Ruhun İhtiyaçlarını Karşılayan Trend: Minimalist Yaşam

Hepimiz minimalizmi Mies Van der Roche’nin “Az Çoktur” sözü ile tanırız. Oysa Küçük Prens romanının yukarıdaki sözleri bana bu akımın sadelik anlayışından ziyade bütünsel bir yaşam anlayışı olduğunu düşündürüyor.

1960’lı yıllarda başlayan bu süreç günümüze kadar mimariden sanata, tasarımdan müziğe birçok alanda etkilerini göstermeye devam ediyor. Ancak konuyu nesneler ile sınırlandırmak yerine bu süreci felsefi boyutlarıyla ele alırsak minimalizm çok daha doğru ve yerinde yaşanabiliyor. Günümüzün yoğun ve stresli iş hayatında evlerimizde aradığımız sadece eşyaları azaltmak ve boşlukta yaşamak olmasa gerek.

Şöyle ki; siz evinizden eşyaları azaltıp zihninizde tüketim alışkanlığınızı durduramıyorsanız, çok kısa sürede boşlukların yeri yeniden dolacak ve siz aynı karmaşayı tekrar yaşayacaksınız demektir.

Gelin konuyu bir de bu açıdan değerlendirelim. Farz edelim ki salonunuzda ihtiyacınız olmayan bütün mobilya, aksesuar ve tekstil ürünlerini kaldırdınız. Masa, sandalye ve koltuk dışında hiçbir eşyanız kalmadı. 

Amaç sadece temel ihtiyaçlarınızı karşılamaksa ruhunuzun ihtiyaçlarını ne yaptınız? 

Sadece fonksiyon odaklı yaşamaya çalıştığınız bu alan bir süre sonra sizi mutsuz edecek ve bu süreci devam ettiremeyeceksiniz. O halde minimal yaşama nasıl geçiş yapacaksınız? 

Öncelikle karmaşa ve fazlalıklardan kurtulalım derken estetik değerlerinizi göz ardı etmemelisiniz. Odanızdan küçük aksesuarlarınızı kaldırırken sevdiğiniz büyük ve dekoratif bir obje bulundurabilirsiniz. Duvardan farklı ebatlarda çeşitli çerçevelerinizi indirirken yerine zamansız, bakmaktan keyif aldığınız bir tablo asın. Belki kanepenizde rengarenk minderleriniz olmayacak ama kumaşı özenle seçilmiş ve oturumu konforlu olacaktır. Tavandan sarkan avizeleriniz ve duvar apliklerinizin yerine gizli aydınlatmalar kullanırken ne okuma konforunuzdan ne de aydınlık seviyenizden ödün vermeyeceksiniz. Orta sehpa, zigon, kahve sehpası, konsol, dresuar, büfe diye yazarken ben bile yoruldum. O halde gelin salonunuzda herkese hizmet edebilecek büyük bir orta sehpa ve girişinizde şık bir dresuar ile bu işi tamamlayalım.

Peki mobilyalarınızda sergilediğiniz bu tutumu beslenme ve giyinme ihtiyacınız için de uygulayabilecek misiniz? 

Eğer tüketim alışkanlığınızı sınırlandırmazsanız kıyafet, ayakkabı ve gıda ürünlerinin depolanması için her daim ilave dolap ve çekmecelere ihtiyaç duyacaksınız. Bu durumda evinizdeki karmaşa ve kalabalık hiçbir zaman bitmeyecek. 

İşte diğer önemli bir konu burada başlıyor. Minimalizm anlayışını zihinsel ve fiziksel olarak bir bütün halinde yaşamak. Mutfağınızda günlük sağlıklı yemekler piştikçe paketli ürünler, sağlıksız atıştırmalıklar ve kutu kutu içecekler için depolama alanına ihtiyacınız kalmayacak. Gardrobunuzda giymekten keyif aldığınız, bedeninize uygun ve gerçekten ihtiyacınız olan kıyafet, çanta ve ayakkabılar oldukça dolaplarınız daima düzenli ve yeterli olacak. Elektronik aletleriniz, hobi malzemeleriniz ve hatta tamir aletleriniz kullanıldığı sürece evinizin bir parçası haline gelecek aksi takdirde birer enkaz yığınından ileriye gidemeyecek. Çünkü tüm bunlar kullanıldığı sürece evinize, ruhunuza ve sevdiklerinize zaman ayırıp emek vereceksiniz.

Belki de hayatımızda sadece sevdiklerimize yer verip inanmadığımız konularda önce kendimize sonra başkalarına hayır diyebilirsek basit, sade ve mutlu bir yaşam sürdürebiliriz. 

Ne dersiniz?

İÇ MİMAR SEMA YAZICI