TÜSİAD: Türkçe ‘ana dil’ değil ‘resmi dil’ olsun

Güncelleme Tarihi:

TÜSİAD: Türkçe ‘ana dil’ değil ‘resmi dil’ olsun
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 22, 2001 00:00


Haberin Devamı

İşadamları, demokrasi için bastırıyor, ‘Kürtçe’nin önünü açın' diyor

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), yayınladığı Demokratikleşme Raporu'nda, Kürtçe konusundaki tavrını daha da netleştirdi. Devletin Kürtçe eğitim ve kurs düzenlemesi önerilen raporda, Anayasa'da Türkçe'nin de ‘ana dil’ değil ‘resmi dil’ olarak tanımlanması istendi.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) bugüne kadar değindiği pekçok konunun içini hazırladığı ‘‘Demokratikleşme Raporu’’ ile doldurdu. Raporda, ana dille eğitim konusunda devletin yükümlülüklerini bir kez daha hatırlan TÜSİAD, ‘‘eğitim hakkı’’ kapsamında devletin ana dilde eğitime destek olması gerektiğini kaydetti. Devletin bunu nasıl yapabileceği konusunda örnekler de veren TÜSİAD, eğitim programı içinde seçmeli derslere yer verilmesi, bazı kurs ve programların düzenlenmesi gibi yolları gösterdi. TÜSİAD, Anayasa'da ‘ana dil’ olarak nitelendirilen Türkçe'nin de ‘resmi dil’ olarak tanımlanmasını istedi.

AZINLIK HAKLARI

TÜSİAD tarafından hazırlatılan ‘‘Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüşler ve Öncelikler’’ başlıklı rapor, bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı. Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süheyl Batum tarafından hazırlanan raporda, 10 noktanın üzerinde durularak, Anayasa'dan Türk Ceza Kanunu'nuna kadar bir çok yasa değişikliği istedi. TÜSİAD Siyasi Kriterler Çalışma Grubu Başkanı Can Paker tarafından açıklanan bu 10 madde arasında, ‘‘Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler’’ başlığı altında ‘‘ana dilde eğitim ve TV-Radyo yayını alanındaki serbetliğin’’ AB'ye üyelik konusunda en temel kilometre taşlarından biri olduğunu hatırlatıldı.

‘‘Kültürel hakların iki önemli konusu ana dilde eğitim ve TV-radyo yayınıdır’’ denilen raporda, şöyle devam edildi:

‘‘Fransa gibi ‘azınlık' kavramını benimsemeyen ülkelerde dahi farklı kültür ve dillerin öğretilmesine, eğitim sisteminde resmi dilin kullanılması anlayışını ortadan kaldırmayacak biçimde imkan tanınıyor. Ana dilde eğitim konusunda, iki yönlü bir yükümlülük söz konusudur. Herşeyden önce devlet, her türlü engelleyici ve kısıtlayıcı hukuksal düzenlemeleri kaldırmak zorundadır. Ancak bunun yanı sıra ‘eğitim hakkı' kapsamında, bir de devletin talebe göre ana dilde eğitime destek olması ve bizzat pozitif edinimlerde bulunması gerekmektedir. Bu yükümlülük, yeni bir eğitim sisteminin zorunlu olarak getirilmesi yönünde değil, ama en azından eğitim programının değiştirilmesi, eğitim programı içinde seçimlik derslere yer verilmesi ya da gözetim ve denetim altında bazı kurs ve programların düzenlenmesi biçiminde gerçekleşebilir. Anayasa'nın 3'üncü maddesindeki ‘dili Türkçedir' ve 42'inci maddedeki ‘ana dilleri' kavramlarının ‘resmi dil' olarak değiştirilmek suretiyle korunması, ancak diğer Anayasal ve yasal düzenlemeler değiştirilmesi, 42'inci maddenin 9'uncu fıkrasında ‘Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez' hükmünün değiştirilmesi gerekmektedir.’’

TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın ‘‘Hür türlü baskıyı sürdürecek ve tepkilerimizi göstereceğiz’’ dediği konuların daha sonra, her biri ayrı ayrı ele alınarak kamuoyu gündemine getirileceği açıklandı.

BASKIYI SÜRDÜRECEĞİZ

TÜSİAD'ın ‘‘bıkmadan, usanmadan’’ dile getirdiği siyasi reformların, üye olmak için uğraşılan Avrupa Birliği'nin (AB) siyasi kriterleri ile örtüştüğünÜ vurgulayan Tuncay Özilhan, ‘‘Ancak bu güne kadar siyasi kriterlerin yerine getirilmesi konusunda, hükümetlerin ve Meclis'in istekli ve kararlı davrandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil’’ dedi. Kopenhag siyasi kriterlerinin, Ulusal Program'da yeterince kapsanmış olduğunu ‘‘maalesef göremediklerini’’ dile getiren Özilhan, bütün bunların demokratik standartların yükseltilmesi konusunda ‘‘siyasilerin inandırıcılığı ve samimiyetine gölge düşürdüğünü’’ savundu.

Ağır bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye'de ekonominin tüm gündemi işgal ettiğine, kamuoyunun krizden çıkış yollarına odaklandığına dikkat çeken Özilhan, ‘‘Oysa Türkiye'nin kökleşmiş sorunlarını çözmek istiyorsak, ülkemizi dünyanın güçlü ve istikrarlı ülkeleri arasına taşımaya kararlı isek, bu değişim sürecini bir bütün olarak ele almak zorundayız’’ dedi. ‘‘Bugün toplumun tüm kesimlerini sıkıntıya sokan ekonomik krizin sadece ekonomik dengesizliklerden değil, siyasi sistemdeki tıkanıklıktan, Türkiye'nin bir yönetim zaafı içinde olmasından kaynaklandığını hepimiz görüyoruz’’ diyen Özilhan, yeniden yapılanmanın siyasi yapılardaki köklü dönüşümü de kapsaması gerektiğini kaydetti.

Lider hegemonyasına artık son verilmeli

Tüsiad raporunun ‘‘Siyasi Partiler Kanunu' başlıklı bölümünde şu isteklere yer veriliyor: ‘‘Siyasal partilerin iç işleyişlerinin demokratik esaslara uygunluğunu sağlamak, lider hegemonyasının ‘‘parti yapısını’’ ve giderek siyasal sistemin işleyişini bozacak biçimde ortaya çıkışı engellemek amacıyla, bazı değişiklikler yapılmalı. Siyasi partilerin kuruluşu, faaliyetleri ve örgütlenmeleri ilgili düzenlemeler, partilerin fikir özgürlükleri üzerindeki kısıtlamalar elden geçirilmeli. Siyasi Partiler Kununu'nun ‘Siyasi partilerle ilgili yasakları' düzenleyen 4'üncü kısmı ile ‘Siyasi partilerin kapatılmasını' düzenleyen 5'inci kısmının ‘siyasal partileri demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsuru olarak kabul eden anayasal düzenleme' ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ilgili kararları doğrultusunda yeniden ele alınmalı.’’

İstenmeyen Meclis'te istenen Meclis dışında

Raporda seçim sistemi ile ilgili istekler şöyle sıralanıyor: ‘‘Mevcut sistem, yönetim istikrarsızlığını kolaylaştırmakta, hatta teşvik etmektedir. Son 10 yılda sıklıkla yaşanan ekonomik krizlerde de seçim sistemimiz küçümsenmeyecek bir paya sahiptir. Seçim sistemi reformu, partileri ittifaka ve ortak hükümet programları oluyturmaya teşvik eden seçmenlerin ilk parti tercihleri ile yetinmeyip diğer tercihlerini de dikkate alarak sonuca giderek çoğunluk seçmenin istemediği azınlık iktidarlarına izin vermeyen, makul bir barajın üstünde oy alan ya da birkaç seçim bölgesinde milletvekilliği kazanan her partinin, aldığı oy oranına yakın olmasa bile, en azından parlementoda temsil edilmesini sağlayan özelliklere sahip olmalıdır. Bu özelliklere en yakın seçim sistemi nisbi takviyeli iki turlu dar bölge seçim sistemidir.’’

Milletvekilinin suç işleme imtiyazı kalksın

TÜSİAD, raporunda yasama dokunulmazlığı ve Meclis soruşturmasıyla ilgili şu görüşler yer alıyor: ‘‘82 Anayasasındaki madde 83, uygulundığı biçimi ile ‘‘yasama dokunulmazlığı’’ kurulu, öngörüldüğü ve ortaya çıkış amacını aşarak milletvekillerinin ‘‘hesap verilebilirliklerini’’ ortadan kaldıracak bir anlayış içinde uygulanmakta. Mecut Anayasal düzenlemeler (madde 83 ve 100) yasama ve yürütme organı üyelerini ‘suç işleme imtiyazına' sahip ‘ayrılacalıklı kişiler' konumuna getirmekte. Yasama dokunulmazlığının kapsamı, adli takibat ve yargılanmaya mani olmayacak şekilde mutlaka daraltılmalı. 83'üncü müddenin 1'inci fıkrasında yer alan ‘yasama sorumsuzluğu' ile sınırlı bir çerçeve mutlak koruma altına alınmalı, bunun dışındaki düzenleme için ise ‘sadece tutuklama ya da kişi özgürlüğünün sınırlanması' durumlarında dokunulmazlık geçerli olmalı. Bunun dışındaki adli takibat ve yargılama işlemleri ise, dokunulmazlık kapsamına girmemeli. 100'üncü maddedeki ‘Meclis soruşturması' düzenlemesi değiştirilmeli, kurum ‘‘yargı organını da soruşturmaya katacak ve üstlenecek biçimde’’ yeniden düzenlenmeli.’’

Yargıçlar uluslararası hukuku dikkate almalı

Raporun, ‘düşünce ve ifade özgürlüğü' başlıklı bölümünde TÜSİD'ın talepleri şöyle: ‘‘Ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde en sık karşılaştığı ve mahkum olduğu konuların başında düşünce ve ifade özgürlüğü ihlalleri gelmekte. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu içtihatı karşısında, mevzuatımızda yer alan ve özellikle tartışma konusu olan (Terörle Mücadele Kanunu madde 8,TCK madde 159, 312) bazı düzenlemelerin yeniden değerlendirilmesi gerekli. Bu düzenlemeler kadar, Türkiye'de yargıçların tutumlarının ve kararlarının da bu maddeleri tartışmalı hale getirdiği muhakkaktır. Yargıçlarımız bugüne kadar istisnalar dışında, ne düşünce özgürlüğü alanında, ne de genel anlamda insan hakları alanında uluslararası sözleşmeleri ve hukuku gözönüne alan içtihat geliştirme yoluna gitmemişlerdir.’’

Demokratik tepkilerdeki kısıtlamalar azaltılmalı

Raporda toplantı hakkı ve sivil toplum örgütleri konusuna da yer veren TÜSİD, bu alanda yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi: ‘‘Katılım Ortaklığı Belgesi'nin kısa vadeli siyasi kriterler bölümünde yer alan ‘dernek kurma ve toplantı-gösteri yürüyüşü hakkı' anayasal ve yasal yönden güçlendirilmeli. Bu noktada 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun özellikle 15,16, 17,19, 20, 21, 23'üncü maddeleri değişitilmeli. Dernekler Kanunu, antidemokratik hükümlerden arındırılmalı.’’

İdam cezası savaş dışında kalksın

İdam cezası ile ilgili görüşlerini son raporunda da tekrarlayan TÜSİAD, ölüm cezasının uygulanması ile ilgili şu görüşleri savundu: ‘‘Ulusal Program'da ölüm cezalarının infaz edilmemesi tavrının devam edeceği ve orta vadede bu cezanın kaldırılmasının şekil ve kapsam olarak ele alınacağı belirtilmekte. Bu muğlak ifade, Meclis'in ileride bu cezayı kaldırırken dahi belli bir sınırlamaya gidebilecği görüntüsü vermekte. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 6 numaralı protokolü imzalamayan tek Avrupa Konseyi üyesi ülke Türkiye kaldı. Bu protokol onaylanıp ve protokolde belirtildiği gibi savaş ve benzeri durumlar hariç, mevzuatımızdan idam cezası çıkartılmalı. Protokol yürürlüğe girdikten sonra, Anayasa değişikliklerinin yine de yapılması gerekir.’’

Generaller her MGK'ya katılmasın

Yapılması gerekenin Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) tartışılması değil, AB standartlarına ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan siyasi kriterlere uygun bir duruma getirilmesi olduğunu savunan TÜSİAD, raporunda bu konuda şu görüşleri savundu: ‘‘Bu uyarlama için, her şeyden önce ‘Kurul'un sivil sayısının arttırılması' mutlaka sağlanmalı. Bu çerçevede, Genelkurmay Başkanı'nın, Silahlı Kuvetlerin komutan sıfatıyla, tüm silahlı kuvvetleri temsilen, Kurul'a tek başına katılması ve milli güvenlik, milli savunma konularında görüş ve bilgilerini aktarması öngörülebilir. Gerektiği takdirde, MGK toplantılarına ilgili bakanlar, diğer kuvvet komutanları ve ilgili kişilerde çağrılabilir. Bunun yarı sıra Anayasa'nın 118'inci maddesinin değiştirilmesi ve danışma kurulu niteliğinin vurgulanması gereklidir.’’

İşkence yapanlar cezalandırılsın

Raporunda işkence ve kötü muameleye de değinen TÜSİAD'ın görüşleri şöyle: ‘‘Son dönemlerde yapılan hukuksal düzenlemelere karşın, işkence ve kötü muamele olgusu ve bu yönde uluslararaası örgütlerin kararları, raporları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları devam etmektedir. Bunların önlenmesi için, Türk Ceza Kanunu'nda ve ilgili yasalarda (Ceza Mahkemeleri Usul kanunu, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Jandarma Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu gibi), bu iddialara konu olan devlet görevlililerinin soruşturulmasını, yargılanmasını ve işkence yapanın cezalandırılmasını kolaylaştıracak, gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması zorunludur.’’

Ön koşul bağımsız yargı

TÜSİAD raporunda hukuk devletinin temel koşulunun bağımsız yargı olduğu vurgulanarak şöyle devam edildi: ‘‘Bu nedenle, anayasal ve yasal mevzuat, yargı denetimini kuvvetlendirecek ve yargı bağımsızlığını tam sağlayacak şekilde düzenlenmeli. Anayasa'nın 105, 125/2, 129 son, 148, 159, Geçici 15 maddeleri ile Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu ve Hukuk Mahkemeleri Usul Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu dahil tüm mevzuata ilişkin gerekli değişikliklerin yapılması zorunludur.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!