Güncelleme Tarihi:
Doğruydu internet sitelerinin bu saptamaları. Zira 7 Ocak 2013’teki o yazımda gazetecilerin reklam yıldızı olmalarının sakıncalarına değinmiş, Hürriyet’in “yazar, karikatürist ve muhabirler başta olmak üzere editoryal kadroda görev alanların reklamlara çıkamayacağı, bu yolla maddi çıkar sağlayamayacağı” yolundaki yeni ilkesini duyurmuştum.
Hürriyet yazarları Ayşe Arman, Osman Müftüoğlu ve Erman Toroğlu’nun rol aldığı reklamlar o yazımdan, daha doğrusu yeni ilkelerin açıklanmasından sonra da devam edince, bu konuda bir yazı daha yazarak hatırlatmada bulunmuştum. Gazete yönetimi ile görüşen Arman ve Müftüoğlu’nun reklamları bir süre sonra durmuş; Hürriyet İnsan Kaynakları Direktörlüğü, reklamlara çıkmanın ‘Yayın İlkeleri’ne aykırı olduğunu Toroğlu’na yazıyla bildirmişti. Ancak bir inşaat firması reklamında oynayan Toroğlu o dönem geri adım atmadığı gibi, geçtiğimiz günlerde firmanın yeni reklamlarında rol aldı. Hürriyet’in, Toroğlu hakkındaki kararı da yeni reklamın yayınlanmaya başlamasının ardından geldi.
Toroğlu ile ilgili haberleri okuyan Bülent Uğurses adlı okur, Hürriyet’i “ilkeler konusunda çifte standart uygulamakla” eleştirdi. “Nil Karaibrahimgil de hem yazıyor hem oynuyor. Ya ilke koymayacaksınız ya da arkasında sapasağlam duracaksınız” diyordu. Uğurses sadece Kelebek’te yazan Nil Karaibrahimgil’i örnek vermiş ama ben Hürriyet Pazar’da yazan Gülse Birsel’i de ekleyebilirim.
Onlar da Erman Toroğlu gibi sadece gazetecilik yapan, mesleği yazarlık olan isimler değiller. Gazeteye dışarıdan yazıyorlar. Fakat yine de yanlış kıyaslama bu. Toroğlu, hakemliği bırakmasının ardından 2 Ekim 2002’de Hürriyet’te yazmaya başlamış; yıllar içinde ismi gazete ile bütünleşmişti. O yüzden Toroğlu’nun televizyon programlarında yaptığı konuşmalarla ilgili görüş ve tepkiler de ‘Okur Temsilcisi’ olarak bana geliyordu.
Gülse Birsel ve Nil Karaibrahimgil, Hürriyet ile bütünleşmiş isimler değiller. Her iki sanatçının da kimliğinde gazete yazarlığı çok gerilerde. Onları ekranda görenlerin aklına ilk gelen Hürriyet’te yazdıkları olmaz. Dolayısıyla bir reklamda oynadıklarında gazeteci güvenilirliğinin o firma lehine kullanılması da söz konusu olamaz. Zarar görmemesi için üzerine titrediğimiz de işte bu gazeteci güvenilirliği, yansızlığı ve tabii bağımsızlığı zaten...
Açıklama gazeteciliği
YANILMIYORSAM, hurriyet.com.tr’nin, “Polis biber gazı sıktı/ortalık karıştı” başlığına itiraz önce AKP’li Süleyman Soylu’dan geldi. Ardından Gezi eylemleri sonrasında Twitter’a giren timler yaydı Soylu’nun tweet’ini. Doğrusu şaşırmadım bu suçlamanın sanal ortamda çığ gibi büyümesine. Ne de olsa son zamanlarda bu tarz önü arkası araştırılmadan yapılan suçlamalara sık rastlanıyor. Hele konu Hürriyet olunca frenler iyiden iyiye salınabiliyor.
Web Koordinatörü Bülent Mumay ile görüştüm, “polisin Beşiktaşlı taraftarlara biber gazı sıktığı” bilgisi ilk olarak Doğan Haber Ajansı’ndan gelmiş, sahadaki Hürriyet muhabiri Ali Naci Küçük de bu bilgiyi doğrulamış. CHA ve İHA da aynı bilgiyi geçince habere emin olup sayfaya girmişler.
Zaten “biber gazı” haberini veren tek internet sitesi Hürriyet değildi; Milliyet, Sabah, Takvim, Today’s Zaman ve hatta TRTTürk de aynı şekilde kullandı.
Dahası, Lig TV ekranlarında görünüyordu polisin bazı taraftarlara ellerindeki tüplerden biber gazı sıktıkları. Nitekim ertesi günkü Hürriyet’te de bu fotoğraflar, “Polis gazı böyle sıktı” başlığıyla yayımlandı. Takvim, Sabah ve Star gazeteleri de gaz sıkıldığını yazdılar aynı gün.
Fotoğraflar yeterince açıklayıcıydı. Buna rağmen bazı bakanların, Emniyet Müdürü’nün açıklamalarına dayananlar “polisin taraftarlara biber gazı sıkmadığını” savunabildiler. Türkiye’de bir süredir yetkililerin açıklamalarını tamamen doğru kabul eden bir gazetecilik tarzı egemen hale gelmiş olabilir. Oysa evrensel gazetecilik, sadece açıklamalara değil gazeteci aklına, vicdanına, verilere, araştırmalara itibar eder. Gazeteci sorgular, araştırır öyle yazar. Dikte ettirilenle, demeçlerle, açıklamalarla yetinen gazeteci değil aktarıcı olur sadece.
Çin asparagasları!
ÇİN’den gelen ekstrem haberlerdeki artış, Yiğit Şahin adlı okurun dikkatini çekmiş. Şahin, “asparagas” olarak nitelendirdiği bu haberlerde isim, yer, tarih gibi somut bilgiler verilmediğini savunuyor: “Benim Çin ile hiçbir ilgim yok. Fakat habercilik açısından doğruluğu teyit edilmemiş böyle haberleri sürekli gazetenizde okumak, bir okur olarak hoşuma gitmiyor. Bu belki yabancı haber ajanslarının kasıtlı bir uygulaması olabilir”. Şahin, örnek olarak, son bir ay içerisinde gördüğü Çin haberlerinden on tanesinin başlıklarını da sıralıyor: “Çin’de bu kez maymun insan yedi, Çin’in korkunç yüzü ortaya çıktı/Küçük kızı aslanın dişleri arasından kurtardılar/Akıllara zarar kurtarma hikâyesi: Kalbini karnından çıkardılar/Bir akıllı telefon patlama vakası daha: Park ücretini ödemeyip çekiçle saldırdı/ Organ tacirleri çocuğu kaçırıp gözlerini oydu/Dayakçı kocasını kesip yahni yaptı”. Dış Haberlerden arkadaşlarla konuştum, o haberlere de baktım. Okurun dediği gibi bazılarında mahreç ve isimler belirtilmemiş; gerçekliği konusunda insanın aklında soru işaretleri yaratıyor. Bunlar kimi internet sitelerinden alınmış. Ama bazıları da uluslararası ajanslardan geçen, isim ve yer bilgisi olan haberler. O nedenle okurun örneklediği haberlerin tümünü “asparagas” olarak nitelendirmek mümkün değil. Çin haberlerinde artış olduğu doğru. Sanırım nedeni de, hem Çin’e yönelik ilginin artması, hem de bu ülkeyle iletişimin gelişmesi. Uluslararası ajanslar (ve hatta Türkiye’den haber ajansları) artık Pekin dışındaki bölgelerden de haber alabiliyor; bu da milyarlık ülkeden gelen haberleri salt siyasi içerikli olmaktan çıkarıyor.
Okurdan kısa kısa
Ali Tan: 22 Eylül’de spor sayfasında Fenerbahçe’nin galibiyeti haberinde “Sow’un hat-trick yaptığı” yazıyor. Sow’un üç golü hat-trick olamaz. Hat-trick üst üste üç gol atma olayı. Ama Sow’un golleri arasında Kuyt’un golü var.
(Not: Bu deyim, günümüzde peş peşe olmasına bakılmaksızın da kullanılıyor.)
E.Erdemiroğlu: Bugün (27 Eylül) Hürriyet’in baş sayfasının yukarıdan aşağı yan tarafı boylu boyunca İstanbul Belediye Başkanı’nın icraatlarına ayrılmış. Reklam mı, ilan mı, haber mi anlayamadım. Bir köşesinde ‘Bu bir reklamdır’ ibaresi yok. Baş sayfaya bu reklam veya neyse yakışmamış, şık durmamış.