TÜSİAD: Asmayalım ağır müebbet yatıralım

Güncelleme Tarihi:

TÜSİAD: Asmayalım ağır müebbet yatıralım
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2002 01:49

Gazetelere dün Avrupa Birliği (AB) konusunda hükümeti ve siyasileri uyaran bir ilan veren TÜSİAD, Prof. Süheyl Batum'a ‘‘Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve A: Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüş ve Öncelikleri' raporu hazırlattı. Batum, ‘İdam yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis' önerdi.

HÜKÜMET ortağı MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarıyla birlikte yeniden tartışılmaya başlayan ölüm cezalarına ilişkin TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği), ‘‘Ölüm cezası yerine müebbet hapis’’ önerisini getirdi. Türkiye'nin demokratikleşmesi için Avrupa Birliği (AB) ve Kopenhag Kriterleri'ne uygun formüller geliştiren TÜSİAD, ilgili kanunlarda yer alan ‘‘ölüm cezası’’ müeyyidesinin ‘‘müebbet hapis’’ olarak değiştirilmesini önerirken, bunun ‘‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’’ olarak uygulanabileceğini de belirtti.

Avrupa Birliği ile ilişkilerin kesintiye uğramaması için için dün gazetelere tam sayfa ilan veren TÜSİAD, tam üyelik müzakerelerinin başlaması için öngörülen süreçte yapılması gereken ‘‘siyasal kriterler’’ konusunda da önerilerini açıkladı. Bu kez ‘‘yapın’’ demekle yetinmeyen ve ‘‘nasıl yapılacağı’’ konusunda alternatif de sunan TÜSİAD, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) yanı sıra Askeri Ceza Kanunu ve Orman Kanunu gibi bazı kanunlarda da değişiklik yapılmasına dair bir de kanun tasarısına dönük öneri hazırladı. Siyasi Kriterler Çalışma Grubu'nun koordinatörlüğünde Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süheyl Batum tarafından kaleme alınan ‘‘Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri-Görüş ve Öncelikler’’ raporuyla da bu 15 maddelik kanun taslağının içeriği desteklendi.

NE OLACAK

Raporda, TCK'da ve diğer bazı kanunlarda varolan ‘‘ölüm cezasının’’ kaldırılması için bir takım formüllere yer verilirken, ‘‘Ölüm cezası kaldırılırken bu cezanın yerine ne getirilecek’’ sorusuna da cevap verildi. Bu konuda geliştirilen iki formüle göre, izlenebilecek yöntemler şöyle:

İlk formül; TCK'da ve ölüm cezasının yer aldığı diğer kanunlarda ‘‘ölüm cezası müeyyidesi’’ ‘‘müebbet hapis’’ cezası ile değiştirilmesi. TCK'nın diğer hükümleri ve ilgili müeyyideler ile uyum sağlayabilmesi açısından getirilen bir öneri de, daha önce kanunda ‘‘müebbet hapis cezası’’ olarak düzenlenen diğer cezaların ‘‘muvakkat (geçici) ağır hapis cezası’’ ile değiştirilmesi.

Bunun yanında uygulanabilecek ikinci formül ise; her ne kadar diğer Avrupa ülkelerinde rastlanmasa da, ölüm cezasının ‘‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’’ cezası ile değiştirilmesi. Böylece, hem diğer müebbet hapis cezasının infaz ve uygulama koşullarında farklı bir düzenleme sağlanacak, hem de kısa dönemde ‘‘kamu vicdanının rahat etmesi’’ sağlanabilecek.

30 yıl yatmayana şartlı tahliye yok

AĞIRLAŞTIRILMIŞ müebbet hapis’’ cezasının TBMM’de bekleyen Türk Ceza Kanunu Tasarısında da yer aldığı belirtilen raporda, bu formülün müebbet hapis cezasından farklı olduğu da vurgulandı. Hazırlanan taslağın 2'inci maddesinde de TCK'nın 12'inci maddesi şöyle değiştirildi:

‘‘Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, buna mahkum olan kişi ölünceye kadar devam eder. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, gerek tabi olduğu rejim, gerek çektirilme devreleri ve şartla salıverilme açısından, müebbet hapis cezasından farklı olarak infaz edilir. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum olanlar, cezalarının ...(30) yılını çekmeden şartla salıverilme hükümlerinden yararlanamazlar.’’

Kanun tasarısı önerisinin 3'üncü maddesinde, TBMM tarafından ölüm cezalarının yerine getirilmemesine karar verilenlerin çekeceği süreye ilişkin TCK'nın 17'inci maddesinin 2'inci fıkrası da, şöyle düzenlendi:

‘‘Birinci fıkra hükmüne göre aynen çektirilecek süre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar için 40 yıl, müebbet hapis cezasına çarptırılanlar için 36 yıl üzerinden hesap edilir.’’

Dil öğrenimini özel sektör de üstlenebilir

GELENEKSEL olarak Türkiye'de konuşulan dillerin öğrenilmesi hakkının Türkiye'de de tanınması gerektiği vurgulanan TÜSİAD raporunda, bunun nasıl olacağı konusuna da açıklık getiriliyor. ‘‘Bu hakkın kullanılabilmesi için gerekli koşulları hazırlık görevi ya devlete verilebilir ya da sarece özel teyebbüsün kişisel girişimlerine terkedilebilir’’ denilen raporda, bu yöntemler şöyle değerlendiriliyor.

Bu yükümlülük devlete verildiği takdirde, devlet bazı ‘‘pozitif yükümlülüklerini’’ yerine getirmek durumunda. Yani her şeyden önce devlet, her türlü engelleyici ve kısıtlayıcı düzenlemeyi kaldıracak. Talebe göre ‘‘geleneksel olarak Türkiye'de konuşuyan dillerin öğrenilmesi’’ne destek olacak.

Özel teşebbüse devredildiği takdirde, dershaneler ya da kursların açılması gündeme geliyor. Ancak bu yöntemin uygulanabilmesi için özel sektörden ‘‘talep gelmesi’’ gerekiyor.

Azınlık hakları değil ‘kültürel haklar’

PROF. Süheyl Batum'un TÜSİAD için hazırladığı raporda ele alınan diğer konu ise ‘‘Kültürel Yaşam ve Bireysel Özgürlükler’’ başlığı altında incelendi. Bu konunun Kopenhag Kriterleri ve uluslararası sözleşmeler açısından nasıl ele alındığına değinilirken, Lozan Anlaşması'nda yer alan şekli de açıklandı. Lozan Anlaşması'na göre Türkiye için geçerli olabilecek azınlık kavramının ‘‘dinsel azınlıklar’’ için geçerli olduğu, bunların dışındaki etnik köken, dil ya da mezhep farklılıkları için geçerli olmadğı vurgulandı. Bu noktada Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ‘‘Kültürel çoğunluğun ve kültürel hakların, eğitim alanı dahil, güvence altına alınmasından’’ söz edildiği hatırlatıldı.

Bu doğrultuda, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması sürecinde yapılması gerekenin, ‘‘azınlık haklarını’’ değil, bireysel özgürlükler'' olarak ‘‘kültürel hakları’’ tanınması olduğu belirtildi. Kültürel hakların Türkiye için ‘‘eğitim hakkı çerçevesinde, geleneksel olarak Türkiye'de konuşulan dillerin öğrenilmesi hakkı’’ olarak ele alındığı raporda, bunun nasıl ve hangi usullerle yapılabileceği de açıklandı.

Yayınların Türkçe yapılması esas

RADYO ve Televizyon Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunu'nun da değişiklik öneren kanun taslağında, bu kanunun 4'üncü maddesi şöyle düzenlendi: ‘‘Radyo ve televizyon yayınları, hukukun üstünlüğüne, Anayasa'nın genel ilkerine, temel hak ve özgürlüklere, milli güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılır. Yayınların Türkçe yapılması esastır. Ancak Türkiye'de geleneksel olarak konuşulan dillerin veya evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik veya haber iletilmesi amacıyla da yayın yapılabilir.’’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!