Güncelleme Tarihi:
TÜRK Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Görüş Dergisi’nin ağustos sayısında, dış politikadaki “eksen kayması” tartışmaları ele alındı. “Sarkaç doğuya kayıyor: Türkiye sürüklüyor mu, sürükleniyor mu” kapağıyla çıkan dergide, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner de bir makale kaleme aldı. Türkiye’nin dış politika gelişmelerinin gerçekten önemle izlenmeyi ve tartışılmayı hak edecek nitelikte olduğunu vurgulayan Boyner, 2009 yılı başında Davos’ta yaşanan Erdoğan-Peres tartışması, Ermenistan açılımı, komşu ülkeler politikası, ABD ile ilk kez büyükelçi çekme aşamasına ulaşan 24 Nisan krizi ve son olarak Türkiye ile Brezilya’nın BM’nin İran’a ambargo kararına karşı tutumunun, geleneksel parametreler çerçevesinde ele alınmayacak bir çeşitlilik içerdiğini söyledi.
Doğu-Batı dengesi kayıyor
İş dünyası temsil örgütü olarak, temel bir çıkarsamayı kolayca yapabildiklerini belirten Boyner, şunları dile getirdi: “Kürede değer yaratma eğilimi bariz bir şekilde Doğu’ya kayıyor. Dünyanın değer yaratan alanları artık nispi olarak Türkiye’nin batısından doğusuna doğru ilerlemiş durumda. Üstelik bu gelişmede hiç şaşırtıcı bir unsur yok. Soğuk savaş dönemi sonrasında ticari bir oyuncu haline gelen Rusya, enerji piyasasında söz sahibi olan Karadeniz ve Hazar Denizi ülkeleri, her yıl Anglosakson dünyasının 5-6 katı büyüyen bir Güneydoğu Asya her koşulda Doğu-Batı üretim ve tüketim dengesini şüphesiz kaydıracaktı. 2008 yılı itibariyle ortaya çıkan küresel kriz, bu Batı-Doğu salınımını daha da hızlandırdı ve saydamlaştırdı. Doğu’da büyüme önemli bir kayıp söz konusu olmadan devam etti.”
Refaha uyumlu dış politika
Türkiye’nin bulunduğu bölgede “Soğuk savaş dönemi” dış politikasının belirlediği kısıtlamalar ortadan kalktıkça, iktisadi açıdan hak ettiği rolü oynamaya başladığını ve bölgede önemli bir iktisadi güç haline dönüştüğünü ifade eden Boyner, “Bu ölçekte anlaşılır bir gelişmeden bahsetmek mümkün: Türkiye için, ekseni kayan dış politikadan ziyade küresel refah dengesine uyum gösteren bir dış politikadan bahsetmek gerekiyor. Üstelik bu dış politika gelişmesine bir tercih demek bile zor. İhmal edilebilir farklılıklar ile her hükümetin bu dönemde benzer dış politika tercihleri yapacaklarını düşünmek gerekir. Kaldı ki, iç politika ve refah izdüşümü olmayan bir dış politikanın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur” görüşünü dile getirdi.
Ticaretten uzaklaştıran politika
Boyner, şu tespitleri yaptı: “Ekonomik birimler olarak Türkiye’yi sürdürülebilir yatırım ve ticaret kanallarından uzaklaştıran dış politika tercihlerini benimseyemeyiz. İran’ın ürettiği nükleer gücün barışı mı savaşı mı getireceği konusu şüphesiz önemlidir, ancak Türkiye açısından risk ne kadar bölgesel ne kadar küreseldir? İsrail ile ilişkilerde yaşanan kopma, dolaylı olarak Ermenistan probleminin çözümsüz kılabilir mi? ABD ile ilişkiler gerilirse, NATO’da Yunanistan-Türkiye dengesi değişir mi? Ancak Batı-Doğu salınımı sürecinde, Türkiye’yi bölgesel güç olma düzeyine taşıyan temel öğe, bölge ülkelerine göre neredeyse bir asırlık farkla kurma yoluna girdiği, demokrasi, laiklik ve piyasa ekonomisine dayalı sistemdir.”
Kıbrıs’ı bahane etseler bile AB’den kopmayız
AHMET Davutoğlu, “Kıbrıs konusunda bir ilerleme kaydedilmediği takdirde AB’den kopar mıyız?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Kopmayız. Eğer Kıbrıs sorununun çözümü yolunda bir ilerleme olmazsa ve Avrupa Birliği’nde bazı ülkeler bu sorunu bahane ederek fasılları engellemeye devam ederse belli bir durağanlık dönemine girer. Ama kopma olmaz. Umut ederiz ki bu yıl içinde kapsamlı çözüm gerçekleşir ve bu sorun temelli bir şekilde gündemden düşer. Ama o olmazsa, umut ederim Kıbrıslı Türklere verilen sözler yerine getirilir ve Türkiye’nin limanlarını açması adil bir şekilde dengelenir, böylece Türkiye’nin önü açılır.”
Davutoğlu: Eksen tartışması ‘Müdahil olmayın, söylenileni yapın’ noktasından başlıyor
DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, TÜSİAD’ın Görüş Dergisi’nde yer alan söyleşide çok kutuplu olunabileceğini fakat çok eksenli olunamayacağını dile getirdi. Soğuk savaş sırasında bir eksenden söz edilebileceğini vurgulayan Davutoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı: “Ancak şu anda dünya siyaseti son derece dinamik ve sürekli hareket halinde. Bu kadar dinamik bir zeminde pozisyon sahibi olmak için bir duruş olmalı. Eskiden duruşu süper güçler belirliyordu. Siz de o duruşa intibak ediyordunuz. Ama şimdi her şey değişti. Orada sizin sözünüz olmalı ki pozisyonunuz olsun. Hareketli bir ortamda olan biteni anlayabilmek için bir yerde durmanız gerekir. Bu da sizin ekseninizdir. Ben, o ekseni bulduktan sonra oturur vizyonumu müttefiklerimle istişare ederim ve ortak bir pozisyon belirlerim. Eksen kaymasından kast edilen, ‘pozisyonu onlar belirlesin Türkiye de uyum sağlasın’ ise, bu Türkiye’ye ve Türkiye’nin kapasitesine yakışan bir davranış olmaz. O pozisyon da bizim pozisyonumuz olmaz. Çünkü şimdi Türkiye’nin bütün pozisyon belirlemesi gereken konular herkesten çok Türkiye’yi ilgilendiriyor. Eğer biz eksen değiştirilmesi korkusuyla Irak’taki siyasi uzlaşı sürecine 2005’te katılmasaydık, ki o zaman koalisyon güçlerinin tümü buna karşıydı, bugün Sünni Araplarla en yakın diyaloğa girebilen ülke niteliğini taşımazdık. Türkiye’yi anlamlı kılanın sahip olduğu tarihi birikimle yaratılan müdahil olabilme kabiliyeti. Biz müdahil olabilme kabiliyetimizi kullandığımız zaman bir pozisyon oluşturuyoruz. Eksen kayması tartışması da bu noktada başlıyor. ‘Siz etken olmayın, müdahil olmayın, siz karışmayın, siz söylenileni yapın’ deniyor.”
‘Türkiye’yi kim, niye kaybetti’ sorusu en büyük hakarettir
TÜRKİYE’ye yapılabilecek en büyük hakaretin “Türkiye’yi kim, niye kaybetti” sorusu olduğunu vurgulayan Ahmet Davutoğlu, “Bunu soranlar Türkiye’yi dışarıda edilgen bir aktör olarak görenlerdir. Biz diye kendini tanımlıyor, Türkiye’yi o ‘biz’in dışında ve edilgen bir aktör olarak görüyor. Eğer biz hep beraber bir eksen oluşturuyorsak tüm sorunları birlikte tartışmamız gerekir. Ben bu tartışmayı bir psikolojik baskı unsuru olarak görüyorum” dedi.
CEO’lar ekonomik toparlanmayı 12 ay sonra daha iyi hissedecek
GÖRÜŞ Dergisi’nin son sayısında TÜSİAD tarafından hazırlanan CEO Anketi’nin sonuçları paylaşıldı. Anket kapsamında CEO’ların büyük bir bölümü, Türkiye ekonomisindeki toparlanmanın 12 ay sonra daha belirgin hissedileceği yönünde görüş belirtti. Ankette ayrıca katılımcıların istihdam yaratma eğilimi, yatırım yapma eğilimi, yatırımın önündeki engeller, Euro Bölgesi krizi ve G-20 konularındaki değerlendirmelerine yer verildi.