Güncelleme Tarihi:
Hukuk devletinin kalitesinin, demokrasinin sürdürülebilmesi ve içselleştirilmesi sürecinde önemli rol oynadığını ifade eden Yılmaz, son dönemlerde başlattıkları programlarla, yaptıkları çalışmalarla, bu alandaki tartışmalara yardımcı olmaya ve ışık tutmaya çalıştıklarını kaydetti. Kasım ayı sonunda düzenledikleri "Demokrasinin Kurumsallaşması ve Sürdürülebilirliği" konferansında "demokrasinin kurumsal yapısının ancak hukuk devleti üzerine inşa edilebileceğine" işaret ettiklerini ve demokrasiye anlamını kazandıran prensibin hukuk devleti olduğunu vurguladıklarını anımsatan Yılmaz, şunları söyledi:
"Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, insan haklarını koruyan, güçlendiren ve en önemlisi kendisi de koyduğu kurallarla bağlı olan devlettir. Kendi kuralına uymayan devlete ise hukuk devleti dememiz mümkün değil, bu yapıya kanun devleti de denemez. Literatür böyle bir yapıya ancak 'polis devleti' tanımı yapmaktadır. Hukuk devletini niteleyen en önemli unsur, devletin tüm işlem ve eylemlerinin yargının denetimine tabi olmasıdır. Dolayısıyla, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışılamaz ve vazgeçilemez ilkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ilkesinin de yani denge ve kontrol mekanizmasının da zeminini oluşturmaktadır. Hukuk devleti anlayışında ne yasama ne de yürütme erki denetimsiz ve sınırsızdır. Yasama da yürütme de hukukla bağlıdır ve denetime tabidir." TÜSİAD Başkanı Yılmaz, yargının da çağdaş yargı etiği ilkelerine tabi olması, tarafsızlığını asla yitirmemesi ve evrensel hukuk standartlarına uygun işlemesi gerektiğini belirtti. Yılmaz, "Bu alana ışık tutacak 'Yargıda Etik' raporumuzu geçtiğimiz yıl yayınlayarak, yargı mensupları için geçerli olması gereken etik davranış kurallarına ve kurumsal altyapıya ilişkin önerilerimizi ayrıntılı olarak ilgili tüm kesimlerle paylaştık" dedi.
KUVVETLER AYRILIĞI İÇSELLEŞTİRİLDİ Mİ?
TÜSİAD Başkanı Yılmaz, anayasal hukuk düzeninin hüküm sürdüğü bir ülkede hukuk devleti nosyonunu tartışıyor olmanın veya tanımlamaya çalışmanın ilginç algılanabileceğini aktararak, "Ancak bir de yaşadığımız dönemin gerçekleri var ki bunlara bakınca hukuk devleti nosyonunun ve kuvvetler ayrılığı ilkelerinin henüz arzu ettiğimiz ölçüde içselleştirildiğinden emin olamıyoruz ve hatta bu konuda kaygılarımız her geçen gün artıyor" diye konuştu. Muharrem Yılmaz, 1996 yılından beri Dünya Bankası öncülüğünde 210 ülke için gerçekleştirilen "Dünya İyi Yönetişim Endeksinin" 6 temel unsuruna değinerek, "Hukuk devleti olgusu da bunlardan biri, mesela bir diğeri ise yolsuzluk ve rüşvet ile mücadeledir. Hesap verebilirlik, siyasi istikrar ve şiddetsizlik ortamı, devletin etkililiği ve denetim kalitesi de diğer unsurlardır. İyi yönetişimin gerektirdiği tüm boyutlar aslında burada sıralanmış. Dolayısıyla işimiz çok. Bunları tekrar tekrar hatırlamakta, hatırlatmakta fayda var" şeklinde konuştu.
Bu konular üzerinde düzenli olarak çalışmaya devam etmek gerektiğini, zaten bu konuların TÜSİAD'ın çalışma alanının çok önemli bir kısmını işaret ettiğini belirten Yılmaz, şunları kaydetti: "Bugün burada, özellikle hukuk devleti göstergesi üzerinde durmak istiyoruz. Büyük bir bölümü demokrasiyle idare edildiğini iddia eden yaklaşık bu 200 ülkenin karşılaştırılması yapılan bahse konu endekste; hukuk devleti olgusu mahkemelere güven, kolluk güçlerine güven, sözleşmelerin icrasına ilişkin güven, suç ve şiddet göstergeleri çerçevesinde ölçülmeye çalışılmaktadır. Endeks incelendiğinde, ülkemizin durumu bu endeksin genelinde de hukuk devleti özelinde de vasati düzeylerde yer alıyor. Demokrasinin içselleştirilmesinin ve piyasa ekonomisinin işleyebilmesinin olmazsa olmaz şartı olan hukuk devleti alanında Türkiye'nin maalesef dönem boyunca önemli bir mesafe kat edemediği görülüyor. 2013 yılı gelişmelerinin de bu endeksi nasıl değiştireceğini hep birlikte göreceğiz."
GÜÇ MÜCADELESİ VAR
Yılmaz, TÜSİAD'ın maalesef uzun zamandır hukuk devletinin Türkiye'deki uygulama sorunlarını, özellikle hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve adil yargılanma hakkı açısından aksaklıkları çeşitli çalışmalarla dile getirdiğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Maalesef diyorum, çünkü geriye doğru bakınca ve bugünkü tartışmaları da dikkate alınca, ancak bir arpa boyu yol aldığımızı görmekten üzüntü duyuyorum. Örnekler vermek, eski dosyaları açmak istemem, ancak bir örnek var ki değinmeden geçmem mümkün değil. Size, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'ın tutukluluğu ve Üniversite Genel Sekreter Yardımcısı merhum Enver Arparlı'nın tutuklu olduğu dönemde cezaevinde canına kıyması olayını hatırlatmak istiyorum. Bu dramatik olayda TÜSİAD olarak adil yargılanma ilkelerini savunduğumuzda yargıya müdahale gerekçesiyle Anayasaya aykırı davrandığımız iddia edilmişti. Ne ilginçtir ki bugün uzun tutukluluğun, temel hak ve özgürlükleri nasıl kısıtladığı, neredeyse on yıl sonra yine Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edildi. Geç de olsa, küçük de olsa, hukukun üstünlüğü adına somut bir adım."
HUKUK SİYASİ MÜCADALENİN BİR ALANI OLDU
Bugün yine merkezinde yargının olduğu sert bir tartışma ve cepheleşmeye şahit olunduğuna dikkati çeken Yılmaz, "Yargının bir güç mücadelesi alanı haline geldiği, hukukun, siyasi mücadelenin bir aracı haline getirildiği, ağır bir gündem ile karşı karşıyayız" diye konuştu. Tartışmanın çeşitli boyutlarının bulunduğunu vurgulayan Yılmaz, şunları kaydetti: "Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ve ilk defa duyduğumuz bir 'paralel devlet' olgusu. Derin devlet olgusunu uzunca bir süredir duyuyorduk, şimdi bir de paralel devletin varlığını tartışmaya başladık. Son günlerde sıklıkla duyduğumuz bir kavram olan 'paralel devlet' ibaresini ve etrafındaki tartışmaları kaygıyla izliyoruz. Paralel yapıların konuşulduğu, devletin temel kurumlarının sorgulandığı bir duruma düşmüş olmaktan da büyük bir üzüntü duyuyoruz, kabullenemiyoruz, benimsemiyoruz. İçinde bulunduğumuz tartışma alanında yeni hiçbir konu yok. Bugün yargı bağımsızlığından, adil yargılanma ilkelerine, hukuk devleti gerekliliklerinden yolsuzluk ve rüşvet konularına kadar tüm alanlardaki eksiklerimiz, üyesi olmayı planladığımız AB'nin her sene Türkiye için hazırladığı ilerleme raporlarında yer alan eleştirilerdir. TÜSİAD olarak, bize 'kendi işine bak' uyarısı yapılırken bile bu temel uyarıları yapmaktan biz hiç geri durmadık. Adil yargılanma ilkelerini savunurken 'kurunun yanında yaş da yanar' gibi utanılması gereken söylemleri hiç dikkate almadık. Ne ilginçtir ki adil yargılanma ile ilgili uyarılarımız, bugün garip tesadüflerle ve gecikmiş olarak vicdanları yaralamaya başladı. Çeşitli vesilelerle gündeme getirdiğimiz ve bu dönemde programımızın önemli başlıklarından biri olarak ele aldığımız yolsuzluk ve rüşvet konusu da ağır bir itibar kaybı ile karşımıza çıktı."
HUKUK SİYASİ MÜCADALENİN BİR ALANI OLDU
HSYK modeli Yılmaz, bugün aslında temel olarak demokrasi ve hukuk devleti alanındaki eksiklerin sıkıntısının yaşandığını ifade ederek, "Sıkıntı, erkler arasında önemli bir çatışma ve çekişmeye dönüşmüş durumdadır. Bir erkin diğer erk üzerinde hali hazırda sahip olduğu ve olmaması gerektiğini düşündüğümüz etkisini biraz daha artırarak çözmeye çalışmak, gelecekteki yeni sorunların sebebi olabilir" dedi. Hem 1982 Anayasasına ilişkin hem de 2010 Anayasa değişikliğinde sakıncalarına işaret ettikleri HSYK modelini bir kez daha değiştiren gündemdeki kanun teklifinin, söz konusu çatışmayı yürütmenin yargı üzerindeki etkisini biraz daha artırarak aşmaya çalıştığını belirterek, "Böylelikle, kanun teklifi, bağımsızlığı zaten tartışmalı olan HSYK yapısına yeni sorunlar ilave etmektedir. Çözüm, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını gerçekten sağlayacak bir anayasal reformda yatmaktadır" şeklinde konuştu.
YIlmaz, bu bağlamda 'Yargıda Etik' raporundaki önerileri hatırlatarak, şunları kaydetti: "Önerilerimiz; Adalet Bakanının ve özellikle bakanlık müsteşarının HSYK üyeliğinin Anayasal düzenlemeden çıkarılması, Adalet Bakanının kalması durumunda, HSYK içindeki yetkilerinin sembolik düzeye indirilmesi, HSYK üyelerinin ağırlıklı olarak yargı mensupları tarafından seçilen yargı mensuplarından oluşması, yürütmenin HSYK üyesi seçiminde rolünün olmaması, yasamanın ise yargı mensubu olmayan belirli sayıda üyeyi, toplamın yüzde 50'sini aşmamak kaydıyla, nitelikli çoğunlukla seçmesi, mesleğe kabulün ön aşaması olan adaylığa kabul aşamasında Adalet Bakanlığının rolüne son verilmesi, yetkinin HSYK'ya verilmesi, HSYK personelinin tamamının HSYK tarafından belirlenmesi, yargıçların uluslararası belgelerde kabul edilen istisnai koşullar haricinde kendi özgür iradeleri hilafına görev yerlerinin değiştirilememesi, yargıç veya savcıların yargısal faaliyet dışındaki herhangi bir göreve atanması sırasında yargısal bir makamın izni veya önerisinin alınması, HSYK'nın tüm işlemlerinin yargı denetimine tabi olması, HSYK çalışmalarının saydamlığının sağlanması, yargı mensupları için etik davranış kurallarının katılımcı bir süreçle hazırlanması ve bunların etkili şekilde uygulanması, HSYK'nın Yargıçlar ve Savcılar Daireleri olarak ayrılması olarak sıralanıyordu."
Yılmaz, gerçek bir hukuk devleti yolunda çözümün, konjonktürel ve tepkisel adımlarla değil, yapısal ve ilkesel bir yaklaşımla sağlanabileceğini aktararak, "Her durumda Türkiye'nin içinde bulunduğu tartışma ortamını tüm toplum kesimlerinin de katılımıyla olgunlukla yönetebileceğinden ve ülkemizin bu tartışmadan, 'temiz toplum, temiz siyaset ve temiz Türkiye' bilinciyle çıkacağından şüphemiz yoktur" diye konuştu. Son günlerde, hukuk devleti bağlamında ve adil yargılanma tartışmasında önerileri ile öncü rol oynayan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun geçirdiği ameliyattan dolayı bugünkü konferansa katılamadığını belirten Yılmaz, "Kendisine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz, acil şifalar diliyoruz" dedi.