Sadi ÖZDEMİR
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2006 00:00
Ucuz işçilik, enerji ve hammadde var diye Bulgaristan’da fabrika alan Osman Nuri ve Hasan Basri Sarı kardeşlerin başına gelmeyen kalmadı. Dolandırıldıklarını ve fabrikalarının mafya-adliye işbirliğiyle ellerinden alındığını söyleyen Osman Nuri Sarı, "Benim Bulgaristan’a girişimi ’vize vermeyerek’ engelliyorlar. Kardeşim de Türkiye’ye gelemiyor, can güvenliği yok" dedi.
İKİ yıl önce Varna’da ve Veliko Tarnovo’da sunta fabrikaları kiralayan, Osman Nuri ve Hasan Basri Sarı kardeşlerin başına ’mafyalı Bulgar bürokrasisi’ bela oldu. Sarı kardeşlerin, satış vaadi sözleşmesiyle Bulgar bir aileden satın alıp, 3 milyon
Euro da yatırım yaptıkları ikinci fabrika ise mafya ve işbirliği içindeki bürokrasi tarafından ellerinden alındı. Osman Nuri Sarı vize verilmediği için Bulgaristan’a gidip hakkını arayamıyor. Kardeşi Hasan Basri Sarı ise Türkiye’ye dönmesi halinde Bulgaristan’a girişi engelleneceği korkusuyla 6 aydır Bulgaristan’da can güvenliği korkusuyla mahkemeleri izlemeye çalışıyor. Hasan Basri’nin 6 ve 9 yaşındaki Esad ve Ayşe Sena isimli çocukları ise 6 aydır babalarını göremiyor.
DÜZCE’DE TİCARET YAPARKEN:
Osman Nuri Sarı, Düzce’de MDF (ahşap yer kaplama) fabrikaları olduğunu ve 2004 yılına kadar buradaki üretim için Bulgaristan’dan ’odun ithalatı’ yaptıklarını belirtiyor. Sarı şöyle konuşuyor: "Bulgaristan’dan hammadde aldığımız bir girişimciyle Mart 2004’te Varna’da bir fabrika kiraladık. 3 ay sonra da Veliko Tarnovo’da daha büyük ama çalışmayan bir tesis olduğunu duyduk ve onu kiraladık. Bu fabrika ayda 7-8 gün çalışabiliyordu. Almanya’dan ve Türkiye’den teknik ekip getirip sistemi revize ettik. Yaklaşık 3 milyon Euro’luk yatırım yapıp EN (European Norm) standartlarında sunta üretimine başladık. Kapasite günlük 350 metreküpe çıktı."
İŞÇİLİK, ENERJİ UCUZ DİYE:
Bulgaristan’da yatırıma soyunmalarını da "Çünkü Türkiye’de 26 sunta fabrikası var. Orman hammaddesi kısıtlı olduğu için odunun tonunu ortalama 80 Euro’dan alabiliyoruz. Bulgaristan’da odun hammaddesi bol ve tonu 25 Euro. Bulgaristan’da ucuz işçilik ve ucuz enerji de var. Geniş bir coğrafyada rekabet avantajımız olacağını düşündük" diye açıklayan Osman Nuri Sarı, bir süre sonra kiracı olarak fabrikayı işletmekte güçlüklerle karşılaştıklarını ve satın alma kararı aldıklarını anlatıyor. Sarı şöyle konuşuyor: "1 Aralık 2004’te satın alma sözleşmesi imzaladık. 2.4 milyon Euro ödeyecektik. Taksitleri ödemeye başladık. 1.5 milyon Euro’sunu ödedik. Yine engeller başladı ve biz ormandaki ihalelere giremez olduk. Yeniden sözleşme yapmamız gerektiğini söylediler ve 17 Şubat 2004 tarihini koymamız gerektiğini aksi takdirde yüksek vergi ödemek zorunda kalacaklarını anlattılar. Biz ’sizin vergi kaçırmanıza aracılık edemeyiz’ dedik. ’Burada devlet de kanun da biziz’ dediler ve imzalattılar. Gerçekten de öyleymiş."
ÖDEME GECİKTİ, SATIŞ İPTAL: Osman Nuri Sarı, sonraki gelişmeleri de şöyle özetliyor: "3 Şubat 2005’te bizi toplantıya çağırdılar ve ’ödemeleriniz gecikti 250 bin Euro ödeyin yoksa sözleşme iptal olur’ dediler. Biz şaşırdık ve satış sözleşmesine göre hiçbir ödemenin aksamadığını söyledik. Ancak sözleşme gereği, sunta (ürün) olarak ve bazı nakit ödemelerimizi, bize verdikleri buhar ve su ile sonradan icat ettikleri faiz ödemelerine saydıklarını söylediler. Ürün ile ödemelerin bazılarını ise hiç kayda almamışlar. Bulgaristan’ın en ünlü avukatlarından olan avukatımızın da oluru ile 17 Şubat 2005 tarihine kadar süre tanıyan yeni bir sözleşmeyi imzaladık. Sonra gördük ki bu sözleşmeyle fabrikayı iade etmişiz."
Her şey bitti, sessizce fabrikayı boşaltıp gidinOSMAN Nuri Sarı, Bulgaristan’da çalıştıkları DZI Bank’ın danışmanlarına sözleşmeleri incelettiklerini ve banka yetkililerinin kendilerine, "Açıkça dolandırıldınız, sözleşme kanunsuz ve bu olay skandal" dediklerini ileri sürüyor ve şöyle devam ediyor anlatmaya: "Bunun üzerine noter kanalıyla karşı firmaya uyarı ve durumun düzeltilmesi için davetiye gönderdik. Ancak fabrikaya haciz hakimi, avukat, polis ve bodyguard göndererek 7 günde boşaltmamızı istediler ve bir tutanak daha imzalatmaya çalıştılar. ’Tercüman olmadan imza atamayız’ deyince de haciz hakimi Ralitsa Kasabova her şeyin bittiğini, imzalayıp sessizce gitmemiz gerektiğini söyledi. Avukatları Mitko Minev de ’Bir leva bile alamadan buradan defolup gideceksiniz’ diye hakaret etti. Fabrika da mahkeme sonuçlanana kadar kimsenin girmemesi için mühürlendi. Ancak hemen ertesi gün bir de baktık ki fabrikayı İsveç sermayeli Kronospan firması inceleyor. 19 Haziran 2006’da mahkeme bizim lehimize karar verdi ve bu defa fabrikaya girmek için biz gittik. Ancak tespit için gelen hakimler ve avukatlar polis desteğine rağmen içeri sokulmadı. Tam 15 dakika sonra da mahkemeden yeni bir karar çıkarttılar ve fabrikaya giriş iznimizi kaldırdılar. Şu anda fabrikayı Kronospan firması işletiyor."
Bizi, Bulgaristan’da önce kendi soydaşımız dolandırdıOSMAN Nuri Sarı, "Ne yazık ki bizi önce Bulgaristan’daki bir soydaşımız dolandırdı. Onun üzerine bir bardak su içtik" diyor ve şöyle devam ediyor: Mart 2004’te daha önce kendisinden odun hammaddesi aldığımız Hak ve Özgürlükler Partisi Dulovo İl Başkanı Günay Hasan Sefer ile Varna’da bir sunta fabrikası kiraladık. Diğer fabrikayı kiralayınca kendisinden ayrılmak istediğimizi söyledik. O da bize hisselerimizi devir almak istediğini söyledi. 80 bin Euro peşinat ve BMW X5 otomobilini peşinat olarak verdi. Geriye de 230 bin Euro’luk ödeme için sözleşme yaptık. Sözleşme şartlarını yerine getirmeme yaptırımı olarak da 1 milyon Euro’luk tazminat koyduk. Günay Hasan Sefer hiçbir ödeme yapmadı. Hak ve Özgürlükler Partisi nezdinde yaptığımız tüm girişimler de karşılıksız kaldı. O konuda da çaresiz kaldık.
Ben gidemiyorum, kardeşim gelemiyor, çocuklar hasretOSMAN Nuri Sarı, 15 Aralık 2005’te Türkiye’ye geldiğini ve o zamandan beri Bulgaristan’a gidemediğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: "Çünkü vize vermiyorlar. Ben orada yatırım yapmış bir işadamıyım ve işimi, davamı takip etmemi engelliyorlar. Hepsinden acısı da kardeşim orada kaldı. Can güvenliği yok. Buraya gelse o da Bulgaristan’a sokulmayacak. Korumalarla mahkemelere gidiyor, evine dönüyor. Hepsinden acısı da 9 ve 6 yaşında iki çocuğu var. Onlar Türkiye’de. 9 yaşındaki Ayşe Sena babasından neden ayrı kaldığını anlamıyor ve şu anda psikolojik tedavi görüyor. 6 yaşındaki Esad da babasının özlemiyle yanıyor. Bu kabusa çözüm bulmak için Sayın Abdullah Gül’e durumu ilettik. Sayın Kürşad Tüzmen’e de anlattık. Ancak ilerleme kaydedemedik."