OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 12, 2003 00:00
Kamu denetiminin en yüksek olduğu sektörlerin başında gelen bankacılıkta, Uzan Ailesi'nin İmar Bankası'nda yaptığı usulsüzlükler kafalarda soru işaretleri yarattı. Bankalarında çifte hesaplar açan, karşılıksız Hazine kağıdı satan Uzanlar'ın bu işlemleri birileri tarafından ‘korunmadan’, ya da birilerini ‘korkutmadan’ yapmaları mümkün görünmüyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) tarafından tasfiyesine karar verilen Uzan Ailesi'ne ait İmar Bankası'nda ortaya çıkan skandallar kafaları karıştırdı. Türk halkı hergeçen gün Uzan Ailesi'nin akıllara durgunluk veren yeni bir usulsüzlüğü ile tanışıyor. Bankacılık gibi, kamu otoritesi tarafından en sıkı denetlendiği düşünülen bir sektörde bile bu kadar açık ve fütursuzca yapılan yolsuzluklar çeşitli soruları da beraberinde getiriyor. Bugüne kadar girdikleri her sektörde işlerini yasaların dışına çıkarak yapma alışkanlığına sahip olduklarını kanıtlayan Uzanlar'ın, bu iş yapma alışkanlıklarını bankacılık sektörüne de taşıyabilmeleri, ‘‘korundukları’’ ya da ‘‘korkuttukları’’ şüphelerini doğuruyor. Uzanlar'ın sahip oldukları İmar Bankası'nın yıllardır sorunlu olduğu bilindiği halde, gerekli müdahalede bu kadar geçikilmesi bu şüphelerin başlıca kaynağı. BDDK Başkanı Engin Akçakoca da İmar Bankası'yla ilgili tasfiye kararı verildikten sonra yaptığı açıklamaların birinde, bu bankanın 1981 yılından beri ‘gözetimde’ olduğu mesajını vermişti. Zaten doğası gereği kamu tarafından sürekli denetim altında olan, üstüne üstlük sorunlu olduğu bilindiği için 1981 yılından itibaren de özel bir denetime tabi olan İmar Bankası'nda bugün ortaya çıkan usulsüz işlemler, ‘‘korunma veya korkutulma’’ tezini doğrular nitelikte. İmar Bankası'nın tasfiyesine karar verilmesi ile birlikte ortaya çıkan en büyük skandal, Uzanlar'ın bu bankada bir ‘‘çifte kayıt’’ sistemini uyguladıkları olmuştu. Yönetiminde zaten BDDK tarafından atanan bir yöneticinin de bulunduğu İmar Bankası'nda, toplanan paraların büyük bölümü resmi kayıtlara girmemişti. Uzanlar, topladıkları mevduatların bir kısmını Kıbrıs'da bulunan off-shore bankalarına aktarırken, önemli bir bölümünü de bankanın resmi mevduat kayıtlarına bile sokmamışlardı. Böylece, ‘‘dövize en yüksek fazi veren banka’’ olarak kendini tanıtan İmar Bankası yıllarca tassarruf sahiplerinden aldığı paraları patronlarının cebine kanalize etmişti.
BONO SKANDALI İmar Bankası'nda Uzanlar'ın yasalardan ve onun uygulayıcılarından nasıl hiç korkmadan usulsüzlük yaptıklarını gösteren bir diğer olay da Hazine Bonoları'nda ortaya çıktı. İmar Bankası'ndan bono alanlar ‘‘garanti’’ kapsamı dışında tutulmanın şokunu yaşarken, bankanın halka arz yoluyla yapılan bono ihalerinde görev almadığı belirlendi. Her halka arz öncesinde aracılık yapmak için Hazine'den izin alan bankalar arasında İmar Bankası'nın adına rastlanamazken, banka kendi portföyünden rahatlıkla bono satışı yaptı. İmar Bankası'nın aracılık yetkisi verilen bankalar arasında olmayışı, bankanın kendisinin başvurmamasından mı, yoksa kriterleri tutmadığı için izin alamadığından mı kaynaklandığı ise ayrı bir merak konusu. Prosedüre göre; Hazine tarafından bonoların halka arz yöntemiyle satılması işlemine bankalar ve
Merkez Bankası'nda açık piyasa iÅŸlemleri yapmaya yetkili aracı kurumlar aracılık edebiliyor. Satışa aracılık etmek isteyen banka ve yetkili aracı kurumlar, halka arz öncesinde Merkez Bankası'na baÅŸvuruyor. Hazine tarafından uygun görülen kuruluÅŸlar ile Merkez Bankası arasında halk arz aracılık protokolü imzalanıyor. Yatırımcılar hazine bonolarını, açıklanan banka ve aracı kurum ÅŸubelerinden ya da Merkez Bankası ÅŸubelerinden alabiliyor.BATAN BANKALAR DA VARAncak son iki yıldır yapılan halka arz ihalelerine bakıldığında, aracılık eden kuruluÅŸlar listesinde Ä°mar Bankası'nın adı bulunmuyor. Oysa bu listelerde sonradan el konulan bazı bankaların adları bile yer alıyor. Ä°mar Bankası'nın bugüne kadar halka arzlarda bono satışına aracılık etmek için Hazine'ye baÅŸvurup baÅŸvurmadığı ise bilinmiyor.Â
button