyorsunuz? Bu mu sizin editoryal standardınız?
Feryaz Kızıltan: “Olur olur” filminin galası haberinde katılanları okurken rahmetli Metin Serezli’nin adına rastladım. Yaşasa
belki gideceği bir film olabilir ama ölen biri dün akşam nasıl film izler? (5 Kasım)
Selçuk Yılmaz: 1 Kasım’da Ege ekinin arka sayfasında “Akigo hamsi sever” diye başlık atmışsınız. Haberin Trabzonspor maçıyla ilgili olması dışında hamsi ile ilgili bir bilgi falan yok. Ne alaka? Espri mi şimdi bu?
İrfan Sarp: Bugün (7 Kasım) Nasuh Mitap’ın vefatıyla ilgili “2 bin kişi uğurladı” başlıklı bir haber vardı. Eminim benim gibi pek çok okur Nasuh Mitap’ın kaç yaşında vefat ettiğini merak etmiştir. Haberi geçen dört muhabir arkadaştan birinin bile vefat eden kişinin yaşını merak etmemesini yadırgadım.
Aziz Naci Doğan: “Marifet iltifata tabidir” der bir güzel atalar sözümüz. Gazetemiz Hürriyet’in Kelebek ekinin vazgeçilmezi olan “Televizyon” sayfasının yeni tasarımı, biçimce de işlevsellikçe de dört dörtlük olmuş; tüm emeği geçen Hürriyet emekçilerini içtenlikle kutlarım...
Ahmet Davas: Ege ekinde 9 Kasım’da çıkan “Pamuk öyküsüne gezi” başlıklı haberde öğrencilerin gezdiği fabrikaların isimleri var. Ama sahibi olduğum Davas’ın adı yok. Oysa haberdeki fotoğraf bizim fabrikamızda çekildi.
Abdurrahim Karakoyun: “Öldürüldüğü açıklanan Bingöl saldırganı” haberinde, “ölü olarak ele geçirilmişti” demişsiniz. Ölü ele geçirmek de ne demek? Bırakın artık bu ruhsuz, eskimiş savaş dilini... (5 Kasım)
Yunus Emre Temel: Bugün (10 Kasım) SGK İl Müdürlükleri’nde “Denetim ekibi” kurularak anlaşmalı boşanmaların peşine düşüldüğünü yazmışsınız. Bu soruşturmaları “Sosyal güvenlik denetmenleri” yürütür. Böyle ifade edin lütfen.
Melda Tusak/Ayla Görgülü:
Biz gıda mühendislerinin 7-8 yere diploma kiralayıp aylık 6 bin TL kazandığımız kanısına nasıl vardınız? Sanırım bilmiyorsunuz, insanlar bir yerde sigortalıyken bırakın 7-8’i, ikinci işyerinde sigortalı olamaz. Ben gıda mühendisiyim ve işsizim. Sizden sesimizi duyurmak için yardım isterken mesleğimizi ayaklar altına alan haber yapıyorsunuz.