Güncelleme Tarihi:
Yargıtay'ın kararında, dövizle borçlanmanın taşıdığı riskin bilindiği, davacının da bunu öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövize endeksli kredi kullandığı belirtildi.
Karara göre, bankadan Japon Yeni'ne endeksli konut kredisi kullanan bir kişi, taksitlerini 1 Eylül 2008 itibarıyla aylık 1420 lira olarak ödemeye başladı. Ancak banka müşterisi, kurdaki artışla ödediği aylık borcun da artması üzerine banka aleyhine dava açtı.
Dava dilekçesinde Japon Yeni'nin kredi sözleşmesi imzalandıktan sonra öngörülemeyen biçimde arttığına, taksitlerinin de bu nedenle 3 bin 28 liraya ulaştığına dikkati çeken davacı, bankanın yönlendirmesi üzerine Japon Yeni'ne endeksli kredi kullandığını, sözleşme imzalanırken yeterince bilgilendirilmediğini, sözleşmenin uygulanması sırasında Japon Yeni kurunun iki katından fazla arttığını, bunun tüketici açısından öngörülebilecek bir durum olmadığını ileri sürdü.
Kredi taksit faizinin ilk taksit miktarındaki oran olan yüzde 1,09 olarak sabitlenmesini isteyen davacı, bunun mümkün olmaması halinde sözleşmeye müdahale edilerek taraflar arasında adil bir denge kurulmasını talep etti.
Davalı banka ise davacının kendi iradesi ile döviz cinsinden kredi kullandığını ve uyarlama koşullarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istedi.
Mahkeme, davayı kısmen kabul ederek aylık taksit miktarını 2 bin 646 lira olarak belirledi.
Bankanın temyiz başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını banka lehine oybirliği ile bozdu.
Kararda, "Taraflar arasında düzenlenmiş sözleşmeye bağlılığın esas olduğuna" dikkat çekildi. Sözleşmenin uyarlanmasının başvurulacak istisnai bir durum olduğu ifade edilen kararda, şu gerekçelere yer verildi:
"Her şeyden önce sözleşmenin imzalanmasından sonra beklenmeyen olağanüstü durumların gerçekleşmesi, sözleşmenin uzun süreli olması, beklenmeyen olağanüstü durumların herkes için geçerli, objektif ve önceden belirlenemeyecek nitelikte bulunması, değişen koşulların sözleşmeyi çekilemeyecek hale getirmesi, bu suretle işlem temelinin çökmesi zorunludur.
Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği anlaşılmakta olup, davalı banka elemanlarının davacıyı yönlendirdiği iddiası ispatlanamamıştır. Öte yandan ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Davacı, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanmış bulunmaktadır. Kaldı ki, eldeki dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten üç yıl sonra açılmış olup, bu durumda davacının sözleşmeyi benimsediğin