Güncelleme Tarihi:
İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi'nde açılan davada, Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun (ÖYK) yasaları hiçe sayarak, “kanuna karşı hile yaptığı” öne sürüldü.
Karayolları’na ait arazinin Tekel’e devredilerek Zorlu Grubu’na satıldığı anımsatılarak, “Milli güvenlik ve kamu yararının gerektiği hallerde kamu kurum ve kuruluşlarına devir yapılabilir. Tekel’e yapan devir geçersizdir” denildi.
ANKA'nın edindiği bilgiye göre, Yapı-Yol Sen, Tekel A.Ş’nin sendika üyelerine gönderdiği ihtarnamede yer alan lojmanları tahliye etmesi ve ercimisil tutarının ödenmesi kararının iptali ve yürütmenin durdurulmasını talep etti. Dilekçede, Karayolları 17’inci Bölge Müdürlüğü lojmanlarında oturan kamu çalışanlarının menfaatlerinin ihlal edildiği kaydedildi. Sendika üyelerinin oturduğu, lojmanları da içine alan arazinin ÖYK'nın 15 Ağustos 2006 tarihli kararıyla özelleştirme kapsamına alındığı, 28 Şubat 2007’de Tekel’e devredildiği anımsatıldı. ÖYK kararı ile Maliye Hazinesi’ne ait, Karayolları 17’inci bölgenin kullanımında olan, lojmanların da yer aldığı arazinin satışının hukuka aykırı olduğu kaydedildi.
"KURULUŞ, ÖZELLEŞTİRME KAPSAMINA ALINAMAZ"
Zorlu Grubu’nun ihalesini kazandığı, Zincirlikuyu’daki arazinin 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu'na göre özelleştirme kapsam ve programına alınamayacağı kaydedildi. ÖYK’nın “kuruluşları” özelleştirme kapsam ve programına alabileceği, bir kamu kuruluşunun arazisini satış kapsamına alamayacağı ifade edildi. ÖYK’nın sadece özelleştirilmek için rehabilite edilirken ortaya ekonomik olarak kuruluşun kullanılmasında fayda görülmeyen bir araziyi satabileceği ifade edildi.
"TEKEL'E DEVİR, KANUNA KARŞI HİLE"
Karayolları Genel Müdürlüğü kamu idarelerinin dışında ayrı bir malvarlığına, bütçeye ve personele sahip tüzel kişileri olduğundan varlıklarının teker teker parçalanarak özelleştirilmesinin Özelleştirme Kanunu'na aykırı olduğu belirtildi. Diğer yandan Tekel gibi iktisadi kamu kurumlarının kendilerinden ayrı arsalarının satılmasının bu yasaya göre mümkün olduğu kaydedildi. ÖYK’nın yasaları hiçe sayarak, “kanuna karşı hile yaparak” Karayolları arazisini satmak istediği ifade edilen dilekçede, “Satış ve ihale ilanları verilmiş olan arazinin genel bütçe kapsamında olmayan Tekel’e devrindeki amacı da çok açıkça görülüyor. Maliye Hazinesi’ne ait araziyi özelleştirme kapsamında satamayacağı, ancak Tekel’e ait bir araziyi aynı maddeye göre özelleştirme kapsamında satabileceği için bu devri gerçekleştirdi” denildi.
Kamu idarelerine ait arazilerin, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nın 46’ıncı maddesine göre satılabileceği, Zincirlikuyu’daki arazinin Karayolları’nın kullanımına verilen bir arazi olduğu ifade edildi. Zincirlikuyu arazisinin genel bütçeli kuruluşların çoğunda olduğu gibi tapuda Maliye Hazinesi’ne ait olduğu ifade edildi.
BİR DAVA DA ÖYK KARARI İÇİN
Tapu kayıtlarında Maliye’ye ait bir arazinin satışının sözkonusu 5018 sayılı yasaya göre yapılmasının zorunlu olduğu belirtilerek, 15 Ağustos 2006 tarihinde dava konusu arazisinin özelleştirme kapsamına alınmasına yönelik kararın iptali için Danıştay’a açtığı davanın devam ettiği bildirildi. Dava konusu arsanın, ÖİB tarafından ihale satış yöntemiyle özelleştirmesi söz konusu olduğundan, Tekel’in mülkiyeti olmayan lojmanlar üzerinde tasarruf imkanı kalmadığı, bu lojmanların tahliyesi isteminde bulunamayacağı ifade edildi.
"TEKEL’E DEVİR GEÇERSİZ"
Bu arazinin Tekel’e devrinin hukuka aykırı olduğu, milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği hallerde kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelere devir yapılabildiği ifade edildi. Dava dilekçesinde, Tekel’e devrilen arazinin Zorlu Grubu’na satılmasının ve bu satışın 12 Mart 2007’de ÖYK kararı ile onaylanmasının, zaten 10 günlük süre için yapılmış olan devir işleminde kamu yararı gözetilmediğini ortaya koyduğu kaydedilerek, "Arazinin mülkiyetinin Tekel’e devri geçersiz devirdir” denildi.
KAMU YARARI VURGUSU
ÖYK kararından, alanın özelleştirme kapsamına alınma gerekçesini anlamak ya da yorumlamanın olanaklı olmadığı öne sürülen dilekçede, "Bu nedenle 4046 sayılı Yasa’nın (Özelleştirme Yasası) öngördüğü kamu yararının ne olduğu da belli değildir. Oysa; idari kuruluşlar kendilerine tanınan yetkileri ancak kamu yararı için kullanabilirler. İşlemin dayanağı neden kararda açık olmadığından, gerekçesiz işlem tesis edilemeyeceğinden dava konusu işlemin dayanağı olan işlem de hukuken sakattır" denildi.
"ALENİYET YOK"
İşlemin, Özelleştirme Yasası'nın, "özelleştirme işleminin değer saptaması da dahil aleniyet içinde yürütülmesi” ilkesine açıkça aykırılık taşıdığı ifade edilen dilekçede, şöyle denildi:
"Yasa özelleştirme işlemlerinin bütün aşamalarının aleni şekilde yürütülmesini emretmiştir. Bu emredici hükme karşın, Kurul soyut muğlak bir karar almıştır. Kamuoyunun, kamuyu yakından ilgilendiren dava konusu kararı alırken hangi saikle ve nasıl bir hazırlıkla anılan kararı aldığını bilmek hakkı vardır. Toplumu yakından ilgilendiren kararlarda idarenin toplumu bilgilendirme ve şeffaf davranma yükümlülüğü olduğu açıktır. Bu yükümlülüğe ve ilkelere aykırı alınan karar, hukuk devletinin temel ilkeleriyle çeliştiğinden Anayasa'ya da aykırıdır."
"KARAYOLLARI'NIN SATIŞ KANUNUNA AYKIRI"
Satışın, Karayolları Genel Müdürlüğü'nün yapacağı satışları belirleyen yasaya da aykırı olduğu kaydedilen açıklamada, Karayolları 17'inci Bölge Müdürlüğü'nün, bu satıştan sonra ne nasıl çalışacağının bilinmediği, Müdürlüğün halen faaliyette bulunduğu ve kapatılmasına ilişkin her hangi bir düzenleme bulunmadığı anlatıldı.
Karayolları'nın bölge müdürlüklerinin kapatılmasına dair kararın, Yapı-Yol Sen'in açtığı dava sonucu yürürlükten kaldırıldığının altı çizilen dilekçede, "Lojmanların, tahliye kararına göre boşaltılması sonucunda müvekkil sendika üyelerimiz aileleri ile birlikte sokakta kalacak ve bu nedenle telafisi güç ve imkansız zararlara uğrayacaklardır. Dava sonuçlanıncaya kadar yürütmenin durdurulması kararı verilmesi en azından söz konusu zararın doğmasını engelleyecektir" denildi.
Bu gerekçelerle, Tekel'in, Yapı-Yol Sen'e göndermiş olduğu ihtarnamede belirtilen lojman tahliyesi ve ecrimisil tutarının ödenmesi kararının iptali ve hukuka aykırılığın çok açık olması sebebiyle öncelikle konunun aciliyeti gözetilerek idarenin savunması beklenmeden evrak üzerinden yürütmenin durdurulması, bu mümkün değilse idarenin savunma süresinin sınırlandırılması istendi.